Keçenin Tanımı ve Keçeleşmenin Oluşumu Tepme keçelerin temel hammaddesi deri ürünü hayvansal lif grubunda yer alan
yün lifidir. "Lifin incelik, uzunluk, dayanıklılık gibi fiziksel niteliklerden biri olan
keçeleşme; merinos, kaba karışık yapağı, tiftik, deve yünü vb. deri ürünü
hayvansal yani keratin yapılı liflerde görülür. Bu özellik ipekte, bitkisel,
madensel ve yapma liflerde yoktur. Keçeleşme; deri ürünü hayvansal liflerin örtü hücrelerinin birbirine
çözümleyecek şekilde kenetlenmesiyle meydana gelir. Diğer bir ifadeyle "deri ürünü hayvansal liflerin yüzey yapısından doğan ve
bazı lif nitelikleriyle ilgili olarak değişik değer gösteren keçeleşme; PH, nem,
ısı, basınç, hareket ve işlem süresi gibi bazı dış faktörlerden etkisi altında
bulunur". İlk keçeleşmenin nasıl oluştuğu konusunda çeşitli varsayımlara dayalı
açıklamalar yapılmaktadır. Hyde (1988) "Fabric of History Wool" isimli
makalesinde şapkacılar azizi olan St. Clement'ın uzun bir yolculuk sırasında
sandaletlerin içine gevşek bir yün koyduğunu; nem, hareket ve sıcaklığın etkisi
ile tesadüfen bulunduğunu belirtmektedir. Ülkemizde ise farklı kişiler keçenin mucidi olarak gösterilmektedir. Ebu Said
Libabid, Abdülmüttalip, Veysel Garani, Saidi Rubbani keçeciliğin piri olarak
geçen isimlerdendir. Yine yazılı kaynaklarda bu kişilerin tepme keçe için
gerekli olan işlemleri yerine getirmelerine rağmen, yün liflerinin birbirine
kaynaşmasını (keçeleşmesini) başaramadıkları ve bundan dolayı ağladıkları, göz
yaşlarının düştüğü yerlerde yün liflerinin kaynaştığını görmeleri sonucu tepme
işlemi sırasında su vermeyi öğrendikleri ve böylece ilk keçeleşmeyi buldukları
belirtilmektedir. Tüm bu rivayetlere dayalı bilgiler yanında, keçeleşmenin oluşumu günümüze
kadar çeşitli araştırmacılar tarafından değişik kuramlara göre açıklamaya
çalışılmış ve tüm araştırmacılar yün lifinin üzerindeki örtü hücrelerinin
birinci derecede rol oynadığı konusunda fikir birliğine varmışlardır. Yün lifinde korteksi dış etkilerden koruyan epidermis tabakası; lifin üzerini
örten boynuzlaşmış, yassılaşmış bir sıra epidel hücrelerden meydana gelmiştir:
bu epidel hücrelere örtü hücreleri tabakası, pullu tabaka veya kutikula adı
verilir. "Genel olarak balık pullarını andıran ve yünlerin hem birbirlerinden ve hem
de diğer liflerden ayırt edilmelerini kolaylaştıran örtü hücrelerinin şekilleri,
dizilişleri, lif üzerindeki durumları birim yüzeydeki sayıları ve uzunlukları
bazı farklılıklar gösterir. Değişik şekilde, dizilişte ve büyüklükte olan örtü hücreleri lif üzerinde
kökten uca doğru dizilirler. Bu hücrelerin lif ucu yönündeki kısımları lif
ekseniyle bir açı yapacak biçimde kalkık ve serbest şekilde, diğer kısmı ise bir
alttaki hücrenin içerisine sokulmuş durumda bulunur. Bu diziliş nedeniyle
liflerin mekanik hareketi tek yönlüdür ve lifler uçları yönünde değil kökleri
yönünde hareket ederler. Yani pul tabakası lifi tek yönde hareket ettirir. Kök ve uçları değişik yönde bulunan lifler keçeleşir. Eğer lifler kökleri bir
yönde olmak üzere birbirine paralel olarak yerleştirilirse, diğer keçeleşme
koşulları sağlanmış olsa dahi keçeleşemezler. Hayvan üzerinde tulup halinde
bulunan liflerin ıslanmaları ve diğer keçeleşme etkenleri altında kalmalarına
rağmen keçeleşmesinin nedeni liflerin köklerinin aynı yönde bulunmalarından
ileri gelir. Keçeleşmenin meydana gelmesi lifin kök ve uçlarının karışık yönde
olmasıyla ortaya çıkar. Kök ve uçları karışık yönde bulunan keratin liflerin yüzey sürtünme
özellikleri farklıdır. Bu yerleşim sonucunda da yün lifleri, kökten uca, uçtan
köke doğru pullar kalkacağından yüksek sürtünme direnci göstermektedirler. Sonuç
olarak dışarıdan bir kuvvet etkisi altında lif, kökü yönünden hareket etmeye
eğilimlidir. Keçeleşmeye etkili olan bu özelliğe "Yönlendirilmiş Sürtünme
Etkisi" denilmektedir. 1790 yılında Mong tarafından bu ilişki ilk defa ileri sürülmüş ve farklı
sürtünme katsayıları tespit edilerek yünün keçeleşme özelliğinin açıklanmasına
çalışılmıştır. Keçeleşmenin oluşmasına ilişkin teorilerden biriside Witt tarafından ortaya
atılmıştır. Bu teoride yan yana getirilerek mekaniksel bir harekete tabi tutulan
yün lifi örtü hücrelerinin birbiriyle kenetlenmesi şeklinde olmuştur. Bu teoride
kaba yün liflerinin üstleri diğer yün lifleri gibi örtü hücreleri ile kaplı
olmalarına rağmen bu liflerin neden iyi keçeleşmedikleri tam olarak
açıklanamamıştır. Gralen ve Olofsson ise, bir lifi durağan bir life karşı sürten bir aparat
geliştirmişlerdir ve pul yönlerini dört değişik pozisyonda tutarak, liflerden
biri sabit diğeri hareketli durumda testler yapmışlardır. Elde edilen
değerlerden statik sürtünme katsayıları hesaplanmıştır. Speakman ve Stott ise, yönlendirilmiş sürtünme etkisini, farklı bir yöntemle
açıklamışlardır. "Wiolon Bow" denilen "Keman Yayı Metodu" nda; keman yayına
benzer bir aletle 50 adet elyaf kök-uç yönünde sıralanarak gezdirilmiş ve alet
ayarlanabilen bir eğik düzlem üzerine yerleştirilmiştir. Elyafların yerleştiği
keman yayı kaydırılarak hareket ettirilmiş, pul istikametine karşı ve pul
istikameti yönünde ölçümler yapılarak iki ölçüm değerinden elde edilen farkla
yönlendirilmiş Sürtünme Etkisi hesaplanmıştır. Farklı araştırmacılar tarafından değişik metotlar uygulanarak tanımlanan,
"Yönlendirilmiş Sürtünme Etkisi" aşağıdaki şekilde formüle edilmiştir. Y.S.E: = M2 - M1 ; Speakman'a göre M1 Y.S.E. = M2 - M1 ; Mercer'e göre M2 - M1 Y.S.E. = M2 - M1 ; Bohm'a göre Y.S.E. = (1/M1 - 1/M2) ; Lindberg'e göre Diğer yandan liflerin sıcak su veya buhar etkisinde yumuşama, yumuşamayıp
gevşeyince her yöne uzama ve etkenlerin ortadan kalkması durumunda eski
uzunluğuna dönme niteliğine sahip bulunmaları da keçeleşmenin oluşmasında etkili
olmaktadır. Lif eski uzunluğuna dönerken, uzadığı miktardan daha çok kısılması
nedeniyle de yünlü ürünlerde büzülüp küçülme ve kalınlaşma ortaya çıkmaktadır.
Martin'e göre, bu özelliklerin tümü dikkate alındığında bir elyaf kütlesine
dışarıdan bir kuvvet etki ettirildiğinde, işlemci liflerin, liflerin yoğun
olduğu bölgelere çarparak sıkıştığı ve büzüştüğü, bunu izleyen anda sıkışmış
durumdaki işlemci liflerin bu durumdan kurtulmak için kökleri yönünde hareket
ettikleri, bu hareket sonucu, işlemci liflerin çarptıkları bölgelerdeki liflerle
karışarak düğümledikleri, dışarıdan etki eden kuvvet devam ettikçe düğümlenme
artacağından keçeleşmenin de artacağı ileri sürülmüştür. Shorter tarafından gerçekleştirilen bir diğer keçeleşme teorisinde ise; mamul
içindeki liflerin daha fazla karışık bulunduğu bölgeler ile daha az karışık
bulunduğu bölgelerin varlığından söz edilmekte, dışarıdan kütleye bir kuvvet
etki ettirildiğinde, karışık ve sıkı bölgeler arasında bulunan liflerin, pul
tabakalarının yünlerine göre bu bölgelerin birbirine ya daha çok yanaştıkları
yada liflerin esneme özelliğine bağlı olarak uzaklaştıkları ileri sürülmektedir.
Buraya kadar açıklamaya çalışılan sürtünme ve keçeleşme teorilerinden bu
konunun tümüyle bir fiziksel olay olduğu anlaşılmaktadır. Harmancıoğlu (1974),
bu konuyu üç madde de özetlemiştir; a) Yan yana getirilen lifler (Deri ürünü hayvansal lifler) mekanik
hareketinin etkisiyle keçeleşirler. Hareket sırasında asit veya alkali ortam,
olayı hızlandırır ve çabuklaştırır. b) Keçeleşme lifin esneme ve uzama yeteneğinden yararlanılır. Bunun için
lifler uzatılarak birbirlerine sarılmaları sağlandıktan sonra bırakılsa kendi
boylarına dönerken keçeleşirler. c) Islatılan lifin kışır (korteks) tabakası kutikula tabakasından fazla
kısalır. Korteksin kısılması nedeniyle kutikaladaki örtü hücrelerinin uçlarının
kalkıklığı artar ve kenetleme sağlanır. G.Jerny ve Fohlich'e göre ise keçeleşmenin kullanılan materyal ve keçeleşme
derecesine bağlı olarak hesaplanabileceği ileri sürülmüş, bu hesaplamada
kullanılan makinanında önemli olduğu vurgulanmıştır. Keçeleşme derecesi Y= Kx - n şeklinde bir formülle açıklanmaya çalışılmıştır.
Burada "K" kullanılan makinaya bağlı bir katsayıdır. Ayrıca bu araştırmaya göre
keçeleşme derecesinin keçeleşme zamanına bağlı olarak da değiştiği ileri
sürülmüştür. Diğer yandan Aras (1971) elastikiyetin artmasıyla keçeleşme yeteneğinin de
orantılı olarak arttığını; kaba liflerin bükülmeye karşı incelerden daha çok
dayanım gösterdiğini ve bu nedenle de keçe yapımında kaba liflerin keçe ürünün
üzerine çıktığını; 2,5 - 5.0 cm uzunluğundaki liflerin 2,5 cm'den kısa ve 5
cm'den uzun liflerden daha çabuk keçeleştiğini; kıvrım arttıkça keçeleşmenin
azaldığını, kıvrım azaldıkça arttığını; yağ miktarının da keçeleşmeyi
artırdığını ve keçelendirilecek yünde yağ miktarının %0,5'den az olması
gerektiğinin saptanmış olduğunu belirtir. Keçeleştirme genellikle nötr veya nötre yakın alkali veya asit ortamında
yapılır. Hiçbir zaman kuvvetli alkalide, 10 - 11 PH derecelerinin üzerinde
çalışılmaz. Tepme keçecilikte, alkali ortamda çalışılır ve alkali ortam sabunla
sağlanır. Fabrikasyon keçeciliğinde genellikle alkali ortamın temininde sabun,
asit ortamının temininde de H2SO4 ve PH sınırı azami 2'dir. Keçeleşme için uygun olan normal nem, kuru ağırlığa göre aşağı yukarı %30 -
40' dır. Bu nem hem tepme keçecilikte ve hem de fabrikasyon keçeciliğinde su
veya buharla sağlanır. Keçeleştirmenin oluşabilmesi için normal ısı 50-60 C'dir. Bu ısı tepme
keçecilikte hamamda keçeleştirmede 50-60 C'lik, atölyelerdeki keçeleştirmede ise
yaklaşık 80 C'lik suyun kullanılmasıyla sağlamaya çalışılmaktadır. Keçeleştirme,
ısının artmasıyla yükselir. Ancak yüksek alkalilik ısıyla bağları da yündeki
molekül zincirlerini ve örtü hücrelerini parçalar, yünü plastikleştirir,
elastikiyeti azaltır. Keçeleştirme üzerine basınç etkili olup basıncın artmasıyla keçe yoğunluğu
artar. Keçeleşmenin olabilmesi için gerekli olan en önemli diğer bir faktör, lif
hareketidir. Hareket, 3 yönde sallanmayla yani sarsmayla temin edilir. Günümüzde keçeleştirme el sanatları çerçevesinde (tepme keçe) ve sanayide
olmak üzere iki şekilde üretilmektedir.
|