Saya

TÜRK HALK OYUNLARI KATALOĞU

SAYA:

Köylerimizde baharın gelişini kutlama yollu olarak takribî (yaklaşık, ortalama) bir günde yapılan, içinde raks unsuru da bulunan, fakat hakkında hiçbir tarihî vesikaya rast gelinmeyen bir görenektir. Saya, öyle bir vaktin adıdır ki, ondan elli gün sonra köyün keçileri yavrulamaya başlar. İşte o yavrulama zamanına da "döl" denir. Saya, döle elli gün kala bir neşe gecesi olarak anılır.

Saya'nın belli günü gelip çatınca, o akşam çocuklar bağıra çağıra sokaklarda neşeyle türküler çağırır ve bir evin kapısı önünde sabırsızlık al'metleri (belirtileri) gösterirler. İçerde Sayacılar giyiniyorlardır.

Nihayet kapı açılır ve beklenenler dışarı çıkar. En önde uzunca bir paltoya bürünmüş, elindeki kocaman sopayla göğsüne kadar inen ak sakalını sallaya sallaya yürüyen bir ihtiyar vardır. İşte sayacıların babası budur. Belinden sıkıştırılmış bir iple bağlanmış kamburu, bir deve hörgücü gibi gözükür. İki koluna birer küçük çan takılmıştır. Yürüdükçe çanların sesini duyanlar t' uzaktan Saya'nın geldiğini anlarlar.

Saya, ihtiyar olmasına rağmen o kadar çeviktir ki, bütün çocuklar kendisinden korkar. Erkeklerden birine kızıp da bir sopa vuracak olsa, hiç kimse karşı gelmez, susar. Çünkü, görenek bunu gerektirir.

Saya'nın peşi sıra sevgilisi yürümektedir. Bu hatuncağız tamamen Saya'nın aksinedir. Yani, güzel bir "kuntu" (ipekli entari) nun üzerine giydiği kollu "salta"sı (yeleği) ile, ince beline doladığı şal kuşağı ile, genç ve güzel bir hatundur. Hatunun, çevresindeki erkeklerden hiç çekindiği yoktur. Başına dizilediği beşibirliklerin altındaki yüzünü işlemeli beyaz örtüsüyle kapatmamıştır.

Epeyce bir kalabalığın önünde yürüyen her iki sevgili, köyün bütün evlerini tek tek dolaşırlar. Davul - zurnanın ezgisini çaldığı yalnız Saya'ya has bir oyunu oynar ve çılgınca eğlenirler.

Bir evin kapısına geldiklerinde çift yavuklular önce kol kola girmiş olarak ortada mahallî oyunlardan oynarlar. Sonra da etraflarını kadınlı - erkekli bir halka kuşatıp hep birlikte oyuna devam ederler. Köy, geç vakitlere kadar eğlenir, bu bahar habercilerini hareketle karlayıp uğurlar. Kapıdan kapıya k'file büyür.

Bütün bu oyunlar boyunca ne gelinin, nede Saya'nın ağzından tek kelime çıkmaz. Şayet, çıkarsa; "keçiler yavrularını ölü doğurur" kanaatı vardır. Bu inanış sayesinde, kez' (böylece) gelinin de bir erkek olduğu aynı zamanda mükemmelen maskelenmiş olur.

Bütün bu eğlence gecesinin sonunda yemekler yenir. Her evden toplanıp bir kısmı fakirlere dağıtılan bulgur, yağ ve yumurta bu yemeği teşkil eder.

Kısaca, iki delikanlıdan biri ak sakallı kambur Saya, öbürü ise süslü püslü nefis bir gelin olmuşlardır. Kapı kapı ya ikili oyunlar gösterirler, yahut da onlar oyundayken çevreyi çocukların şen halkası kuşatıverip elbirliğiyle yürütürler. Davul - zurna hep eşliktedir. Oyun burada kısmî bir unsur vücuda getirmekle beraber, ayrı bir havası bile vardır. Neşesi ve temsilî mahiyetiyle bir bale sahnesine konu olmak üzere iki oyuncunun dilsizlik durumu bile kareoğrafın emrindedir.

Kastamonu yöresinde süslü kadın elbisesine "saya" denilmekte bulunuluşu, belki de Saya giyimi hâtıralarından kalmadır.






 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 1942 kez gösterilmiştir.