Sepetçioğlu

TÜRK HALK OYUNLARI KATALOĞU

SEPETÇİOĞLU:

Türküsü bir hikâyeyle başlar: "Sepetçioğlu, bir ananın kuzusu..." Fakirdi, ama çok yakışıklıydı. Osman Efe! Sepet örerdi. Zile'den zengin bir ağa geldi, Sepetçioğlu'na sataştı. Bir gün kapıştılar. Zilelinin elinde bir gümüş kalkan, Osman Efe'nin elinde de bir sepet vardı. Sepetçioğlu, Zileliyi öldürüp dağa çıktı. "Eğil dağlar eğil, Osman Efem geliyor..." Osman Efe, bu oyunu ilk defa Hükümet kuvvetleri tarafından kuşatılınca oynamış!

Isparta yöresinde bile gün gören Sepetçioğlu Oyunu tartım (ritim) ve tavırlar bakımından, hem de havasının çığırı itibariyle zeybek oyununun Kastamonu yukarılarında merkezleşmiş bir çeşididir, türkülüdür.

Sepetçioğlu, iki asra yakın m'zisiyle asıl Kastamonu havalisinde oynanır. Çankırı, Çorum, Sinop, Bolu, Zonguldak, Kırşehir gibi Kastamonu'yla hududu bulunan veya yakın illerin nice yerlerinde de yürütülmüş olmakla beraber, oyunun esas şeklinin Kastamonu'da kaldığı kabul ediliyor. Figür ve tavırları orada aslına uygun kalabilmiştir. Ora efeliğinde meşhur "perde" denilen eğlencelerde avratlarla (kadınlarla) oynanıldığı için aydın zümrenin iltifatını kazanamamıştı. Otuz yıl kadar oluyor. Bazı muallimler (öğretmenler) onu, aydınların müsamerelerine de alarak Zeybek ile eşit haklara sahip kılmaya çalışmışlardı. Bunların başında öğretmen Tal't Mümtaz'ın (Yaman) adı gelir ki, bizzat başarıyla oynuyordu. Esas tipini aynen yaşatmaya çalışıyordu. Kastamonu ve İstanbul'un Türk Ocaklarında keza tanıtmaya gayret etmişti. O yıllarda müheykel (heykel gibi) bir genç ve henüz talebeydi (öğrenciydi).

Sepetçioğlu, çevik bir oyundur. Her türlü sazla oynanır. Biri kadın diğeri erkek çiftlerden karşılıklı 4 veya 6 kişilik beraberliklerce yürütülür. İki kişi oynarken çiftler hiç değişmezler. Oyunu erkek idare eder. Dönme, yürüme ve diz çökmelerde kadın icabına göre yüksek veya alçak sesle erkeğin vereceği komutlarla davranmak zorundadır.

Erkek ve kadının oyundaki yürüyüş, dönüş ve diz çöküş hareketlerinin yönleri aksi taraflaradır. Biri sağa yürürken, öbürü sol yana gider. Biri sağ yanda sağ ayağıyla diz çökerken, öteki solda ve sol ayağı üzerine çöker. Oyuna başlanırken sözlerin şu ilk mısraları söylenir:

Sepetçioğlu bir ananın, bir babanın kuzusu
Hiç gitmeyor yüreğimden efem de sızısı, yandım!

İlk mısra uzunca sürdüğünden, erkek kollarını göğüsleri hiz'sına kaldırıp ellerini birbiri arasından geçirerek döndürür. O sırada kadın hem sözleri terennüm eder (söyler), hem de bütün vücuduyla titrer. Bu bittikten sonra saz, ara nağmeye geçer. Çok kıvrak bir nakarattır. Oyun asıl kuvvetini bunlardan almaktadır.

İlk figür her iki tarafın oldukları yerde bazı vücut hareketleri göstermeleriyle geçer.

İkinci figür hem sağa, hem sola yürüyüştür.

Üçüncü figür; yerinde hafif sıçramalar dönmeler ve nihayet diz çökmeler halinde geçip, bunları ayak değiştirmeler takip eder. Sonra da yeniden öbür mısraların oyunları başlar ki, öncekilerin aynıdır ve oyun böylelikle son bulmuş olur.

Dört kişiyle oynanılışında bir kadın - bir erkek ve bir kadın - bir erkek karşılıklı geçerler. Oyunun komutacısı yine içlerinden bir erkek olur. Oyuncuların çöker ve dönerken ayak ve ellerinden çıkardıkları sesler pek hoş olur.

Sepetçioğlu, Kastamonu'nun iki asır kadar evvelki giyimiyle oynanılmaktadır. Erkek kıyafeti şudur: Ceket, yerine çuhadan bir "marka" veya "cepken" giyilir. Marka, kalça hiz'sına kadar iner, ön tarafı açıktır. Ayrıca yelesi yoktur. Kolları dirseğe gelen kısmı, yenler, yan taraflar, etek güzel ve gir'nbah' (değerli, pahalı) kaytanlarla işlidir. Pantolon yerine "zıbka" vardır ve dar bacaklıdır. Kürek hiz'larına gelen kısım fazlasıyla bol, fakat ön ve arka tarafa toplanık bulunduğundan yanları da o nispette vücuda yapışıktır. Ön ve arkada toplu kalan kısım yine güzel kaytanlarla çizgilendirilmiştir. Pantolonların ön ve arka taraflarındaki örtü yerlerinde de paçalara kadar inen kaytanlar vardır. Zıbkanın üst kısmında bele Tosya işi büyük ve kalın kuşaklar sarılır. Onun üstünde, para cüzdanı gibi meşinden sekiz on gözlü bir silâhlık ve bunun arasında bir saldırma (bıçak çeşidi) olur. Başta, o zamana göre sivri bir al börk, üstünde "çökü" bulunur. Mintanın yakası dik olup, kolları markanın kolundan sarkar, bileklere yapışıktır. Bu da (mintan) Kastamonu alacasından yapılmadır. Ayakta "harpuç" yemeni bulunur.

Kadın giyimi erkekten farklıdır. Kastamonu kadınlarında şalvar giyilmesi âdet değildir. "Uzun Etek" ve "Üç Saçaklı" t'bir edilen ağır Halep kumaşlarından yapılma ipek elbise giyerler. Başta, dört santim eninde ve üzeri altınlarla kaplı bir kızıl börk (fes), onunda arkasında 30 cm. uzunluğunda ve kutru (çapı) 5 cm. kalınlığında püskül vardır. Onun üstünde zülüfleri (saçları) kapatacak surette ve çevresi ipek oyalarla işli "mücessem" vardır. Ayakta "yuvalı kundura" tabir edilen ayakkabının uzun topuklu ve sivri burunlu (bota benzeyen) etrafı l'stikli mest vardır. Birlikte zıplanmalarda bu ayakkabı büyük rol oynar.

Sepetçioğlu'nda sözler şöyledir:

Sepetçioğlu, bir ananın bir babanın kuzusu
Hiç gitmeyor yüreğimden efem de sızısı

Tıra la lam... (Aranağme)

Böyle imiş alnımızın yazısı
Yasıl dağlar yasıl, Osman Efem de geliyor, yandım...

Tıra la lam...

Kalk gidelim Kışla Önü'ne ayağı
Salıvermiş ince belden efem de kuşağı, yandım...

Tıra la lam...

Ne yama olur Kastamonu uşağı
Yasıl dağlar yasıl, Osman Efem de geliyor, yandım...

Tıra la lam...

Sepetçioğlu oyunu, mevkiin (yörenin) o zamanki samimî duygulanışına tercüman olmuş görünüyor. Kastamonu'nun ayrıca Dere Bekleyen, Çırdak ve Genç Osman oyunlarının aynı anlayışla yürütülüşü de, Sepetçioğlu'nu canlandırıştaki başarıdan aşağı kalmaz. Adı geçen oyunlar o yörede fazlasıyla gün görmüşlerdir. (ilgi, iltifat görmüşlerdir):






 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 27875 kez gösterilmiştir.