TÜRK HALK OYUNLARI
KATALOĞU ZEYBEK
OYUNLARI: Dadaşlarda bar
çeşitlerinin ilişkisi ne idiyse, Zeybeklik ile kendi oyunları arasındaki
münasebet de odur. Yani: Dadaşlık = Zeybeklik, Bar = Zeybeklik Oyunu.
Zeybek Oyunları,
diz vuruş figürleriyle adeta devleri çökerten bir gücün sembolünü yaratırlar...
Bengi'nin meydana bütün vatan olsa, oyunu milyonlar hep birlikte
oynayabilirlerdi. Yüce ifadesinin anlatmak istediği budur. Bu duygunun heybetini
yaşar ve yaşatmak ister. Umumiyetle
(genellikle) Zeybek oyunlarında kollar hep sağ ayak ileri atılırken yukarı
kaldırılır. Kollar hep üçlerde sallanır, beşlerde yukarıdadır. Omuz hizasında
kalmayıp baştan daha yukarı kaldırılırlar. Oyunda ellerin
şehadet parmakları avuç içine yatırılır. Baş parmak ile orta parmak vuruşturulup
burularak şıklatılır. Oyunların temposu
3-5 esasına göredir. Ölçü, her ne kadar 3-6 yani 9 sayı tutarsa da, dokuzuncu
zamandaki ses oyunda başkadır, yani vaziyet alınışa bırakılmaktadır. Yalabık
Zeybeği, 3-3 esasına göre tertiplenmiştir. Musikisindeki 9 ölçüden ilk üçler
çabuk, ikinci üçler ağır olduğundan, çift yani altı hesaplanıp dokuz
tutturulmuştur. Kozak ve Soma Zeybekleri 3-3-3 temposuna göre 9 sayı üzerine
yazılmıştır. Sel'mlaşma: Bu oyunlarda
sel'mlaşma çok önemlidir. Oyun alanına sırayla ve düzgün adımlarla girilir.
Büyüklerin karşısında durulur. Az açık duran sağ ayak, sol ayağın yanına sertçe
vurulur ve kesinlikle az yana açılıp yere basılır. Bu hareket yapılırken vücut
biraz daha dikleşir, baş kaykılır ve gözler karşı azimle bakar. Oyunun sonunda sol
kol indirilir, sağ kol havada bırakılır, vücut dikleşir ve bakışlar sertçe ileri
yöneltilir. Vücut katiyen öne doğru eğilmez. Çünkü, eğilmek tek'pû (dalkavukluk)
olur. Düğünlerde
Oyun: Ege bölgesinin köy
düğünlerinde civar köylerin davetlileri, Çarşamba gününden düğünün yapılacağı
köye gelirler. Konukların geldiği, köy kenarında patlayan silahlardan anlaşılır.
Hangi taraftan daha önce silah sesi gelirse, bayraktar veya efebaşı çalgıları
alıp o yana karşılamaya gider. Bayraktar o düğün için becerikli delikanlılar
arasından evvelce seçilmiş olur. Gelen konukların da, aynı düğün için seçilmiş
birer efesi vardır. Karşılanan
konuklar, çalgılar çalına çalına oğlan evine getirilir ve buradan konuk
olacakları eve götürülür. Her yönden gelen konuklar böylece ağırlanır. Bu gelişe
'Bayrak sırası' derler. Akşam yemeğinden
sona konuklar bayrak sırasıyla ve çalgılarla ahenk yerine getirilip sırasıyla
oturtulurlar. Ahenk yeri, oyun alanıdır. Maşanlarla (maşalelerle) aydınlatılmış
bulunur. Efebaşı'nın işareti
üzerine davullar 'nöbet' vurur. Bundan sonra oyuna çıkış havası başlar. O köyün
delikanlıları, efenin arkasından birer birer oyuna kalkıp halka çevirir ve
yürürler. Oyuna girenlerin
arkası kesilince 'Bengi Havası' vurulmaya başlar. Bengi Oyunu, köy ve köylülerin
birliğine, düzenli yaşayışına alamettir (işarettir). Bundan sonra, bayrak
sırasıyla bütün konuklar başlarında kendi Efeleri bulunduğu halde, topluca Bengi
oynarlar. Bengi bitince, yine aynı sıra mucibince öbür Zeybek Oyunlarına
geçilir. Sonunda, Efebaşı köylü ve konukları Bengi'ye kaldırır. Hep birlikte
Bengi oynanır. Düzen içinde ahenk sona erdirilmiş olur. Oyunlarda bayrak
sırası bozulmaz, yarı yolda kesilmez. Bütün konuklar hep bir tutulur. Aksi
gidiş; kavgaya, bıçakların çekilmesine sebep olur. Oyun esnasında,
oyun tekrarlanırsa veya uzatılırsa herkesçe ayıplanır. Perşembe günü sabah
yemeğinden sonra öğle yemeğine kadar yine aynı düzenle çeşitli oyunlar oynanır.
İkindi üzeri gelin alınır ve konuklar dağılır. Uzaklardan gelenleri o gece
bırakmazlar. Tek oyun Bütün
Zeybek Oyunları toplu oynanır. Ancak, oyunların hepsini tam olarak bilen bir
Zeybek tek başına oyuna kalkabilir. Buna Tek Oyun derler. Onun her eda, hareket
ve tavrında seyredenleri hayran bırakan bir ahenkte ve güzellik bulunur. Ancak,
bu havayı yaratabilecek Zeybek Tek Oyun'a çıkabilir. Oyunlarda
Çalgı: Düğünlerde oyunlar
davul zurna önünde oynanılır. Zurnalar, ince kaba zurnalardır. En eski çalgı
göreneği her yöremizde olduğu gibi Ege topraklarımızda da budur. Son dönemlerde
glarınat (klarinet), büğlü ve tanpet (trompet), davul ile birlikte yeni bir
refakat takımı teşkil eder oldular. Oturak oyunlarında ise dümbelek (dümbek veya
darbuka), zillimaşa, cura bağlama çalınır. Bu da eski göreneğe uygun bir takım
sayılır. Bazı köylerde en eski Türklük çağının mesela kopuz ile ikliğ takımını
bağlama ile kabak ikilisinin yaşattığı olur. Zeybek
Kıyafeti: Oyun, esas
itibariyle bir göz estetiği olduğuna göre, seyirciyi duygulandıran en manalı
dekor unsuru tarihî göreneğe uygun kalan millî giyimlerdir. Zeybeğin ünlü ve
heybetli giyimi bu cümlendendir. Giyimin biçilişinde
mesela şapkaya veya zünn'ra (papaz kuşağına) yaklaşma vuku bulmadığı (asır
iktizasınca "gereğince")bilinmekle beraber, madde kalitelerine göre zamanla bazı
değişmelerin vuku bulduğu anlaşılıyor. En eski Türk
börklerinin bir biçimi, dikişli ve yüksek olup kalıba çekildiği, üstünün maden
parçalarıyla süslendiği, ak ve al renklilerinin olduğu, Kaşgarlı Mahmut'tan (XI.
asır) bazı eski Uygur duvar resimlerinden ve Anadolu Selçuklularından söz eden
bir iki kayıttan biliniyor. Bütün bunlar, Zeybeğin baş giyiminde yaşayan
özelliklerdi. Keçeden dövme ve dikişsiz fesin sonraki merhale olduğu açıktır.
Çünkü, fesleriyle tanınan ve ordunun sipahi (sipah, zibağ?) bölüğünden
saydıkları Osmanlı'dan bir hatıra bilerek onu kullanmaya devam eden Tunus'ta
keçe adı muteherdir. Bunu, şimdi ağız kısmını dürüp yassılaştırmak ve boyunu
alçaklaştırıp üstüne ak tülbent dolamak suretiyle, davul zurnalı sıra
oyunlarında da giyer hem de cümlesinin -cepkenine kadar - Türklerden kaldığını
yedisinden yetmişine kadar belirtip anarlar. Oyuncu loncasının da yaşatıyorlar.
Zeybeğimizin baş
giyimine dönelim. Epey eskiden başa sivri, yüksek, şişkin ve dilimli bir nevi
kavuk da giyildiğini, onun üstüne püsküllü Trablus sarıldığı görülmüştür. Daha
sonra mukavvadan ve bir buçuk karış yüksekliğinde bir nevi kutu başlık giyilip,
üstüne iki üç oyalı yemeni sarılır olmuş. Fes üzerine, son olarak da oyalı bez
veya abani sarık, yakut kafiye sarar olmuşlar ki, artık püsküllü Tanzimat
fesiyle ve yüksekliği de epey devam etti. Nice eski Avrupalı seyyahların çizdiği
müşahede resimlerinden (gravürlerden) ve Meşrutiyet öncesinin bazı
fotoğraflarından baş giyiminin da öbür kısımlar gibi dış görünüşçe Selçuklu
çağından beri değişmediği kesinlikle anlaşılıyor. Baş giyiminin bilhassa
yüzyıllar öncesi kıyafet geleneğinden arta kalan önemli bir kısım olduğu ve
geleceğin bir koreografya unsuru kabul edilebileceği düşüncesiyle üzerinde fazla
durdu. Sırta yakası açık
bırakılan (ki sonraları kapatıldığı biliniyor) ev dokuması ipek gömlek, üstüne
kolsuz yelek, daha üste cepken giyilir. Yelek ile cepken aynı kumaştan ve
işlemelidir. Yelek ve cepken üstüne camadan giyilir. Bu kollu ve işlemelidir. En
üste de sallama 'sarka' giyilir ki kolları omuzdan sarkıp sallanır, işlemelidir.
Cemadan ve sarka aynı çuhadandır. Zeybeğin altında
dizlik -don - vardır. Diz açıktır. Dizliğin bol olan ağı aşalı sarkar. Cemadan
ve sallama ile aynı çuhadandır, işlemelidir. Kimi köylerde topdon denilen
dizliğin ağ sırkıntısının az ve derli toplu paçaların ise fazla kısa olduğu eski
resimlerde görülmektedir. Ayakta kara pabuç
vardır. Bacaklar ya çıplak kalır veyahut uzun çorap giyilir veya çuhadan
işlemeli tozluk takılır. Siyah keçi derisinden kalçın ve nihayet çizme de
giyilirdi. Silahlık, beş
gözlüdür. Gözlerin biri kese gibidir. İçine para, çakı, kavçakmak gibi şeyler
konur. Diğerinde tabanca (çakmaklı-kubur) yer alır. Üçüncü gözde bıçak
(kulaklı-yatağan) yer alıp 40-100 cm. kadar üç boyda olur. Bu, 'bıçak sakma' çok
önemlidir. Bıçak çekilirse, yüzü ile değil sırtı ile vurulur. Bıçağın yüzüyle
karşısındakini vurmak alçaklıktır. Yani, ürkütme olabilir, lakin adam öldürmek
üzere öfkeye kurban gitmek kötü karşılanır. Dördüncü göze yerleştirilen maşa iki
iş görür. Kılıflıyken tabancayı güçlendirmek için dipçik gibi kullanılır.
Kılıftan çıkarılınca da maşa gibi iş görür. Bunların hepsi de silahlığın sağ
tarafına sokulur. Solda ve yanda kayışla asılı, işlemeli kadifeden bir tütün
kesesi ile meşinden kavcarlık bulunur. Silahlığın etrafında yerli yünden
dokunmuş kolan dolanır. Yine silahlığın üstüne telli çevre konulup dıştan
sarkar. Katılık (kütük) iki
veya üç gümüş kutudur. Silahlığın üstüne kuşanılır. Kutular arkada ve yanlarda
bulunur. İçlerine elde yapılmış fişek konulur. Hamaylı, gümüşten
bir kutucuktur. İçinde "En'am" vardır. Sağ koltuk altına asılır. Kayışın üstü de
gümüş bileziklerle süslüdür. Pazvant (Bazubend)
yuvarlak veya üç köşeli olup gümüş işlemelidir. Üç beş parçalıdır. Sağ pazuya
takılır. Ayrıca sol pazuya da bağlanırdı. Erkek kıyafetleri
ibrişim ve kara kaytan işlemelidir. Efeler, sırmalı elbise giymemişlerdir. Gök
çuhanın en makbulünün XVII. Asırda Aydın tezgahlarından çıktığını Evliya
Çelebi'nin izahlarından anlıyoruz ki, bu üstünlüğün nerede ve ne zaman başladığı
ve ne vakte kadar sürdüğü henüz araştırılmış değildir. İzmir ve Aydın gibi
Ege bölgesi topraklarımızda yer yer yörelenip gün görmüş ve tutunup kalmış tekli
Zeybek oyunları ve onların, türkü, yer veya şahıslara bağlı adları uzunca bir
liste tutar: İnce Mehmet, Ger Ali, Sarı Zeybek, Harmandalı, Bergama, Bakırlı,
Köroğlu vs. başlıklı Zeybek Oyunları az veya çok yaygın, yahut da pek yörelik
görünmüşlerdir. Birde çıktığı yeri hiç aşamadan yaşayıp uzun ömürlü
kalabilenleri olmuştur. Müşterek vasıfları (Ortak özellikleri); 9 / 8 veya 9 / 4
tartımlı havalarının olması bazılarının türküsünün de bulunması ve yiğitçe
tavırlarındaki belirli figürlerdir. Kadınlarca da, kendi aralarında daha yumuşak
surette oynanırlar. Yeni Zeybek Oyunları fürese, müşterek karakter, yine de
değişmez. Adları bilinmese ve oyunsuz olarak sadece havası çalınsa Zeybek tarzlı
olduklarını derhal anlarsınız. Gelenek, işte bu yiğitçe karakteriyle asırları
aşmıştır.
|