Konstantinopolis'in en parlak dönemlerinden biri İmparator I. lustinianus
(Jüstinyen) zamanıdır (527-565). Özellikle büyük tahribata yol açan 532
yılındaki Nika ayaklanmasından sonra İmparator başkentte büyük yapım
etkinliklerini başlatır. Tüm Bizans Çağı boyunca ve hatta Osmanlı Döneminin
sonlarına kadar İstanbul, 5. yüzyılda II. Theodosius tarafından yaptırılan kent
surlarının sınırları içindeki alanda gelişim göstermiştir. Bu genellemenin tek
istisnası, kentin kuzeybatısındaki Blakhernai bölgesidir. Konstantinopolis, çok
sayıda kilisesi ve yüksek duvarlarla kuşatılmış manastırları ile Orta Çağ'm
başta gelen Hıristiyan merkezlerinden biriydi. Kuşkusuz bu yapıların en önemlisi
ve en anıtsalı, heykellerle süslü Augustaion (Ayasofya/At Meydam)'un kuzeyinde
yer alan Ayasofya Kilisesi'dir. 415 yılında İmparator II. Theodosius'un
yaptırdığı ve ayaklanma sırasında yanan bazilikanın yerine, 532-537 yıllarında
İmparator I. lustinianus zamanında Trallesli Anthemius ve Miletuslu Isidorus
adlı iki ünlü mimara yaptırılan kilise, Bizans Dönemindeki çeşitli onarımlarla
bugünkü biçimini almıştır. Kubbeli bazilikaların en anıtsal örneği olan yapı,
kütlesel destekler üzerindeki büyük yuvarlak kemerlerle taşınan ve
pandantiflerle geçilen 30,80-31,88 m. çapındaki anıtsal kubbesinin, doğu ve
batıdaki yarım kubbelerinin yanı sıra mozaikleri ve mermer süslemeleriyle de
yalnız İstanbul ya da Bizans mimarîsinde değil, dünya mimarîsinde de özel bir
konuma sahiptir. 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından alınmasıyla camiye
çevrilmiş, farklı dönemlerde dört minare eklenmiştir. Günümüzde müze olarak
kullanılmaktadır. Ayasofya'nın ön örneği olarak kabul edilen ve İmparator
lustinianus ile eşi Theodora tarafından 527-536 yıllarında inşa ettirilmiş olan
Sergios ve Bakkhos Kilisesi (Küçük Ayasofya Camii) özgün haliyle günümüze
kalabilmiş örneklerden biridir. Kent merkezindeki diğer önemli yapı,
imparatorluk mezarlarının da bulunduğu ve Ayasofya'ya 4 km. uzaklıktaki Aziz
Havariler Kilisesi idi. Yapı lustinianus zamanında harap olduğundan, yıkılarak
yeniden yaptırıldı. Haç plânlı yapının merkezinde büyük bir kubbe yer alıyordu.
İçinde, havarilerden Andreas, Lukas ve
Thimoteus'un lâhitleri bulunuyordu.
Çeşitli dinsel ve imparatorluk törenlerinin en önemli iki duraklama yerinden
biri bu kilise, diğeri ise Ayasofya idi. 1420'lerde İstanbul'da bulunan
Christoforo Boundelmonti, birçok yapı gibi
kilisenin de yıkılmak üzere olduğunu
belirtmiştir. Osmanlı Döneminde yerine 1462-70 tarihli Fatih Külliyesi inşa
edilmiştir. Diğer önemli bir yapı, Ayasofya'nın yakınında, Topkapı Sarayı 1.
avlusu içinde yer alan Hagia Eirene Kilisesi'dir. 6. yüzyılda İmparator
lustinianus zamanında inşa edilmiş yapı, üç nefli ve 15,15 m. çapında büyük
kubbeli bir bazilikadır. Konstantinopolis'in en parlak çağı, kuruluşundan İmparator I. lustinianus
dönemi sonlarına (330-565) kadarki evredir. Bu dönemden sonra, sanatta da Roma
geleneklerinin yerini daha doğulu karakter taşıyan Bizans gelenekleri almaya
başlamıştır. 6. yüzyıl sonlarından başlayarak Konstantinopolis yapılarına, artık
Bizans sanatı damgasını vurmuştur. Eskinin görkemli yapıları yerini daha
mütevazı örneklere bırakmış, özellikle anıtsal kamu yapıları ihmal edilmiş,
kentin fiziksel dokusu değişime uğramaya başlamış, kısacası Konstantinus ve
lustinianus'un canlı, gösterişli ve her yönüyle etkileyici Konstantinopolis'i
tarihe karışmıştır. Özellikle İslâmiyetin doğuşu ve büyük bir tehdit oluşturan
Emevilerin bu gelişmedeki rolü yadsınamaz. Ayrıca Balkanlardan gelen saldırılar
da küçümsenemez. 8. yüzyılda ise yeni kargaşalıklar ortaya çıktı. Kuşkusuz
bunların başında, Bizans İmparatorluğu'nda yeni bir dönemin ve anlayışın, öte
yandan da kentte, özellikle dinî yapılarda büyük tahribata yol açan İkonoklasmus
(İkon Kırıcıları) Döneminin (726-842) başlaması gelmekteydi. Artık eskinin
anıtsal yapıları terk edilmiş, ya da farklı işlevlerle kullanılmaya başlanmıştı.
Bu olaylara, 747'deki büyük veba salgını da eklenince, kentin nüfusu birden
50.000'lere düştü. Bunun üzerine Balkanlar ve adalardan getirtilen göçmenler
kentin
çeşitli bölgelerine yerleştirildi. 813'teki Bulgar saldırısı da büyük
ölçüde tahribata yol açtı. Theophilos zamanı (829-842), kentin kaderinin
değişmesinde önemli bir rol oynadı. Bu dönemde önemli yapım etkinlikleri
gerçekleştirildi ve başta surlar olmak üzere tahrip olan yapıların onarımıyla
kentin çehresi değişmeye başladı. Manastır yapımı da, önceki dönemlerden çok
daha yoğun bir biçimde önemsenmiştir.
|