İstanbul'un Türklerin eline geçiş sürecinin ilk evresi Osmanlı padişahı
Yıldırım Bayezid zamanında (1389-1402) başlamış ve sultan tarafından Boğaz'ın
Asya yakasına 1395 yılında Anadolu Hisarı yaptırılmıştır. "Güzelce Hisar" adı
verilen İç Kale Fatih Sultan Mehmed (1444-1446 /1451-1481) tarafından
genişletilmiş, etrafı sur ve kulelerle desteklenmiştir. Sonraları Fatih Sultan
Mehmed Avrupa yakasına, kuzeyden kente yardım gelmesini önlemek için
"Boğazkesen" olarak da bilinen Rumeli Hisarı'nı 1452 yılında inşa ettirmiştir.
1453 yılının bahar aylarında başlayan kuşatma sonucu, 29 Mayıs 1453'te Osmanlı
orduları Konstantinopolis'e girmiş, büyük bir imparatorluğun çöküşü ile birlikte
Orta Çağ sona ererken, istanbul ve dünya tarihi için yeni bir dönem, Yeni Çağ
başlamıştır. Konstantinopolis'in fethinden sonra ilk iş, kentin Türklerin iskânına uygun
hale getirilmesiydi. Osmanlıların egemenliği altındaki bölgelerden ve
Anadolu'nun Beyliklerin hüküm sürdüğü kesimlerinden başta Türkler olmakla
birlikte, farklı etnik kökenli çok sayıda insan İstanbul'a getirildi. Bizans
döneminin sur içi kenti yerini, daha ilk başlardan sur dışına yayılan yeni bir
kent dokusuna bırakmıştı. Yine de, kentin en büyük yapısı olmaya devam eden ve
simgesel özelliğini koruyan Ayasotya ile Edirnekapı arasındaki kesim, konutları
ve anıtsal yapılarının yoğunluğu ile dikkati çekiyordu. Kentin ticaret alam, büyük ölçüde Bizans dokusunu korumuş, Çemberlitaş
(Konstantinus Sütunu) çevresine dükkânların yanı sıra iki Bedesten yapılmıştı.
Bizans kentinin ana caddesi olan Meşe, Divan Yolu olarak adlandırılarak Osmanlı
Döneminde de önemini sürdürmüştür. Ayrıca, Fatih Külliyesi çevresinde de
çarşılar kurulmuştu. Saraçhane'de kurulan ilk atölyeler (demirciler, bakırcılar,
vb.) kısmen saray için de üretim yapıyorlardı. Dericiler ise sur dışında,
Yedikule yakınlarında kurulmuştur ve konumlarını kısa bir süre öncesine kadar
korumuşlardır. Haliç, Boğaziçi ve Üsküdar'da yeni mahalleler kurulmuştu.
Bunların içinde Üsküdar, müslüman iskânı ile dikkati çekiyordu. İstanbul'daki
ilk Osmanlı mezarlığı olan ve halâ da önemini koruyan Üsküdar'daki Karacaahmet
Mezarlığı'nın Fatih dönemi öncesinde, belki de Üsküdar'ın ilk kez Osmanlıların
eline geçtiği 1352'de, Sultan Orhan Gazi (1326-59) döneminde kurulmuş
olabileceği öne sürülmektedir. Fatih dönemi sonlarında İstanbul'da mahalle sayısı 260'ları bulmuştu. Kent
nüfusu da 70.000 civarındaydı ve bunun üçte ikisini Türkler oluşturuyordu. Bu
yeni yapılaşma nedeniyle ülkenin çeşitli kesimlerinden çok sayıda sanatçı da
başkente getirildi. Fatih Sultan Mehmed zamanında İstanbul'da 300'ü aşkın yapı
inşa edildiği bilinmektedir. İstanbul'un fethinden sonra inşa edilen ilk camiler, Erken Osmanlı Döneminde
İ/nik, Bursa ve Edirne'de yapılan ters T plânlı camilerin daha büyük boyutlu
çeşitlemeleridir. 1462 tarihli Mahmut Paşa ile 1471 tarihli Murad Paşa camileri
örnek olarak verilebilir. Mimar Sinaneddin Yusuf tarafından, yıkılan Bizans Dönemine ait Konstantinus
Mausoleumu ile Aziz Havariler Kilisesi'nin yerine 1462-70 yıllarında yapılan
Fatih Camii, büyük bir külliyenin ana yapısıdır. Çevresinde 16 medrese,
darü't-talim, kütüphane, tabhane, imaret, içinde mescidi de olan dârüşşifa, han,
hamam ve türbelerle biçimlenmiş ilk büyük programlı külliyedir. Caminin ibadet
mekânında yer alan 26 m. çapındaki büyük merkezi kubbenin güneyden bir yarım
kubbe, yanlardan üçer kubbe ile genişletildiği farklı bir plân şeması
uygulanmıştır. 1765'deki büyük depremde caminin kubbesi çökmüş, yerine Sultan
III. Mustafa zamanında (1767-71) bugünkü dört yarım kubbeli cami yapılmıştır.
Bugünkü merkezî kubbenin çapı 20 m.dir. Önündeki özgün açık avlu dört yönden
kubbeli revaklarla kuşatılmış, güneydeki son cemaat yeri yedi kubbe ile
örtülmüştür. Caminin odak noktasını oluşturduğu külliye, yapı çeşitliliği,
geometrik ve organik düzenlemesi ile daha sonraki tüm büyük programlı
külliyelere örnek olmuştur. Bu cami, büyük ve toplu mekân yaratma denemelerinin
en önemli ilk örneği olması açısından da ayrı bir yere sahiptir. Fatih Camii'nin plânı, 1471 tarihli Üsküdar Rum Mehmet Paşa ile Çemberlitaş
yakınındaki 1497 tarihli Atik Ali Paşa camilerinde küçük ölçekte yinelenmiştir.
Sultan II. Bayezid zamanında (1481-1512) yapılan Davut Paşa Camii de büyük
ölçüde Fatih Camii'nin mimarî özelliklerini sürdürmüştür. Fatih'in önemli yapım
etkinliklerinden biri de, Eyüp (Bizans döneminde Kosmidion)'de, hocası
Akşemseddin'in gördüğü bir rüya üzerine, 669 yılındaki ilk Arap kuşatması
sırasında ölen Eyüp el-Ensarî'nin mezarı çevresine 1458 yılında yaptırttığı
türbe ve camiden oluşan, zamanla kutsal hac yeri konumunu kazanan Külliye'dir.
Sonraları, külliyeye medrese ve imaret eklenmiştir. Böylelikle, Halic'in uç
kesiminde büyük bir mahalle oluşmuştur. İstanbul'daki ilk Osmanlı sarayı da, yine Fatih döneminde, bugünkü Beyazıt
Meydanında (Bizans dönemi Taurus Forumu kuzeyi) 1455 yılında inşa edilmişti.
Eski Saray olarak bilinen ve 16. yüzyıla kadar ana saray olarak kullanılan yapı,
19. yüzyıla kadar ayakta kalabilmiştir. Fatih'in bugünkü Sarayburnu'nda
(Byzantion'un Akropolisi) 1474-79 yılları arasında yaptırdığı köşkler, Yeni
Saray (Topkapı Sarayı)'ın esasını oluşturmuştur. Zaman içinde eklemelerle 700
bin m2lik bir alanı kaplayan Saray, yirmi sekiz kule ile desteklenmiş Sur-ı
Sultanî ile kuşatılmıştır. Arka arkaya dört avluya çeşitli dönemlerde yapılan
kasırlar, köşkler, camiler, divanlar, devlet daireleri, kütüphaneler, koğuşlar,
mutfaklar, harem daireleri, çeşmeler ve bahçe düzenlemeleriyle bugünkü biçimini
almıştır. Yapı topluluğu, Fatih Sultan Mehmed'den Abdülmecid'e kadar 400 yıl
Osmanlı tarihinin en önemli olaylarına sahne olmuştur. Halka açık birinci avlu
içinde yer alan 1472 tarihli Çinili Köşk Fatih Sultan Mehmed zamanında
yapılmıştır. Günümüzde Türk Çini ve Keramik Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Üçüncü avlunun doğusunda bulunan Fatih Köşkü (Hazine-i Hassa) daha sade bir
anlayışta yapılmıştır. Revaklı yapı, birbirine bitişik dört mekânla, dokuz
kemerle dışa açılan re vaka bitişik bir mekândan oluşur. İstanbul'un İç Kalesi
sayılabilecek Yedikule Hisarı da 1457-58 yıllarında Fatih Sultan Mehmed
tarafından yaptırılmıştır. Bir süre hazinenin saklanması için kullanılmış,
sonraları hapishane işlevi görmüştür. UNESCO'nun koruma programı çerçevesinde
onarılmaktadır. Sultan II. Bayezid zamanında (1481-1512), kent merkezinde, kısacası Divan
Yolu boyunca Aksaray'dan Kocamustafapaşa'ya kadar uzanan kesimde yeni mahalleler
kurulmuştur. Dönemin ilk yapı topluluğu, Murat Paşa Külliyesi ile Silivri Kapı
arasındaki cami, medrese, imaret ve çeşmeden oluşan 1485 tarihli Sadrazam Davut
Paşa Külliyesi'dir. Böylelikle surların yakınındaki alanlarda iskân artmış;
Fatih döneminde yapılaşmanın başladığı Eyüp, Kasımpaşa, Tophane, Pera'daki
Galatasaray ile Galata surlarının dışı yeni mahallelerle genişlemiştir.
İstanbul'daki ikinci büyük külliye, 1501-06 yılları arasında sultanın ünlü
mimarı Hayreddin tarafından yapılan Beyazıt (eski Taurus) Meydanı'ndaki Sultan
II. Bayezid Külliyesi'dir. Yapı topluluğu; cami, medrese, imaret, han, hamam,
sebil ile iki türbeden (sultan ve kızı Selçuk Sultan'm) oluşmuştur. Eski Fatih
Camii plânını geliştiren ve külliyenin merkezini oluşturan camide, 18 m.
çapındaki merkezî kubbenin ana aksta birer yarım kubbe, yanlarda dörder küçük
kubbeyle genişletildiği merkezî bir şema uygulanmıştır. Sultan II. Bayezid
zamanında (1481-1512) İstanbul'da müstakil meydan çeşmeleri yapılmaya
başlamıştır. Bunların günümüze gelebilen en erken tarihli örneği, 1485 yılında
yapılmış Davut Paşa Çeşmesi'dir. Yavuz Sultan Selim zamanında (1512-20)
İstanbul'da yapımına başlanan ve Edirne'deki 1484-88 tarihli Beyazıt Camii'nin
mimarî özelliklerini yineleyen Sultan Selim Camii'nin tamamlanması, zamansız
ölümü üzerine oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1522 yılında
gerçekleştirilmiştir. 24 m. çapındaki kubbesine karşın, cami gelişimine yenilik
getirdiği söylenemez. Pencere almlıklarındaki çini bezemeler, kalem işleri,
mermer ve ahşap süslemeleri yapının sade mimarîsini zenginleştiren öğelerdir.
Renkli sır tekniğindeki çinilerin ilk örnekleri bu yapıda ve sultanın türbesinde
görülür. Sağlam durumdaki caminin dışında, külliye oluşturan diğer yapılardan
biri yıkık iki türbe ile sıbyan mektebi günümüze gelebilmiş, medrese ve imareti
ortadan kalkmıştır. Kısa süren sultanlığında Yavuz Sultan Selim'in yaptırdığı
1514 tarihli Kasımpaşa Tersanesi, bu dönemin en önemli eseridir.
|