Kanunî Sultan Süleyman zamanı (1520-66), hiç kuşkusuz döneminin ve hatta tüm
dönemlerin en ünlü mimarlarından biri olan Sinan'ın damgasını taşıyan ve Osmanlı
İmparatorluğu'nun her alanda en parlak evresini vurgulayan bir süreçtir. Bazı iç
ve dış çalkantıların da yaşandığı bu dönem, özellikle mimarî alanda en yoğun
etkinliklerin gerçekleştirildiği zaman dilimidir. Bu evre, özellikle sur içinde
ve Üsküdar'daki yapılaşmaya damgasını vurmuştur. Kanunî zamanı kent dokusu, 18.
yüzyıla değin pek değişiklik göstermemiştir. Yaklaşık 500.000'e ulaşan kent
nüfusunun yüzde otuzu sur dışında oturmaktaydı. Özellikle Haliç, Eyüp,
Kasımpaşa, Boğaz'ın Avrupa yakası ve Üsküdar bu dönemde daha da genişlemiştir.
Halic'in kuzeyindeki Hasköy ise Yahudilerin yerleştiği bir bölgedir. Ayrıca,
Kâğıthane'de yalılar inşa edilmeye başlanmıştır. Sayıları çok kabarık olan
anıtsal yapılar ve külliyelerin konumu, kentin gelişiminin göstergeleridir.
Batıda Muhteşem Süleyman olarak tanınan Kanunî Sultan Süleyman, yalnız sultanlar
arasında değil, tüm baniler arasında da en verimli kişidir ve Osmanlı sanatında
"Klâsik Dönem'7 olarak adlandırılan yeni evrenin Mimar Sinan'la birlikte baş
yaratıcısıdır. Daha çok dinsel, eğitim ve hayır yapılarının inşasına katkıda
bulunmuş, tüm dönemlerin en büyük programlı külliyesinin yapımını
gerçekleştirmiştir. Kuşkusuz bu verimli dönemin oluşumunda, Kanunî kadar,
başmimarı Sinan'ın da kentin imarına büyük katkısı olmuştur. Uzun ve verimli
yaşamı boyunca 1538'den başlayarak elli yıl mimarbaşılık görevinde kalan Sinan,
yalnız Kanunî dönemine damgasını vurmakla kalmamış, Sultan II. Selim'in
(1566-74) ve III. Murad'ın (1574-95) en önemli yapılarının da yaratıcısı
olmuştur. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki ilk eseri, Kanunî Sultan Süleyman'ın eşi
Hürrem Sultan için yaptırdığı 1538-39 tarihli Haseki Külliyesi'dir.
Şehzadebaşı'nda, Kanunî Sultan Süleyman'ın genç yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmed
adına inşa ettiği Şehzade Camii, klâsik Osmanlı sanatının başlangıcını simgeler.
Caminin çevresinde, renkli sır tekniğindeki çinilerin son örnekleriyle bezeli
Şehzade Mehmed Türbesi, medrese, sıbyan mektebi, imaret ve tabhane yer
almaktadır. Sultan Ahmet Meydam'nda, Halic'e ve limana hâkim bir tepe üzerinde
1552-59 yıllarında yine Mimar Sinan tarafından yaptırılan Süleymaniye Külliyesi,
yalnız İstanbul'da değil tüm Osmanlı topraklarında inşa edilmiş en büyük
programlı külliyedir. 18 yapıdan oluşan külliye, Halic'e bakan tepenin
teraslarına yerleştirilmiştir. Fatih Külliyesi'nden sonra İstanbul'daki en
düzenli külliye olan yapı topluğunun merkezini yine cami oluşturmaktadır. İç
mekânda çift renk taş, mermer, çini ve ahşap bezemelerin yanı sıra üst
pencerelerin renkli camları ve alt pencerelerin ceviz ve abanoz ağacından
fildişi ve sedef kakmaları etkileyicidir. Ünlü mimarın ölümünden sonra
defnedildiği türbe de bu külliye içindedir. Beş yapıdan oluşan bir külliyenin ana yapısı olan ve 1548 yılında tamamlanan
Üsküdar Mihrimah Sultan Camii, yüksekçe bir teras üzerinde merkezî kubbeli
bölümün üç yönden yarım kubbelerle genişletildiği, Şehzade Camii'nden esinlenmiş
bir plân şeması yansıtmaktadır. Mimar Sinan'ın, Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki diğer önemli yapılan
arasında, Edirne Üç Şerefeli Cami'nin plânını küçük ölçekte yineleyen
Beşiktaş'taki 1555 tarihli Sinan Paşa, Eminönü'ndeki çinileriyle ünlü 1562
tarihli Rüstem Paşa ve Kanuni'nin kızı tarafından Edirnekapı'da yaptırılan
1562-65 tarihli Mihrimah Sultan camileri; yıldız plânlı sıcaklıktan oluşan
Ayasofya'nın karşısındaki 1556-57 tarihli Haseki Çifte Hamamı ile dört eyvanlı
ve dört halvetli sıcaklıklı Zeyrek Barbaros Hayrettin Paşa Hamamı; 1544-50
tarihli Fatih Bedesteni yakınında Galata'daki Kurşunlu Han ile sekizgen plân
şeması ile İstanbul'daki tek örnek olan Mahmut Paşa Hamamı yakınındaki 1550
tarihli Rüstem Paşa Medresesi sayılabilir. Kanunî döneminden günümüze ulaşan tek saray, At Meydam'nda, Hipodrom'un
batısındaki 1524 tarihli Sadrazam İbrahim Paşa'nın Sarayı'dır. Sultanların
özellikle törenler sırasında kullandıkları saray, 19. yüzyılda inşa edilen yapı
ile büyük ölçüde kapatılmıştır ve günümüzde Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak
kullanılmaktadır. Bu dönemde İstanbul'da yapılan birçok çeşme, Mimar Sinan'ın yaptığı su yoluna
bağlıydı. Romalılar zamanında İmparator Valens tarafından yaptırılan ve kente su
getiren yollar ile su kemerleri zamanla harap olmuştur. Kentin nüfusunun da
artmasıyla birlikte Mimar Sinan 1554-64 yılları arasında Bend, Uzun, Muğlava,
Güzelve ve Müderris köyü su kemerlerini inşa ederek, su gereksinimim karşılamaya
çalışmıştır. Kanuni'nin ölümünden sonra başa geçen Sultan II. Selim zamanında (1566-74)
yapım etkinlikleri, Mimar Sinan'ın önderliğinde sürdürülmüştür. Dönemin
yapıları, sultandan ziyade sadrazamı Sokollu Mehmed Paşa ile diğer devlet
erkânının baniliğinde inşa edilmiştir. Önemli eserler arasında, 1571-72 tarihli
Sokollu Mehmet Paşa Camii ve Medresesi, Halic'in kuzey kıyısında, Atatürk
Köprüsü yakınındaki 1572 tarihli fevkanî Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa Camii ile
Sultan II. Selim'in kızı Gevher Mülûk Sultan'ın eşi olan Kaptan-ı Derya Piyale
Paşa'nın Camii ve Türbesi belirtilebilir. Sultan III. Murad zamanı (1574-95), İstanbul'un başta Üsküdar, Eyüp ve
Beşiktaş olmak üzere çeşitli kesimlerinde anıtsal yapıların ve külliyelerinin
inşa edildiği, bir bölümünde Mimar Sinan'ın görev yaptığı önemli bir zaman
dilimidir. Örnekler arasında, Ayasofya haziresinde bulunan 1576-77 tarihli II.
Selim Türbesi, Sultan II. Selim'in eşi ve III. Murad'ın annesi Nurbânu Sultan
tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan ve Fatih ile Süleymaniye külliyelerinden
sonra İstanbul'un en büyük programlı yapı topluluğu olan 1570-83 tarihli Üsküdar
Toptaşı Valide Sultan (Valide-i Atik) ve 1580-81 tarihli Şemsi Ahmed Paşa,
1575-81 tarihli Eyüp Zâl Mahmut Paşa, 1586-87 tarihli Tophane Kılıç Ali Paşa
külliyeleri ile Davud Ağa'nın eseri olan ve Lâle dönemine kadar diğer sebillere
örneklik eden Çarşıkapı Koca Sinan Paşa Sebili belirtilebilir.
|