Anadolu yakasında, Boğaz'a egemen konumdaki Beylerbeyi
Sarayı. 1861-65 yıllarında Sultan Abdülaziz (1861-76) tarafından Mimar Sarkis
Balyan Efendi'ye yaptırılmıştır. Yerinde bulunan ve II. Mahmud (1808-39)
tarafından yaptırılmış olan ahşap sarayın bahçesi ve büyük havuz halen
kullanılmaktadır. Neo-klasik üsluptaki yapı, Selamlık ve Harem olmak üzere iki
katlıdır; 24 oda ve 6 salondan oluşmuştur. Süslemeleri ve mobilyaları ile zengin
bir işçilik gösterir. 19. yüzyılda ise İstanbul’da Barok üslûp yerini Ampir üslûbuna bırakmıştır.
1826 yılında Tophane’de II. Mahmud (1808-39) tarafından yaptırılan Nusretiye
Camii, bu yeni anlayışın ilk örneğidir. Ancak bu üslup Türk beğenisine
uydurulmuş, Barok özellikler tümüyle ortadan kalkmamıştır. 1854 tarihli Ortaköy
ve Dolmabahçe camileri de benzer tarzda yapılmıştır. Topkapı Sarayı’ndaki, Fatih
dönemine ait olduğu sanılan eski bir köşkün bodrumu üzerine inşa edilen Mecidiye
batı etkisini yansıtan örneklerden biridir. Sultan Abdülmecid’in 1853 yılında
Hacı Emin Paşa ve Sarkis Balyan ustalara yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı da Barok
ve Ampir üslûpların yansımasını gösteren bir yapı topluluğudur. Kentin yeni gelişmekte olan bölgesi Galata ile eski bölüm arasında doğal bir
engel oluşturan Haliç üzerine Unkapanı ile Azapkapı arasında uzanan ilk köprü,
1836’da Sultan II. Mahmud tarafından yaptırıldı. “Cisr-i Atik” adı verilen bu
köprü ahşaptı. 1845’de II. Mahmud’un annesi Bezm-i âlem Sultan’ın yaptırttığı ve
İstanbul’un iki yakasını birleştiren Galata Köprüsü de ahşaptı. 1870’de yapılan
dubalı köprü 1912’ye kadar, yerine Almanlarca yapılan köprü ise 1994 yılına
değin kullanılmıştır. Galata Köprüsü, kentin iki yakasını bağlamanın yanı sıra,
Sarayburnu ve Anadolu Yakası ile Kız Kulesi'ni de içeren manzarasıyla önemli bir
turistik mekana dönüşmüştür.
|