Büyük Millet Meclisinin kurulmasından sonra oluşan ilk Bakanlar Kurulu, 9
Mayıs 1920 günü Mecliste programını okumuş, 10 Mayıs 1920 gününde de Maarif
Vekaletine bağlı olarak, 1 müdür ve 1 katip kadrolu, "Türk Âsâr-ı Atikası
Müdürlüğü" kurulmuştur. Daha çok müzecilik hizmetlerini yürütmekle görevli olan
bu birim, bir yıl sonra Hars Müdürlüğü adını almıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında gerek koruma, gerekse müzecilik alanlarında bir
etkinlik görülmemektedir. Savaşın hemen sonunda izlenen ilk çaba, Gazi Mustafa
Kemal'in buyruğu ile 1922'de yayımlanan ve valiliklere gönderilen genelgedir.
Buna göre Müzelerde, bilim adamlarının yararlanması için birer kütüphane
oluşturulacak, müze memurları, ilgili uzmanların da katılımıyla müze
koleksiyonlarının envanterlerini hazırlayacaklar, arkeolojik kazı ve sondaj,
Hars Dairesinin yetkisinde olacak, eski eserlerin bulundukları alanların
kullanım biçimleri, eski eserlerin ithali, ihracı vb. işlemler Âsâr-ı Atika
Nizamnamesi hükümlerine göre yürütülecektir. Birçok kaynak, Atatürk'ün 19 Şubat 1931 tarihinde Konya'daki gezisi sırasında
Başvekil İsmet İnönü'ye gönderdiği bir telgrafı, koruma etkinliklerine büyük
ivme kazandıran önemli bir belge olarak değerlendirir: " Son tetkik seyahatimde,
muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden
geçirdim. 1) İstanbul'dan başka, Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut
müzeleri gördüm. Bunlarda, şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza
olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir.
Ancak, memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler hâlinde yatmakta
olan kadim medeniyet eserlerinin, ileride tarafımızdan meydana çıkarılacak
olanların ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli
ihmali yüzünden pek harap hâle gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze
müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji
mütehassıslarına kat'i lüzum vardır. Bunun için, Maarifçe harice tahsile
gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisinin muvafık olacağı
fikrindeyim. 2) Konya'da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir
harabi içinde bulunmalarına rağmen, sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki
şaheserleri kıymettar bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi,
Alaaddin Camii, Sahipata Medresesi, Cami ve Türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce
Minare, derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir hâldedir. Bu tamirin gecikmesi,
bu abidelerin kamilen inhirasını mucip olacağından, evvela asker işgalinde
bulunanların tahliyesinin ve kaffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin
temin buyrulmasını rica ederim." 1930’lu yıllarda artan kurumsallaşma çabaları müzecilik alanında da kendini
göstermiştir. Cumhuriyet'in müzeler örgütü, Osmanlı Devleti'nin "Müze-i Hümayun"
örgütünün bir devamıdır. 1923'te Âsâr-ı Atika ve Müzeler Müdürlüğü adını alan bu
kurum 1933 yılında "Müzeler Müdürlüğü" olarak anılmış olup görevleri arasında,
Topkapı Sarayı, Eski Evkaf Müzesi (Türk ve İslâm Eserleri Müzesi) ve Ayasofya
Müzesini yönetmek, yabancı bilim kurullarının yaptıkları kazıları denetlemek, ve
çıkardıkları eserleri müzelere yerleştirmek, Türk Tarih Kurumu ile birlikte
bilimsel kazı yapmak yer almaktadır. Arkeolojik kazı ve araştırma çalışmalarının yeniden başlatılması da
Cumhuriyet'in önemli bilimsel etkinliklerinden biridir. Cumhuriyet’in ilânından
hemen sonra, Didim, Efes ve Bergama'da yabancıların kazı yapabilmesi için izin
verildiği bilinmektedir. Türk bilim adamlarının yönetimindeki ilk bilimsel
çalışmalar ise 1930’lu yıllarda başlamıştır. Arkeolojik kazı etkinliklerini
destekleyen kuruluşlar arasında Türk Tarih Kurumunun özel bir yeri vardır.
1930’lu yılların ortasında Alacahöyük’te başlatılan ve daha sonraki yıllarda tüm
ülkeye dağılan 60’tan fazla arkeolojik kazıya Kurum parasal katkıda bulunmuştur.
Remzi O. Arık ve Hamit Z. Kosay tarafından yürütülen Alacahöyük kazılarının ilk
yayını da aynı yıl çıkmıştır. 1935-50 yılları arasında 38 adet değişik ölçek ve
niteliklerdeki kazı ve araştırma etkinliği Kurum tarafından ya doğrudan
yürütülmüş ya da desteklenmiştir. Kapsamlı kazılar arasında Konya-Alaattin
Tepesi (Remzi O. Arık, 1941-43), AnkaraÇankırıkapı (Remzi O. Arık-Hamit Z.
Koşay, 1937-43), İzmir- Namazgah ( Selahattin Kantar-Rüstem Duyuran, 1938-1944),
Adana-Karatepe (Bahadır Alkım-Halet Çambel, 1947), Kayseri-Kültepe (Tahsin
Özgüç, 1948), Antalya-Perge (Arif M. Mansel, 1946), Antalya-Side (Arif M.
Mansel, 1947), Sivas Şifaiyesi (Sedat Çetintaş, 1938) ile Şevket A. Kansu
tarafından 1930’lu yılların sonundan itibaren Anadolu’nun çeşitli yerlerinde
sürdürülen tarih öncesi araştırmaları yer almaktadır.
Eski yapılara yeni işlev verilerek kullanılmaları yaklaşımı uyarınca Bakanlar
Kurulunun 24 Kasım 1934‘de kabul ettiği “Ayasofya Camisinin Müzeye Çevrilmesi
Hakkında Kararname” ile yapının onarım ve korunması giderlerinin Millî Eğitim
Bakanlığınca üstlenilmesi kararlaştırılmıştır. Bir diğer ilgi çeken yaklaşım,
yapıda sergilenecek eserlerle ilgilidir. İlk düzenlemede, Türk ve İslâm Eserleri
Müzesindeki Osmanlı dönemi eserlerinin de Ayasofya’ya getirilmesi ve
sergilenmesi öngörülmüşken, daha sonra Millî Eğitim Bakanlığından gelen bir
yazıda, Ayasofya yapısının kendisinin bir müze olduğu vurgulanmış ve bu nedenle
içinde hiçbir eserin sergilenmemesi istenmiştir. Sivil toplum örgütleri de ilk 30 yılda müzeciliğe ve arkeolojik kazılara ilgi
duymuşlardır. 1927 yılında kurulan, "İzmir Âsâr-ı Atika Muhipleri Cemiyeti"nin
amaçları arasında müze ve kazılara destek sağlamak yer almaktadır. Tüm ülke
ölçeğinde çalışma yapan kuruluşlardan bir diğeri, 1946 yılında kurulan "Türkiye
Tarihî Anıtların Korunmasına ve Onarılmasına Yardım Derneği"dir. Bu dernek de
kazı ve örenyerlerinin düzenlenmesi etkinliklerine katkıda bulunmayı amaçları
arasında saymıştır.
|