Magnesia ad Meandrum:Magnesia
ad Meandrum, Aydin Ili, Germencik Ilçesi Ortaklar Bucagina
bagli Tekin Köy sinirlari içinde Ortaklar-Söke karayolu üzerinde yer almaktadir.
Magnesia'da ilk kazilar kisa süreli bazi arastirmalardan sonra 1891 yilinda
Berlin Müzesi adina Carl Humann tarafindan yapilmistir. 21 ay süren bu kazilarda
tiyatro, Artemis tapinagi ve sunagi, Agora, Zeus tapinagi ve Prytaneion kismen
ya da tamamen ortaya çikarilmistir. 1893 yilinda sona eren kazilardan yaklasik
100 yil sonra kazilara 1984 yilinda Kültür Bakanligi ve Ankara Üniversitesi
adina yeniden baslanmistir. Kent, kurulusunun anlatildigi efsaneye ve antik kaynaklara göre Thessalia'dan
gelen ve Magnetler olarak isimlendirilen bir kavim tarafindan kurulmustur.
Magnetler, M.Ö. 400 yillarinda kenti bugünkü yerinde, Gümüsçay'in yaninda
yeniden kurmuslardir. Helenistik Dönemde önce Seleukos, ardindan Bergama
Kralligi'nin hakimiyetine giren Magnesia, Roma Döneminde önemini korumus, Bizans
Döneminde piskoposluk merkezi olmustur. Magnesia'nin zamanimizdaki ünü, antik dönem mimari Hermogenes'ten
kaynaklanmaktadir. Antik Dönem yazari mimar Vitruvius Hermogenes’in oktagonal
pseudodipteros tapinak plânini uygulayan ilk mimar oldugunu ve Hermogenes'in bas
yapitinin Magnesia'daki Artemis Leukophryene tapinagi oldugunu söyler. Tapinak,
Ion düzeninde 8 x 15 sütunlu olup 67,50 x 40 metreyi bulan boyutlariyla
Anadolu'nun 4. büyük tapinagidir. Tapinagin önünde "U" formlu plâniyla bir sunak
bulunmaktadir. 100 yil önceki kazilardan sonra yeniden toprakla örtülen diger
yapilarin basinda Agora ve Zeus tapinagi gelmektedir. 26.000 m² lik boyutu ile
döneminin en büyük çarsilari arasinda yer alan agoradaki Zeus tapinaginin
cephesi bugün Berlin Bergama Müzesinde sergilenmektedir. Magnesia'da bugün
görülebilen diger yapilar Roma Imparatorluk dönemi ve daha sonralarina aittir.
Gymnasion, Hamam, Tiyatro ile Artemision arasinda yer alan Odeion, 25.000
kisilik Stadion, Theatron olarak adlandirilan, tiyatro plânli bitmemis bir yapi,
Çarsi Bazilikasi, Latrina, Propylon ve Artemisionu da çevreleyen Bizans suru
Magnesia'da bilinen diger yapilardir. 15. yüzyila ait enine plânli Çerkez Musa
Camii ise ören yerinin tek Islâmî yapisidir.
Alinda:Aydin
İline bagli, Karpuzlu İlçesi üzerinde yer
alan Alinda, önemli Karia kentlerinden biridir. Hekatomnos'un kizi olan Ada, kardesi Pixodaros tarafindan Halikarnassos'tan
kovulunca M.Ö. 340'ta Alinda'ya çekilmis ve bu sehri kendisine baskent
yapmistir. Alinda'da bugün de ayakta kalan en önemli yapi Agoradir. Akropolün güney-bati
eteginde Tiyatro yer alir. Akropolde yalniz plâni belli olacak durumda iki adet
tapinak temeli yer almaktadir. Görkemli sur duvarlarinin Ada döneminde yapildigi
sanilmaktadir. Karpuzlu'nun evleri arasinda Karia tipi lâhitler, Alinda
nekropolünün sehrin güney eteginde yogunlastiginin belgesidir. Euromos:Söke -Milas karayolu üzerindedir.
1970'li yillarda Türk uzmanlar tarafindan kazi ve onarim çalismalari
baslatilmis ancak bitirilmeden etkinliklere son verilmistir. Euromos M.Ö. 2. yüzyildan itibaren eski belgelerde yer almaktadir. En önemli
yapisi M.S. 2. yüzyilin ilk yarisinda insa edildigi sanilan Zeus Tapinagi’dir.
Nysa: Aydin iline bagli Sultanhisar ilçe merkezi sinirlari içinde yer
alir.
1820-1840 yillarinda çesitli yabanci gezginler Nysa'ya gelmisler ve
arastirmalar yapmislardir. 1900'lü yillarin basinda Alman uzmanlar agora,
tiyatro ve stadyumda, 1960'li ve 1980'li yillarda ise Izmir ve Aydin Müzeleri
tarafindan tiyatroda mevzi kazi çalismalari yürütülmüstür. 1990 yilindan
itibaren Ankara Üniversitesi uzmanlari tarafindan kazi ve onarim çalismalari
sürdürülmektedir. Kent ile ilgili en önemli bilgileri yasaminin büyük bölümünü Nysa'da geçiren
Strabon'dan almaktayiz. Strabon kentin iki bölümden olustugunu anlatmaktadir.
Kent olasilikla M.Ö. 3. yüzyilin ilk yarisinda Antiochos I tarafindan
kurulmustur. Nysa Romalilar yönetiminde sikke bastirmis ve Imparatorluk çaginda
çok gelismistir. Kent Bizans döneminde de iskân görmüstür. Sehri ikiye bölen sel yataginin batisinda 70x165 m. boyutlarinda Roma çaginda
yapilmis gymnasion yer almaktadir. Sel yataginin üzerinde bir bölümü son
yillarda yapilan kazilarla açiga çikartilmis olan 44x192 m. boyutlarinda stadion
yer alir. Kuzeyde Bizans yapi kalintisi ve ve Roma çaginda yapilmis ve
Anadolu’daki en iyi korunmus kütüphane yapisi bulunur. Kütüphanenin kuzeyinde
ise sahne binasinda görülen kabartmalariyla ayri bir öneme sahip olan tiyatro
konumlanmistir. Sel yataginin dogusunda ise odeon ve M.S. 2. yüzyilin 2.
yarisinda yapilmis ve günümüze degin çok iyi korunarak gelmis bouleuterion yer
aliyor. Dikdörtgen bir plâna sahip agoranin bir stoasi, son yillarda yapilan
kazilarla gün isigina çikartilmistir. Sehrin nekropolü batida ufak bir yerlesme
yeri olan Akharaka yolu üzerinde bulunmaktadir. Alacahöyük: Alacahöyük, Çorum'un 45 km. güneyinde, Alaca ilçesinin 17
km. kuzeybatisinda yer almaktadir.
Höyük, bilim alemine ilk kez 1835 yilinda W.C. Hamilton tarafindan
tanitilmis, 1861 yilinda G. Perrot höyüge gelmis ve kapinin sag ve solundaki
dört köse kulenin plâni ile orthostatlardan birini açiga çikarmis, 1893 yilinda
ise E. Chantre sfenkslerin arasindaki dört köse dehlizi ve onun gerisindeki
ikinci kapiyi ve kapinin sövelerini ortaya çikarmistir. Daha sonra 1906 yilindan
beri Bogazköy'de çalisan H. Winckler, Makridi Bey ve Istanbul Arkeoloji Müzesi
Müdürü Halil Ethem Bey'in teklifi üzerine Höyük'te arastirma yapmaya karar
vermislerdir. Höyükte gerçek anlamda ilk sistemli kazilar, Cumhuriyet Döneminde
Atatürk tarafindan baslatilmis ve 1983 yilina kadar sürdürülmüstür. Bu tarihten
itibaren ara verilen kazilara Ankara Üniversitesi uzmanlari tarafindan 1997
yilinda tekrar baslanmistir. Yapilan arastirma ve kazilar sonucunda Kalkolitik Çagdan günümüze kadar
kesintisiz olarak iskâna sahne olan höyükte 4 kültür kati tespit edilmistir.
Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit ve Frig dönemlerini kapsayan bu katlar kendi
aralarinda 15 ayri mimarî tabakaya ayrilmaktadir. Buna göre; Kalkolitik Çag
(M.Ö. 4000-3000) ana toprak üzerine 15-9 tabakada; Eski Tunç Çagi (M.Ö.
3000-2000) 8-5 tabakada; Hitit Çagi (M.Ö. 1800-1200) 4-2 tabakada; Frig Çagi
(M.Ö. 750'den itibaren) 1. tabakada yer almaktadir. Alacahöyük'ün su an
görülebilir kismini olusturan Hitit tabakalari üç yapi katindan olusmaktadir. Bu
dönemde, 250 m. çapinda daireye yakin sekildeki höyügün kenarinda bir savunma
sistemi olusturulmus olup, savunma sistemi üzerinde sehre girisi saglayan iki
ana kapinin varligi tespit edilmistir. Bunlardan biri güneydogudaki sfenksli
kapi, digeri höyügün batisindaki kapidir. Efes: Izmir ili Selçuk ilçesi sinirlari içindedir.
Kazi ve onarim çalismalarini sürdüren Avusturyalilarin Efes'teki kazilari ilk
olarak 1895 yilinda Otto Benndorf tarafindan baslatilmistir. Avusturya Arkeoloji
Enstitüsünün 1. ve 2. Dünya Savaslari sirasinda kesintiye ugrayan çalismalari
1954 yilindan sonra araliksiz devam etmistir. Efes'te Avusturya Arkeoloji
Enstitüsünün çalismalarinin yani sira 1954 yilindan itibaren Efes Müzesi de
Kültür Bakanligi adina kazi, restorasyon ve düzenleme çalismalarini
sürdürmektedir. Antik Efes kentinin ilk kurulusu M.Ö. 6000 yillarina, Neolitik Döneme kadar
inmektedir. M.Ö. 1050
yillarinda Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yasamaya
basladigi liman kenti Efes, M.Ö. 560 yilinda Artemis Tapinagi çevresine
tasinmistir. Bugünkü kent ise, Büyük Iskender'in generallerinden Lysimakhos
tarafindan M.Ö. 300 yillarinda kurulmustur. Helenistik ve Roma çaglarinda en
görkemli dönemlerini yasayan Efes, Asya eyaletinin baskenti ve en büyük liman
kenti olarak 200.000 kisilik nüfusa sahipti. Anadolu'nun eski anatanriça
(Kybele) gelenegine dayali Artemis kültünün en büyük tapinagi da Efes'te yer
alir. Bu tapinak dünyanin yedi harikasindan biri olarak kabul edilir. Efes’in diger önemli yapilari arasinda Vedius Gymnasionu, Stadion (M.S. 60),
Liman Hamami (M.S. 1. yüzyil 2. yarisi), Limana ulasan Arkadiane, Efes’in en
görkemli yapisi olan ve 24.000 kisilik kapasitesi bulunan Tiyatro, 1980’li
yillarda tümüyle onarilan Celsus Kitapligi (M.S. 110), Ticari Agora, Skolastika
Hamamlari, Serapis Tapinagi, Trajan Çesmesi, Hadrian Tapinagi, Domitian
Tapinagi, Devlet Agorasi ve Odeon bulunmaktadir. Efes’in bir diger özelligi,
Roma çagina ait olan yamaç evlerdir. Döneminin konut dokusunu ve mimarîsini tüm
özellikleriyle veren bu yapilar ayrica fresk ve mozaikleri ile de ünlüdür. Teras
evlerin bir bölümü 1990’li yillarin sonunda Avusturyali uzmanlar tarafindan
tasarlanan çagdas bir üst örtüyle koruma altina alinmistir. Priene: Aydin ili Güllübahçe beldesi yakinindadir.
Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafindan kazi ve arastirma çalismalari
yürütülmektedir. Varligi M.Ö. 2. bin yilina kadar uzanan sehrin ilk kurulusu
hakkindaki bilgilerimiz hâlen varsayimlara dayanmaktadir. Helenistik dönem
boyunca sehir Ptolemaic ve Seleucid Kralliklarinin ve Pergamum Kralligi’nin
yönetimi altina girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Krali II. Attalus’un ölümünden sonra
topraklari kendi istegiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma
egemenligine altina girdi. Bizans döneminde sehir piskoposluktu. Bulgular
Imparatorlugun çöküsüne kadar yerlesimin devam ettigini kanitlamaktadir. Bu
dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmistir. Priene eski sehir plânlamaciliginin en güzel örnegidir. Sehir, Miletli mimar
Hippodamus tarafindan gelistirilen “grid sistemi” ile insa edilmistir.
Genellikle 3,5 metre genislikte olan sehrin yan sokaklari arazinin egimli olmasi
sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açik diger binalar çogunlukla bir blogun
tamamini kapsamaktadir ve sehir merkezinde yer alir. Bunlar arasinda oldukça
korunmus olarak günümüze kadar gelen Athena Tapinagi (M.Ö. 4. yüzyil), Tiyatro,
Agora, Zeus Olympos Tapinagi, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter
kutsal alani bulunmaktadir. Sehrin, biri batida diger ikisi doguda olmak üzere
üç kapisi vardir. Priene’nin ana giris kapisi olan “Dogu Kapisi”, tasli
kaldirimdan yapilmis uzun bir yokus yoldan sonra ulasilabilen Tiyatro sokaginin
kuzey dogusunda yer alir. Miletus (Milet): Milet, Aydin ili, Söke ilçesi sinirlari içerisinde
Söke’ye 30 km. uzaklikta ve Akköy yakinlarindadir. Milet’te ilk kazilar 1899’da Th. Wiegand tarafindan baslatilmis ve 1938’e
kadar devam etmistir. Ikinci Dünya Savasindan sonra tekrar baslatilan çalismalar
hâlen kazi ve onarimlarlarla Alman uzmanlar tarafindan sürdürülmektedir.
M.Ö. 38’de sehir, Roma imparatorlarinin özel ilgisiyle özerkligini elde etti.
Böylece Milet Iyon sehirleri arasinda metropol düzeyine ulasti. M.S. 3.
yüzyildan baslayarak, bu parlak dönem yavas yavas kötüye gitmeye basladi. Sehir,
limanlar alüvyonla doldukça, etrafi batakliga döndükçe ve sitma tehlikeli
boyutlara ulastikça terk edilmeye baslandi. Bizans döneminde, sehrin sinirlari
oldukça daralmisti ve binalar tiyatronun çevresinde toplanmisti. Duvarlar
yeniden insa edildi ve bazi binalar restore edildi. M.S. 6. yüzyilda ilerlemek
için yapilan çabalar ise uzun sürmedi. Milet kurulusunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin
getirdigi alüvyonlarla liman dolduruldugu için bugün denizden içeride
bulunmaktadir. Kentte izgara plân uygulanmis ve yapilar bu plânin öngördügü
biçimde konumlanmislardir. Kentte bulunan yapilar arasinda 15.000 kisilik
kapasitesi olan ve son yillarda onarilmaya baslanan Roma çagi yapisi Tiyatro,
M.S. 1. yüzyilda insa edilmis Roma Hamamlari, ana dini merkez olan Delphinion,
Kuzey Agora, M.S. 1. yüzyila ait Ionik Stoa, Capito hamamlari, Gymnasium, 2.
yüzyilda insa edilen Bouleterion, 164x196 m. boyutlarindaki Güney Agora, M.S. 2.
yüzyilda yapilan Faustina Hamami önem kazanir. Didyma (Didim):Aydin ilinin Söke ilçesi, Yeni Hisar köyü sinirlari
içerisinde yeralan Didyma, Apollon Tapinagi ile ünlüdür. Didyma’daki ilk kazilar 1858’de Ingilizler tarafindan Newton’un baskanliginda
yapilmis. 1905’te Th. Weigand yönetiminde baslatilan kazilar sistemli temellere
dayandirilarak 1937’ye kadar sürdürülmüstür. Bu dönemde tapinagin büyük bir
kismi ortaya çikmistir. Kazi ve arastirma çalismalari Alman uzmanlar tarafindan
hâlen sürdürülmektedir.
Didymaion, Miletus’a bagli bir kâhinin ikamet yeri ve mabet olarak bilinir.
Son kazilardan Didyma’nin sadece bir kâhinin ikametgâhi degil, ayni zamanda
yogun bir yerlesim yeri oldugu da anlasilmistir. Arkaik tapinagin yapimina M.Ö.
6. yüzyilin
ortalarinda baslanildigina ve yapiminin ayni yüzyilin sonlarinda
tamamlanildigina inanilir. Helenistik tapinagin yapimina, Büyük Iskender’in
Perslere karsi elde ettigi zaferden sonra baslanilmistir. Ancak, kalintilardan
bu Helenistik tapinagin yapiminin tamamlanmadigi anlasilmaktadir. Sardes:Manisa ili, Salihli ilçesi, Sartmustafa beldesindedir. Birinci Dünya Savasi öncesinde baslatilan Sardes kazilari, 1958 yilindan bu
yana Harvard ve Cornell üniversiteleri ile Amerikan Dogu Bilimleri Arastirma
Enstitüsünün ortak katilimlari ile araliksiz devam etmektedir. Lydia Kralligi'nin baskenti olan Sardes kenti, M.Ö. 6. yüzyilda Perslerin
Lydia Kralligi'na son vermelerinden sonra bir Pers satraplik merkezi hâline
gelmistir. M.Ö. 334’de Iskender tarafindan alinan kent, M.Ö. 2. yüzyilda Bergama
Kralligi, daha sonra da Roma Imparatorlugu yönetimine girdi. Helenistik ve Roma
Döneminde de önemini koruyan, Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi
hâline gelen kent, Sart kasabasi ile adini günümüzde de yasatmaktadir. Sardes’te bulunan yapilar arasinda en önemlisi, 3 degisik asamada yapilmis
olan Artemis Tapinagi’dir. M.S. 150’li yillarda son seklini almis olan yapi,
günümüze degin oldukça korunmus olarak gelmistir. Diger yapilar arasinda Sinagog
(M.S. 3. yüzyil), Gymnasium (M.S. 3. yüzyil), Tiyatro, Kilise ve Hamamlar
bulunmaktadir.
Myra: Myra, Antalya'nin Kale (Demre) ilçe merkezinin hemen kuzeyinde
konumlanmistir.
Aziz Nicholaos'in piskoposluk yaptigi ve bu nedenle tüm Orta Çag boyunca
ününü sürdüren Myra önemli bir Lykia kenti olup ismi "Yüce Ana Tanriçasinin
yeri" anlamina gelmektedir. Antik kaynaklarin M.Ö. 1. yüzyildan itibaren
Myra'dan bahsetmelerine ragmen, kaya mezarlarindan ve bastiklari sikkelerden,
sehrin en az M.Ö. 5. yüzyilda varoldugu anlasilmaktadir. Lykia Birligi'nin
metropolisi olan Myra M.S. 2. yüzyilda büyük bir gelisme göstermis ve birçok
yapi yapilmistir. Tiyatronun yaslandigi yamaç üzerindeki akropolde fazla bir sey kalmamistir.
Roma Devrinden kalma sehir surlarinda yer yer Helenistik Devirden kalma ve hatta
M.Ö. 5. yüzyila ait olan duvar kalintilari bulunmaktadir. Tiyatronun yakininda
sehre dogru giderken, yolun sonunda hamam veya bazilika olabilecek geç devir
kalintilari görülmektedir. Myra'nin görkemli tiyatrosu oldukça saglam olarak
günümüze kadar gelebilmistir. Arkasindaki dik dagin yamacinda kurulan tiyatronun
caveasi büyük ölçüde kayalara oyulmustur. Tiyatro daha sonralari arena olarak da
kullanilmis, bu nedenle bazi düzenlemeler yapilmistir. Kaya mezarlariyla ünlü
Myra'da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve dogu taraftaki nehir nekropolü
denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmistir. Phaselis: Phaselis Antalya’dan Finike’ye giden yolun 35. km’sinde yer
alir. 1980'li yillardan itibaren Ankara Üniversitesi ve Antalya Müze Müdürlügü
uzmanlarinca kazi ve onarim çalismalari yapilmistir.
Iskender'in ölümünden sonra kent, M.Ö. 309'dan 197'ye kadar Misir'daki
Ptolemaioslar tarafindan yönetilmis, M.Ö. 190'dan 160 yilina kadar Rodoslularin
egemenliginde kalmis, M.Ö. 160 yilindan sonra da Roma'nin egemenligi altinda
Lykia Birligi'ne girmistir. M.Ö. 42 yilinda Brutus, sehri Roma'ya baglamistir.
Bizans Çaginda ise Phaselis, Piskoposluk Merkezi olmustur. Sehrin esas kalintilari askerî liman ile güney limani birbirine baglayan ana
caddenin iki yaninda bulunmaktadir. 125 m uzunlukta 20-25 m genislikteki ana
caddenin her iki yaninda üçer basamakla çikilan kaldirimlar bulunur. Cadde
ortalarda bir meydan olusturduktan sonra güney limanina ulasir. Düzgün tasla
dösenen bu caddenin altinda kanalizasyon ve drenaj sistemi vardir. Kentin
yapilari arasinda Domitian Agorasi, Geç Agora, Hadrian Kapisi, Tiyatro, su
kemerleri ve tapinak kalintilari bulunmaktadir. Arykanda: Arykanda ören yeri Elmali - Finike karayolu üzerinde
Finike'den 30 km uzakliktaki Arif Köyü'nün Aykiriçay Mahallesi yakinindadir. Kentte 1971 yilindan bu yana Türk uzmanlar tarafindan kazi ve onarim
çalismalari sürdürülmektedir. Ele geçen eserlerden Arykanda'nin varligi, M.Ö. 5. yüzyila kadar
çikabilmektedir. Yerli bir sehir ismi olan Arykanda'nin diger Lykia sehirleri
gibi M.Ö. V. yüzyilda Pers egemenligi altinda oldugu, daha sonra M.Ö. 333'de
Iskender'in, Ptolemaioslarin, ondan sonra da Seleukoslarin eline geçtigi
görülmektedir. Arykanda M.Ö. 43’ten sonra Roma'ya baglanmistir. Bizans Dönemini
de yasayan sehrin o dönemde adi Akalanda olmus, sehir M.S. 19. yüzyila kadar
yasantisini sürdürebilmistir.
Arykanda harabeleri genis bir alana yayilmis olan Aykiriçay kaynagindan
baslayarak Sahinkaya dibine kadar gelmekte, burada teraslar üzerinde yogunluk
kazanmaktadir. Sahinkaya dibindeki bu teraslarin en üstünde, tek tarafli oturma
yerine sahip normal ölçülerin yari büyüklügünde bir Stadion bulunmaktadir.
Stadionun ortasinda bulunan ve bir merdivenle inilen asagi terasta Arykanda'nin
çok iyi korunabilmis tiyatrosu vardir. Tiyatro ve Agoranin batisinda, yukari
terasta, Bouleuterion kalintilari yer alir. Bouleterion ile Agora arasinda küçük
hamam yikintilari ve çesme kalintisi bulunur. Agoranin asagisinda büyük bir
hamamin kalintilari görülmektedir. Pisidia Antiokheiasi (Yalvaç): Antiokheia'nin Isparta iline bagli
Yalvaç ilçesinin yaklasik 1 km. kuzeyinde ve Sultan Daglari'nin güney yamaçlari
boyunca uzanan verimli arazide kurulmus bir Pisidia kentidir.
Antiokheia'da son yillarda Yalvaç Müze Müdürlügü tarafindan kazi çalismalari
sürdürülmektedir.
Antiokheia da Apollonia gibi bir Seleukos kolonisidir; fakat kesin kurulus
tarihi bilinmemektedir. Antiokheia, M.S. 3. yüzyilin hemen sonunda kurulan
genisletilmis Pisidia eyaletinin metropolisi olmustur. Kilise kayitlarindan
anladigimiza göre, kent Bizans Devrinde de önemini korumustur. Arazinin dogal durumundan azami yararlanarak Antiokheia'da izgara sehir
plâninin ustaca uygulanmasi ilgi çekicidir. Antik kentin ayakta kalmis yapilari
pek azdir. Bunlar genellikle temel kalintilari hâlindedir. Kentin iki ana
meydani sehrin dogusunda ve odak merkezinde idi. Bunlardan birincisi Augustus
Tapinagi önündeki ayni adla anilan meydan, ikincisi bu meydanin batisinda yer
alan Tiberius alanidir. Bu iki meydan arasinda enlemesine yerlestirilen Propylon
yer almaktadir. Diger üçüncü bir meydan ise, Nymphaeumun önünde bulunmaktadir.
Kentin kuzeyinde, Roma Hamami-palaestra ve Nymphaeum yer alir. Dogudaki tepenin
yamaçlarinda Augustus Tapinagi ve alani, Propylon, Tiberus alani; onun batisinda
ise sütunlu cadde yer almaktadir. Sütunlu caddenin kuzeybatisinda Bouleuterion,
bunun güneybatisinda ise Tiyatro bulunmaktadir. Tiyatronun kuzeyinde küçük
kilise vardir. Sehrin batisinda Anadolu'nun en eski kiliselerinden birinin (St.
Paul) kalintilari günümüze kadar ulasmistir. Perge: Pamphylia’nin önde gelen sehirlerinden biri olan Perge,
Antalya-Alanya yolu üzerinde, Antalya’ya 20 km. uzaklikta Kestros (Aksu)
Nehri’nin 4 kilometre batisinda iki tepe arasindaki genis bir ovanin üzerinde
kurulmustur.
Perge’de kazi ve onarim çalismalari Türk uzmanlar tarafindan 1946’dan beri
sürdürülmektedir.
Strabo’ya göre, sehir Truva Savasi’ndan sonra Argos’tan gelen koloniciler
tarafindan kurulmustur. Kent M.Ö. 333’te hiç direnmeden Iskender’e teslim olmus,
Iskender’in ölümünden sonra, Seleucid egemenligi altina girmistir. Yaklasik
olarak M.Ö. 133’te Pergamum Kralligi Roma’ya devredildiginde Perge, tam bagimsiz
olmustur. Imparatorluk döneminin baslangicindan itibaren, M.S. 2.-3. yüzyillarda
sehir Pamphylia’nin en görkemli sehirlerinden
biri hâline gelmistir. Dördüncü
yüzyilin ilk yarisinda, Büyük Konstantin (324 - 337) kralligi sirasinda,
Hristiyanligin Roma Imparatorlugu’nun resmi dini olmasiyla birlikte, Perge,
Hristiyanligin önemli merkezlerinden biri olmustur.
Antik kente giristeki ilk yapi, Kocabelen Tepesi’nin güney eteklerine insa
edilmis tiyatrodur. Toplam 13.000 kisilik tiyatro 42 oturma sirasindan olusur.
Tiyatrodan sehre giden asfalt yolun saginda eski çaglardan günümüze kalan en iyi
korunmus stadyumlardan biri vardir (M.S. 2. yüzyil). Altinda yetmis tonozlu oda
bulunan 34x334 metre ölçülerindeki bu büyük dikdörtgen yapi, kuzey ucunda at
nali
seklindedir ve 12.000 kisilik oturma kapasitesi vardir. Surlardan antik
kente giriste Perge’nin en görkemli yapisi olan Helenistik giris kapisi yer
alir. Tarihi M.Ö. 3. yüzyila uzanan ve arkasinda at nali seklinde bir avlu olan
iki
kuleden olusan bu kapi, çagin savunma stratejisine uygun olarak
tasarlanmistir. 650 metrekarelik Agora, Helenistik giris kapisinin dogusunda yer
alir. Kuzeyden güneye sehir merkezi boyunca, restorasyon çalismalari hâlen süren
250 m uzunlugunda sütunlu bir cadde, Akropolisin yakininda bulunan
Demetrios-Apollonios Zafer Takinin altindan geçerek uzanmakta ve dogudan güneye
inen bir baska cadde ile kesismektedir. Her iki kenarinda sütunlu portik ve
dükkanlarin yer aldigi caddenin en ilgi çekici yani yolu ortadan bölen su
kanallaridir. Ana yol, Akropolisin ayaginda M.S. 2. yüzyilda insa edilen bir
baska Nymphaeumda (anit çesme) son bulur. Iki katli yapinin zengin cephe
mimarîsi ve sayisiz heykelleri, yapiyi Perge’nin en dikkat çekici anitlarindan
biri yapar. Iasos: Söke-Milas yolundan ayrilan 18 km.lik bir yolla ulasilan
Kiyikislacik beldesindedir.
Italyan uzmanlar tarafindan 1960 yilindan bu yana kazi ve onarim çalismalari
sürdürülmektedir. Argos'tan gelen koloniciler tarafindan kuruldugu söylenir. Kent tanrilari
Apollo ve Artemis’tir. Helenistik dönemde önem kazanmistir. Denize dogru uzayan bir yarimadanin berzahinda ve üzerinde kurulmus olan
Iasos'un yapilari arasinda oldukça iyi korunmus durumdaki Tiyatro, Bazilika,
Roma Agorasi, Bouleuterion, Artemis ve Imparator Commodus'a ithaf edilen Stoa
(M.S. 2. yüzyil), Demeter ve Kore kutsal alani, çesitli dönemlerden kalan kale
ve sur duvarlari, Gymnasion, su yollari ve kentin konut dokusuna iliskin
kalintilar yer alir. Aspendos: Antalya-Alanya arasinda, Antalya’ya 45 km. uzaklikta
Köprüçay (Eurymedon) Nehri’nin yaninda kurulmus olan Aspendos, tiyatrosuyla
dünyaca taninmaktadir. Sehrin Truva Savasi’ndan sonra Pamphylia’ya gelen Argive kolonicileri
tarafindan kuruldugu söylenir. Aspendos eski çaglarda politik bir güç olarak
önemli rol oynamamistir ve kolonilesme döneminden sonra bir süre Likya
egemenligi altinda kalmistir. Büyük Iskender Perge’yi ele geçirdikten sonra M.Ö.
333’te Aspendos’a girmis, Iskender’in ölümünden M.Ö. 133’e kadar Pergamum
Kralligi’nin eline geçmistir. Aspendos diger Pamphylia sehirleri gibi en parlak
dönemine M.S. 2.-3. yüzyillarda ulasmis ve yapilarin büyük bölümü bu çagda
yapilmistir. 13. yüzyilin basindan itibaren, Aspendos, Selçuklu Türklerinin
yerlesimlerinin izlerini tasimaya baslar. Özellikle I. Alaeddin Keykubat’in
hükümdarligi sirasinda tiyatro, Selçuklu tarzinda zarif çinilerle süslenmis ve
saray olarak kullanilmistir.
Kente gelen yolun sonunda en görkemli ve en eksiksiz Roma tiyatrosu örnegi
ile karsilasilir (M.S. 2. yüzyil). Caeva yarim daire seklindedir ve genis bir
diazoma ile ikiye bölünmüstür. Yukarda 21, asagida 20 oturma sirasi vardir.
Tiyatronun 10.000 - 12.000 kisilik oturma kapasitesine sahip oldugu
söylenebilir. Son yillarda düzenlenen etkinliklerde tiyatroya 20.000 seyircinin
alinabildigi görülmüstür. Aspendos’un baslica diger kalintilari tiyatronun
batisinda yeralan Akropolisin yukarisindadir. Tiyatronun yanindan baslayan bir
patikadan ulasilan Akropoliste karsilasilan ilk yapi, 27x105 metre ölçülerindeki
Bazilikadir. Bazilikanin güneyinde agora vardir. Agoranin kuzeyinde, bugün
sadece ön duvari ayakta duran Nymphaeum ve onun arkasinda bir Bouleterion ya da
Odeon olarak kullanilan bir yapi daha bulunmaktadir. Aspendos’un gözden
kaçirilmamasi gereken bir diger kalintisi da su kemerleridir. Su, kaynagindan 15
metre yüksekligindeki kemerlerin üzerinde, oyulmus tas bloklardan olusan bir
kanal araciligiyla sehre getirilirdi. Anavarza: Roma Imparatorlugu döneminde Caesarea ad Anabarsum olarak
anilan yer, Adana Ili Kozan Ilçesi'nin 28 km. güneyindedir. Antik sehir
duvarlarinin hemen disina kurulmus küçük köyün ismi Dilekkaya’dir. Kentin Roma Imparatorluk Devri öncesi tarihi hakkinda hemen hemen hiçbir
bilgimiz yoktur. Anavarza Roma Imparatorluk Devrinin ilk iki yüzyili boyunca
büyük bir varlik göstermemistir. M.S. 204-205 yillarinda Kilikya, Isauria ve
Likaonia eyaletlerinin metropolisi olmustur. 525 yilindaki büyük depremden zarar
gören kent Imparator Iustinianus tarafindan onartilarak Iustiniopolis adini
almistir. Anavarza' da; 1500 metre uzunlugunda 20 burçlu sur, dört giris, sütunlu yol,
hamam ve kilise kalintisi vardir. Sur disindaki tiyatro ve stadyum, su yollari,
kaya mezarlari; kentin batisindaki nekropolleri yararak açilmis olan antik yol;
korunmus havuzlu mozaikler (M.S. 3. yy.a ait deniz tanriçasi Thetis mozaigi),
Adana bölgesinde tek örnek olan 3 girisli zafer taki ve ovanin ortasinda bir ada
gibi yükselen tepe üzerindeki Orta Çag kalesi önemli eserlerdir. Kuzey-güney
sütunlu cadde üç gözlü takla baslar. Anavarza'nin geçmiste karsilastigi birçok
deprem yüzünden, zafer taki ancak kismen günümüze gelebilmistir. Anavarza’da hâlen bir kazi ve onarim çalismasi yapilmamaktadir. Side: Eski Pamphylia’nin en genis limani olan Side, Antalya-Alanya
yolunun 70. km’sinde denize dogru kuzey-güney yönünde uzanan küçük bir yarim
adanin üzerinde kurulmustur.
Side, 1947’den beri Türk uzmanlar tarafindan kazilmistir. Halen kazi
yapilmamakta, ancak, sütunlu cadde, büyük hamam, liman hamami ve tiyatroda
onarim çalismalari sürdürülmektedir.
Bati Anadolu’daki Aeolia’da bulunan Kyme’den göçenler tarafindan kurulmustur.
Büyük olasilikla, bu kolonilesme M.Ö. 7. yüzyilda olmustur. Side, karada ve
deniz tarafinda güçlü surlara sahip olmasina ragmen M.S. 333’te herhangi bir
savasa girmeden Büyük Iskender’e teslim oldu. Iskender’in ölümünden sonra,
uzunca bir süre Ptolemaic ve Seleucid Imparatorluklarinin egemenligi altinda
kalmistir. Roma yönetiminde, özellikle ikinci ve üçüncü yüzyillarda bölge
valisinin ve idarî personelinin merkezî bir metropol hâline gelen Side, ikinci
bir altin çag yasamistir. Karadan ve denizden gelen tehlikelere karsi korunmak için Side, dört taraftan
yüksek surlarla çevrilmistir. Deniz surlari oldukça degisiklige ugramistir. Buna
karsin kara surlari ve bu surlarin kulelerinin tümü ayaktadir. Sütunlu ana cadde
kuzeydogu kapisindan baslar ve neredeyse tamamen düz bir çizgi halinde
yarimadanin bati ucu boyunca uzanir. Bugün büyük bir bölümü modern yerlesmenin
altinda kalan bu cadde boyunca sehrin baslica resmi binalari ve meydanlari yer
alir. Sehir surlarinin disinda Nymphaeum, ana caddenin kenarinda ise Agora yer
alir. Agoranin güneybati kösesindeki kubbeli yapi, sehrin latrinasi olarak
hizmet vermistir. Bu agora; güney kenari boyunca uzanan bir cadde ile ikinci
agoraya, devlet agorasina baglanir. Günümüzde müze olarak kullanilan agoranin
hamami M.S. 5. yüzyila ait bes mekânli bir Bizans yapisidir. Tiyatro, plâni ve
yapi tipi ile Anadolu’da mevcut bulunan tek örnektir. M.S. 2. yüzyilda
Helenistik temeller üzerine insa edilmistir. 16-17 bin kisilik kapasiteye sahip
olan bu tiyatro Pamphylia bölgesinin en büyük tiyatrosudur. Side’de bulunan
Apollon ve Athena tapinaklari, M.S. 2. yüzyilin ortalarinda yapilmistir. M.S. 5.
yüzyilda bu tapinaklarin önünde genis bir bazilika insa edilmis ve tapinaklar
bazilikanin atriumunun (avlusunun) içine alinmistir. Apollo Tapinagi’nin
restorasyon çalismalari tamamlanmistir. M.S. 3. yüzyilda yapilan Büyük Hamam ve
Liman Hamami, bugünkü yeni dokunun arasinda kalmistir. Side’de sehir surlarinin disinda nekropol alanlari yer alir. Nekropollerde,
kare basit oyuklar, lâhitler ya da yapi niteliginde bir çok mezar yapisi
görülebilir. Pergamon: Izmir ili, Bergama ilçe merkezindedir. 1878-1886 yillarinda Carl Humann baskanliginda ilk kazi çalismalari yapilmis,
1900- 1913 yillarinda W. Dörpfeld ve H. Hepding, 1927-1936 yillarinda Theodor
Wiegand çalismalari sürdürmüstür. 1957 yilindan bu yana Alman uzmanlar
tarafindan kazi, onarim ve çevre düzenleme çalismalari devam ettirilmektedir.
M.Ö. 6. yüzyildan beri varligi bilinen Pergamon M.Ö. 3. ve 2. yüzyillarda
Helenistik Dönemin özellikle kültürel bakimdan en parlak merkezlerinden biri
oldu. M.Ö. 133'de Pergamon Kralligi sona erdi ve kent Roma hakimiyetine girdi.
Kent Bizans döneminde de önemini yitirmedi ve yeni bir duvarla çevrildi. 14.
yüzyilda Türk topraklarina katildi.
Pergamon bir tepe üzerinde konumlanmis Akropol ve Orta sehirle, Selinus
Çayi’nin batisinda ve güneyinde konumlanmis Roma Dönemi Stadiumu, Amfitiyatrosu
ve Tiyatrosu ile Serapis Tapinagi’ndan olusmustur. Akropolde Heroon (M.Ö. 2.
yüzyil), Athena Kutsal Alani, Athena Tapinagi (M.Ö. 2. yüzyil), Attalos I ve
Eumenes II'nin saraylari, M.S. 2. yüzyilda insa edilmis ve günümüzde kismen
onarilmis olan Trajaneum, Tiyatro (M.Ö. 3. yüzyil), Dionysus Tapinagi, Zeus
Altari, Agora (M.Ö. 3. yüzyil) bulunur. Orta sehirde ise Hera Tapinagi ve Kutsal
Alani, Demeter Kutsal Alani, Üst Gymnasion ve Alt Gymnasion gibi yapilar yer
almaktadir.
Aizanoi: Kütahya sehir merkezine 57 km. uzaklikta Çavdarhisar
ilçesindedir. Aizanoi 1824 yilinda Avrupali gezginlerce yeniden kesfedilmis ve 1830/40'li
yillarda incelenmis ve tanimlanmistir. 1926 yilinda M. Schede ve D. Krecker
baskanliginda Alman Arkeoloji Enstitüsünün kazilari baslamistir. 1970’te tekrar
baslayan çalismalar hâlen sürdürülmektedir.
Antik dönemde Penkalas denilen Kocaçay'in her iki yakasinda, Aizanoi'den
günümüze kalan yapi kalintilarinin büyük bir kismi Roma Imparatorluk Dönemi
eserleridir. Antik dönemde iki yakayi birbirine baglayan dört köprüden ikisi
bugün bile geçise hizmet etmektedir. Zeus Tapinagi’nin yapimina M.S. 2. yüzyilin
2. çeyreginde baslanmistir. Yapinin altindaki alt yapinin daha önceki
arastirmalarda Aizanoi'de Meter Steunene adiyla tapinilan Anadolu'nun Tanriça
Kybele'sinin kült yeri oldugu düsünülmektedir. Agora (M.S. 2. yüzyil), önünde
sütunlu avlusu ve zengin süslemeleri bulunan bir hamam (M.S. 2. yüzyil) diger
yapilar arasinda yer almaktadir. Aizanoi'deki Stadion-tiyatro kombinasyonunun
benzeri yoktur. Sehrin ne kadar büyük oldugu, onu çevreleyen Nekropollerin
büyüklügünden anlasilmaktadir. Nekropollerde çok çesitli mezar tipleri
görülmektedir; çok sayida lâhitler, Frigya ve Aizanoi bölgesi için tipik olan
kapi biçimli mezar taslari bunlar arasindadir (M.S. 2. yüzyil).
Lagina: Mugla ili, Yatagan ilçesi, Turgut beldesindedir.
1990'li yillardan itibaren Konya, Selçuk Üniversitesi uzmanlari tarafindan
kazi ve onarim etkinlikleri sürdürülmektedir. Son yapilan arastirmalar Eski Tunç Çagindan (M.Ö. 3000) günümüze kadar
kesintisiz bir iskân bulundugunu göstermektedir. Seleukos Krallari büyük imar
çalismalari ile Lagina Kutsal Alanini dini merkez ve buraya 11 km. uzaklikta
bulunan Stratonikea Kentini bölgenin siyasî merkezi yapmislardir. Lagina Kutsal Alaninda Proplylon (Anitsal Giris Kapisi), bu kapiya baglanan
kutsal yol, Altar, Peribolos (kutsal alani çevreleyen duvar), Dorik Stoalar ve
Hekate Tapinagi vardir. Çatalhöyük: Çatalhöyük, Konya'nin Çumra ilçesi sinirlarinda olup,
ilçenin 10 km. dogusunda yer almaktadir. Çatalhöyük 1958 yilinda J. Mellaart tarafindan kesfedilmis, 1961-1963 ve 1965
yillarinda kazisi yapilmistir. Çatalhöyük'te 1996 yilina kadar kazi yapilmamis;
bu yildan itibaren Ingiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafindan Ian Hodder
baskanliginda kazilara devam edilmistir.
Yüksek tepenin bati yamacinda yapilan arastirmalar neticesinde, 13 yapi kati
açiga çikarilmistir. En erken yerlesim kati ise M.Ö. 5500 yillarina
tarihlenmektedir. Çatalhöyük'teki yerlesimin, yani sehirciligin en iyi bilinen
dönemi 7. ve 11. katlardadir. Evlerin duvarlari birbirine bitisiktir; bu nedenle
sehirde sokaklar mevcut degildir. Çatalhöyük'te duvar resimleri en erken 10. en
geç 11. tabakada bulunmustur. En güzel ve gelismisleri ise 7. ve 5. tabakalara
aittir. Bu resimler paleolitik insanin magara duvarlarina yaptigi resimlerin bir
gelenek olarak devamidir ve inanç olarak avin bereketi için yapilmislardir.
Çatalhöyük kazisinda ele geçen heykelcikler bize ana tanriça kültürünün
(tapinma) baslangici ve zamanin inançlari hakkinda özgün bilgiler vermektedir.
Pismis toprak ve tastan yapilmis bu heykelcikler 5 ila 15 cm. arasinda degisen
büyüklüktedir. Aphrodisias: Aydin ili, Karacasu ilçesi sinirlari içerisinde ve Geyre
Köyü yakininda bulunmaktadir. Ilk kazilar 1904-5 yillarinda Fransiz uzmanlar tarafindan yapildi. 1937
yilinda Italyan uzmanlar tarafindan gerçeklestirilen kisa süreli bir kazidan
sonra 1961 yilindan bu yana önce Kenan Erim, onun ölümünden sonra ise Amerikali
uzmanlar tarafindan kazi ve onarim çalismalari sürdürülmektedir.
Aphrodisisas'in adi M.Ö. 2. yüzyildan itibaren çesitli belge ve olaylarda
geçmektedir. Kent M.S. 1. yüzyil'da gerek din gerekse sanat alaninda önemli bir
konuma geldi. Hristiyanligin yayilmasina karsin, olasilikla Afrodit kültünün çok
popüler olmasi nedeniyle, pagan kültürünün uzun süre devam etmesini sagladi. Kent, Geç Roma çaginda insa edilen 3,5 km. uzunlugunda olan surlarla
çevrilidir. Önemli yapilar arasinda 10.000 kisilik kapasitesi olan Tiyatro (M.S.
2. yüzyil), Tiyatro Hamamlari, 30.000 kisilik kapasitesi olan Stadion,
Tetrapylon (M.S. 2. yüzyil), 5. yüzyildan sonra Bazilikaya çevrilen Afrodit
Tapinagi, 1700 kisilik kapasitesi olan Odeon, Agora ve bir kutsal alan olan
Sebasteion bulunmaktadir. Aphrodisias bu yapilarin yani sira eski çaglarin en
önemli heykeltiraslik okulu olarak da bilinmektedir. Bugüne degin sürdürülen
kazilarda çok sayida yapit ortaya çikmistir.
|