Anıt Müzeler

Ören yerleri kadar ilgi çeken bir başka eski eser grubu da bağımsız olarak halkın ziyaretine açılan anıtlardır. Bunların büyük bir bölümü Bizans Döneminden kalma kiliselerdir. Fakat Hitit kaya kabartmaları, bazı tümülüsler, Doğu Beyazıt’daki İshak Paşa Sarayı, Ankara’daki Hacı Bayram Camii bitişiğinde bulunan August Tapınağı gibi değişik örnekler de vardır. Şüphesiz Türkiye’deki en ünlü anıt-müze Ayasofya’dır. Uluslararası büyük bir üne sahip olan Ayasofya ülkemizin en çok ziyaret edilen anıtıdır. Yerli halkın ve yabancıların bu denli ilgi göstermesi bir açıdan, cami Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesindeki isabeti gösterir.

 

İstanbul’daki diğer eski kiliselerden Aya İrini, Kariye (Chora), St. Studios ve Tekfur Sarayı da anıt eserler arasındadır. Anadolu’ya gelince; Trabzon’daki Ayasofya, Van’da Akdamar ve Antalya Demre’deki St. Nicolas kiliseleri en çok ziyaret edilen anıt müzeler arasında yer alır. Aslında Konya’daki Mevlana anıt müzesi, Adıyaman Nemrut Dağı zirvesinde Kommagene krallarının kutsal alanındaki anıtsal heykel ve kabartmalar ile Trabzon Sümela Manastırı da aynı kategoriye girebilir. Bundan da anlaşılacağı üzere Anıt Müzeler daha çok, fazla harap olmayan ve genellikle kapalı veya büyük bir bölümü ayakta duran anıtsal yapılardır. Bunların, Sümela Manastırı ve İshak Paşa Sarayı gibi bir kompleks halinde olanları da vardır. Büyük ölçüde harabeleşmiş yahut yıkılmış durumda bulunan ve bir yerleşme merkezine ait diğer yapılarla birlikte geniş alanlara yayılan yıkıntılar ise doğal olarak ören yeri statüsüne girmektedirler.

Çeşitli denemelerle görülmüştür ki hangi yaşta olursa olsun ziyaretçiler, eski arkeolojik eserlerle ilgili bilgileri en iyi biçimde, ören yerlerini gezerken algılayabilmektedirler. Eski yıkıntılar içinde dolaşırken insanların adata o devirlere kayıp gittiğini, kısaca o çağları yaşadığını görürsünüz. Hele ören yerinin yanında bir de müzesi varsa etki derecesi daha da artmaktadır. Şüphesiz ören yerleri içinde bulunan veya bulunması gereken plân, etiket, eğitici panolar ve rekonstrüksiyon örnekleri gibi iletişimi tamamlayan unsurların da etki gücünü arttırdığını unutmamak gerekir.

 

11. yüzyılda inşa edilen Kariye Kilisesi, İstanbul'un fethinden sonra cami olarak kullanılmıştır. Cami olarak kullanıldığı sürede kilisenin içindeki fresklerin üstü sıva ve tahta kepenklerle kapatılmıştır. 1948-1958 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsünün çalışmalarıyla fresk ve mozaikler yeniden ortaya çıkarılmış, tarihi yapı Kariye Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi, Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1930 yılında inşa edilen yapıda hizmet vermektedir. Opera  semtinde, Ankara'ya hakim bir tepe üzerinde bulunan yapı, çeşitli zamanlarda farklı amaçlarla kullanıldıktan sonra, 1976 yılında Kültür Bakanlığına devredilmiş ve restorasyon çalışmalarının ardından müze olarak hizmete girmiştir. Müzede, Cumhuriyet Dönemi öncesi ve sonrası ressam ve heykeltraşlara ait binlerce tablo ve heykel sergilenmektedir.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 7090 kez gösterilmiştir.