Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa
İlkçağdan Günümüze Urfa'da Sanat ve Edebiyat Dünya haritasına
baktığımız zaman coğrafik olarak belli yerlerde bulunan özel şehirler vardır. Bu
şehirler, aynı zamanda merkez şehirlerdir. Tarihin nabzını tutmuş, insanlığa yol
göstermişlerdir. Bir Akdeniz Kültürü, bir Anadolu Kültürü, bir Greko-Romen
Kültürü dahası bir İslâm Kültürü, bu dünya haritasında yer alan birkaç merkez
şehirden hareketle oluşmuştur. Atina, Roma, İskenderiye, Mekke, Medine, Kudüs,
Bağdat, Şam, Halep, İstanbul ve Urfa…. Medeniyet dediğimiz gerçek, işte bu
şehirlerden çıkmış, dönüşümlü olarak yer değiştirmişlerdir. Peygamberler şehri
olarak bilinen Urfa’nın, yukarıda anlattığımız manada bir konumu vardır ki, din
ve medeniyetlerin çıkış ve uğrak yeri olmuştur. Bu yüzden tarihin her safhasında
ilgi odağı olmuş, sanat, edebiyat, düşünce ve tarihte çok önemli işlevler
görmüştür. Özellikle kültür tarihinde oldukça önemli bir yere sahip olan Urfa, dün
olduğu gibi bugün de sanat ve edebiyatı nesilden nesile devam ettiren bir
geleneğin temsilcisidir. Geçmişi çok eskilere dayanan bu şehrin, 2000 yıllık
yazılı tarihi hatırlanırsa, buradaki sanat ve edebiyat ortamının ne kadar köklü
ve sağlam temellere oturduğu daha iyi anlaşılır. Tarih boyunca Urfa’da, farklı
din ve ırklar bir arada yaşandığından birçok kültür ve medeniyetin izlerini
buralarda bulmak mümkündür. Çoğulcu bir yapıya sahip olan Urfa, oluşturduğu
kültürel kaynaşma ile dünyanın ilgisini çekmiş ve halen de çekmeye devam
etmektedir. Özellikle tarih boyunca çeşitli milletlerin istilasına uğrayan Urfa,
kendine mahsus özelliklerinden hiçbir şey kaybetmeden, gelen kültürleri içinde
eritmiş, bugün yüksek sesle seslendirilen çoğulculuğun örneğini yüzyıllar önce
vermiştir. Urfa’nın halim selim dediğimiz güzel huylu insanının candan ve samimi
davranışı, tarihten gelen bir özellik olup sanat ve edebiyattan beslenmiştir.
Çünkü sanat ve edebiyat, kabalığı ve sivriliği kabul etmeyen, ruha ve gönüllere
hitap eden bir dal olduğundan Urfa’ya gelen kültürler, kaba ve sivri yanlarını
atmış, zaman içersinde şehrin kültürel yapısına uyarak, sanat ve edebiyat
açısından çok önemli eserler bırakmışlardır. Yine bu şehir medeniyeti, Hıristiyanlığın doğuşu açısından önemli olduğu
kadar, bu dinin kültürel birikimini oluşturması bakımından da üzerinde durulmaya
değer bir öneme sahiptir. Ayrıca İslâm’ın fethiyle Müslümanlaşan bu toprak,
dünya kültür tarihi için bir dönüm noktası olmuştur. Yahudi, Hıristiyan,
Müslüman ve Sabii alimlerin bir arada ders verdiği Harran Üniversitesi,
şöhretini işte bu çoğulcu dönemde yakalamıştır. Urfa ve Harran Okulu dediğimiz
felsefi ekollerin çıkışı, tercüme hareketleri, kültürel bir canlılık getirerek
Urfa’nın sanat ve edebiyat açısından en parlak dönemini oluşturmuştur. Bugün
gözle görülen bu kültürel zenginlik ve edebi gelenek, ilhamını bu tarihi
birikimden almış ve günümüze kadar taşımıştır. Urfa’daki sanat ve edebiyat ortamını kesin çizgilerle ayırmak mümkün
değildir. Zira, yukarıda da belirttiğimiz gibi, çok dinli, çok kültürlü
yapısından olsa gerek, edebiyat ortamı farklı din ve medeniyetlerden devamlı
etkilenmiş ve beslenmiştir. Ayrıca sanat ve edebiyat ulusal çizgiler taşısa da,
evrensele hitap ettiklerinden onları yeryüzünün ortak paydası olarak kabul
etmeliyiz. Zira Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların birlikte yaşadığı bir
toplumda edebiyat ve sanatın beslendiği damarın, coğrafyadan ve gelenekten kopuk
olması mümkün değildir. Bu anlamda Urfa, yüzyıllar boyu büyük sanat, edebiyat ve
düşünce adamı yetiştirmiş bir şehirdir. Bu şehrin yetiştirdiği büyük insanları
herşeyden önce din ve mezhep taassubunun üstünde görmeliyiz. Ancak Urfa’daki
sanat ve edebiyat ortamının daha iyi anlaşılabilmesi için dört ayrı başlık
altında incelememiz gerekmektedir.
|