Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Şanlıurfa El Sanatları
Çulculuk (Semercilik-Palancılık) At ve merkep gibi binek hayvanları
üzerine atılan semerlere Urfa’da “Palan”, bu sanatla uğraşanlara da “Çulcu”
(Palancı) denilmektedir. Eskiden deve üzerine atılan ve “Havut” denilen deve
palanları da bu sanat koluna girmekte, bu işle uğraşanlara “Havutçu”
denilmekteydi. Deve neslinin gittikçe tükenmekte olması, Havutçuluk sanatının
günümüzde tamamen kaybolmasına neden olmuştur. 30-40 yıl öncesine kadar At, Eşek ve Deve gibi hayvanların binek ve yük
taşıyıcı olarak Urfa’da önemli bir yeri vardı. Tarlalardaki ürünler deve
kervanları ile kente getirilirdi. Tarlada el ile biçilen buğday sapları devenin
Havut’u üzerinde “Şelte” yapılarak (toparlanıp bağlanarak) harman yerine
getirilir, bu işle uğraşanlara “Şelteci” denilirdi. Şehir merkezine yakın taş ocaklarından kesilen taşlar, merkeplerin sırtında
şehre getirilirdi. Ayrıca kamyonlarla şehrin belli yerlerine yığılan kumlar,
merkeplerin “Sırga”larında inşaat alanına taşınırdı. Şehir içerisinde her çeşit
yük taşımacılığı da “Eşek” Hamalları” ile yapılırdı. Çulcular ayrıca yük
hayvanlarına “Palan” yanında “Sırga” denilen ve palanın üzerine atılarak iki
yana sarkan geniş cepleri bulunan örtüler de dikmekteydiler. Günümüzde taşımacılığın motorlu araçlarla yapılması, taş ocaklarına yollar
yapılarak taşların traktörlerle kente ulaştırılması neticesinde at, eşek ve deve
gibi hayvanlar önemini yitirmiş, dolayısıyla “Çulculuk” zenaatı 3-5 dükkân
dışında hemen hemen terkedilmiştir. Mevlevihâne’nin doğusunda yer alan ve “Çulcu Pazarı” denilen çarşıdaki 25-30
dükkânda çalışan çulcu esnafı 30-40 yıl önce çarşıyı tamamen terkederek “Kürkçü
Pazarı”na taşınmıştır. Bu sanat günümüzde Çulcu Pazarı’ndaki 3-5 dükkânda
yaşatılmaktadır. Palan’ın Yapılışı: Hayvanın sırt büyüklüğüne göre makasla tek parça keçe kesilir. Keçe üzerine
“alt tavla” denilen çul biçilir. Üst üste konulan keçe ve çul üç yandan
çuvaldızla kıl ip kullanmak suretiyle dikilir. “Puş” denilen uzun buğday sapları
ağız kısmında doldurularak “yan demiri” denilen aletle bastırılır ve “balık
süreceği” denilen aletle düzeltmesi yapılır. Buğday sapları avuç içerisini
kavrayacak şekilde deste yapılarak bükülüp sarılır. Buna “balık sarması” denir.
Semerin ön kısmına ve arka kısmına birer adet balık sarma dikilerek semere eger
görünümü verilir. Semerin üzerine “Palas” denilen kıl dokuma, cicim veya kilim türünde örtüler
dikilir. Buna “üzleme” (yüzleme) denilmektedir. Semerin önüne ve arkasına
hayvanın karın altından ve kuyruk altından geçen “kolan” denilen, bir kat keçe
ve bir kat palas’tan oluşan bağlayıcı şeritler dikilir. Uç kısımları demir
kulplu olan bu şeritler palanın (semerin) diğer tarafına dikilen halkalara
bağlanarak semerin hayvanın sırtından kaymaması sağlanır. Dikiş sırasında, özel imal edilmiş iri çuvaldızlar, avuç içerisine takılan ve
“kepenek” denilen bir alet yardımıyla semere batırılabilmektedir. Çulcular; semer, havut ve sırga yapımı yanında Şanlıurfa evlerinde kullanılan
“sap yastık”ları da imal ederlerdi. Havut Müslüm, Nuri Gözel, Bedir Ağdaş, Mustafa Karadaş, Halil Şirpak ve Nakşi
Usta adları bilinen en eski çulcu ustalarıdır. Günümüzde ise bu sanat, Ahmet
Karadaş, Mehmet Parmaksız ve Nabi Temel adlarındaki ustalar tarafından
yaşatılmaya çalışılmaktadır. Çulculukta Kullanılan Aletler ve Terimler Balık Sarma: Buğday saplarının deste yapılıp bükülmesi. Balık Süreceği: Buğday saplarını semerin içerisine itmeye yarayan
alet. Havut: Deve semeri. Palan: At ve merkep semeri, çul. Palan Çuvaldızı: Semer dikmede kullanılan 15 cm. uzunluğundaki iri
çelik iğne. Palas: Kıldan dokunan bir tür yaygı. Puş: Uzunca buğday sapı. Sırga: At ve merkebin sırtına atılan, iki yanındaki geniş ceplere eşya
konulan örtü. Üzleme: Semerin üzerine örtü olarak kilim, cicim veya palas dikilmesi.
Yan Demiri: Buğday saplarını semer içerisine sıkıştırmaya yarayan
alet. Yastık Çuvaldızı: Sap yastıkları dikmede kullanılan 25 cm.
uzunluğundaki iri çelik iğne.
|