Debbağlık

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

Şanlıurfa El Sanatları

Debbağlık

Büyükbaş hayvancılığın yaygın olduğu Şanlıurfa’da, Debbağlık sanatının geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu sanat günümüzde fabrika türü derilere yenik düşerek tamamen terkedilmiş bir durumdadır.

Gön debbağlığı ve deri debbağlığı olmak üzere iki bölüme ayrılan bu zenaatın her bölümü ayrı debbağhânelerde ve ayrı ustalar tarafından icra edilirdi. Gön debbağları aşağı debbağhanede, deri debbağları da yukarı debbağhânede çalışırlardı. 1883 tarihli Halep Vilâyet Salnâmesi’nde her iki debbağhâneden söz edilmektedir.

I- Gön Debbağlığı

Eski Et ve Balık Kurumu’nun batısındaki Aşağı Debbağhâne (Ahırvan) denilen yerde yapılırdı. Bu debbağhâne, halen muhafaza edilmektedir.

Öküz, İnek ve Deve gibi büyükbaş hayvanların derilerinin işlenmesine “Gön Debbağlığı”, bu sanatı yapanlara da “Göncü” denilmektedir. Buradaki gön kelimesi kösele anlamında olmayıp, kalın deri anlamındadır. Bu deri, postallarda yüz ve astar olarak kullanıldığı gibi sarraçlıkta da kullanılmaktadır.

Gönün Hazırlanması:

Debbağhane Çarşısı’nda iç kısmı kireçlenerek 24 saat yatırılan derinin yünleri kabaca yolunur ve Aşağı debbağhane’ye gönderilir. Deri burada su içerisinde ıslatılır. “Heyden” denilen ve avluda yer alan kireç çukuruna üç gün süre ile yatırılır. 20 cm. eninde, 1.5 m. uzunluğunda “Vereçe” denilen duvara dayalı tahta üzerine yatırılır. Ağzı bıçak gibi yarı keskin, iki yanı ağaç saplı “Demir” denilen aletle kalan tüyler iyice alınır.

Deri tekrar kireç çukuruna yatırılır. 25 gün sonra çıkarılarak demir ile eti alınır. Daha sonra, Debbağhane’nin ortasından akan Halil-ür Rahman çayında iyice yıkanarak “Sile” tabir edilen ve içerisinde “Sakat” denen köpek pisliği karıştırılmış su bulunan bir havuza yatırılır. Sıcak günlerde 3-5 gün, soğuk günlerde 20-25 gün sile çukurunda yatan deri, daha sonra buradan çıkarılır ve çayda iyice yıkanıp temizlenir.

Sile havuzu boşaltılarak temizlenir ve sumak yaprağının karıştırıldığı su ile doldurulur. Gön, bu suya yatırılır. Bir hafta sonra çıkartılır. Sile havuzu tekrar boşaltılarak temizlenir, döğülmüş mazı kozalağı ve su karışımı ile doldurulur. Deri, 1 hafta 10 gün süreyle bu karışıma da yatırıldıktan sonra çıkartılır. Mevsimlerden kış ise güneşte, yaz ise gölgede kurutulur ve yüz kısmı iç yağı ile iyice yağlanır. Yağlama işleminden sonra deri gölgede dinlenmeye alınarak kurutulur ve tekrar suya basılır.

Bundan sonra boyama işlemine geçilir. Topak haline getirilmiş sığır kuyruğu, “Zaç Ruhu” karıştırılmış boyaya batırılarak gönün yüzüne sürülür. Daha sonra güneşte kurutulan gön, “Sıpa” denilen tezgâh üzerine yatırılır; karşılıklı iki kişinin iple çektiği ve tavana asılı “İskefe” denilen billur cam aletle parlatılarak satışa hazır hale getirilir.

Günümüzde terkedilmiş olan Göncülük zenaatının bilinen en eski ustaları Dede Osman Kutluay, Hasib Uygur, Hasan Uygur, Ali Çavuş, Mehmet Kutluay ve Ahmet Kutluay’dır.

II- Deri Debbağlığı

Çakeri Camii’nin doğusunda yer alan ve günümüzde gecekondularla işgal edilmiş olan “Yukarı Debbağhane” denilen yerde yapılırdı.

Koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanların derilerinin işlenmesine “Deri Debağlılığı”, bunları işleyenlere de “Debbağ” denilmektedir. Gön denilen kalın derilere nazaran daha ince olan bu deriler postal ve ayakkabılarda astarlık deri olarak kullanılmaktaydı.

Başlıca deri çeşitleri şunlardır:

1- Meşin: Koyun derisinden yapılır ve postallarda astar olarak kullanılır.

2- Sahtiyan: Keçi derisinden yapılır.

3- İnce Astar: Meşin ve sahtiyanın cildi bozuk olanlarıdır.

Derinin Hazırlanması:

Bazı farklılıkları olsa bile, gönün hazırlanmasına benzer. İç kısmı tuzlanmış deri, Debbağhane Çarşısı’ndan satın alınır. Suda iyice yıkanarak yumuşatılır. İç kısmına kireç sürülerek ikiye katlanıp yatırılır. 24 saat sonra açılarak yünleri yolunur ve Yukarı Debbağhane’ye gönderilir. Burada 15-20 gün süreyle kireç çukuruna yatırılır. Daha sonra bu çukurdan çıkarılan deri, içerisinde “Sakat” denilen köpek pisliği ve su karışımının dolu olduğu ‘Sile”ye (havuza) basılır. Kış aylarında 3 gün, yaz aylarında 1 gün bu çukurda bekletilen deri, daha sonra çıkarılarak iyice yıkanır. Yere yatırılarak bıçakla tüyleri alınır. Buğday kepeği ve su karışımından oluşan “Bulamaç” çukuruna yatırılır. 2 gün sonra bu çukurdan çıkartılarak su ile tekrar yıkanır.

Ezilmiş sumak yaprağı ve su karışımı ile dolu “Sile”ye yatırılır. 3-4 gün sonra çıkartılarak çayda temiz su ile yıkanır. “Sırık” denilen ağacın üzerine asılarak suyu süzdürülür. Buna “Su Düşmesi” denir.

Su düşmesinden sonra deri, ezilmiş mazı kozalağı ve su karışımı ile dolu sileye yatırılır. 3-4 gün sonra çıkartılarak içerisinde 10 kg. tuz eritilmiş sileye tekrar yatırılır. 1 gün sonra çıkartılarak sırığın üzerine atılıp tekrar suyu süzdürülür. Yaz mevsimi ise gölgede, kış mevsimi ise güneşte serilerek kurutulur. Tekrar temiz suya basılıp yıkanır ve sırığa atılarak suyu süzdürülür.

Bu aşamalardan sonra deri, masa şeklindeki tezgaha yatırılarak çeşitli renkte boyalarla el ile boyanır. Gön debbağlığının aksine, deri debbağlığında boyaya “Zaç Ruhu” katılmamaktadır. Boyanan deri güneşe serilip yarı kurutulur. Tekrar tezgaha yatırılıp yüzüne zeytinyağı serpilir. Camdan yapılmış ve “Bellur” denilen merdaneye benzer aletle parlatılıp satışa hazır hale getirilir.

“Bellur” aleti, göncülükte tavana asılı olarak karşılıklı iki kişinin iple çekmesi, deri debbağlığında ise, bir kişinin el ile sürmesi suretiyle kullanılmaktadır.

Günümüzde tamamen terkedilmiş bulunan deri debbağlığının bilinen en eski ustaları Ali Kafaf, Çulcu Mehmet, Dellal Hoca ve Ali Tahtabaşı’dır.

Gön ve Deri Debbağlığında Kullanılan Terimler-Aletler

Belur: İskefe’nin deri debbağlığında el ile kullanılan türü.

Dabbağ: Koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanların derilerini işleyen usta.

Demir: İki yanında tutacak ağaç sapları bulunan, ortasında derideki fazla etleri kazımaya yarayan demir kısmı bulunan alet.

Göncü: Büyükbaş hayvanların derilerini işleyen usta.

Heyden: Kireç havuzu.

İskefe: Sıpa üzerine atılan gönü parlatmaya yarayan, iple tavana asılı olan ve karşılıklı iki kişi tarafından iple çekilen silindir şeklinde cam alet. Göncülükte kullanılır.

Meşin: İşlenmiş koyun derisi.

Sahtiyan: İşlenmiş keçi derisi.

Sakat: Köpek pisliği.

Sıpa: Birbirine çatılmış karşılıklı ikişer ayak arasına atılan tahtadan meydana gelen ve üzerinde kalın deri işlenen araç.

Su Düşmesi: Derinin asılarak suyunun süzdürülmesi.

Sile: İçerisinde “Sakat” ve sumak yaprağı ile mazı kozalağı karışımı su bulunan havuz, çukur.

Vereçe: 20 cm. eninde, 1.5 m. boyunda olup, duvara dayanan tahta. Üzerine deri yatırılarak kazınır.

Zaç Ruhu: Bir tür asit.

Göncü ve Debbağ Esnafı Arasındaki Dayanışma

Her iki esnafın eski ustaları, 60-70 yıl önce “Esnaf Şıhı (Şeyhi)” denilen birinin başkanlığında, Ahilik teşkilatına dayalı bir teşkilat kurarak şöyle bir dayanışma içerisine girmişlerdir:

Ustalar, işledikleri bir deriyi her ay Esnaf Şıhı’na getirir, Esnaf Şıhı da bu derileri satarak paralarını biriktirirdi. Bu paralar bir dükkânın mülkünü alacak miktara geldiğinde, esnaf adına müşterek bir dükkân satın alınırdı. Kiraya verilen bu dükkânların geliri ile de yeni dükkânlar satın alınırdı. Bu şekilde dükkân sayısı 15’i bulmuştur. Terkedilmiş olan bu sanatın ustalarının çocukları, günümüzde kendi aralarında “Göncüler Derneği” adında bir dernek kurmuşlardır. Bu derneğin yönetim kurulu, her yılın Ramazan ayında toplanarak, 15 dükkândan elde edilen kira paralarını, esnaftan olan veya esnafa yakın bulunan muhtaç kimselere herkesin gözü önünde eşit bir şekilde paylaştırmaktadırlar.

Bu esnafın günümüzde yaşayan ustaları, çocukları, yaşlısı ve genci derneğin organizasyonu ile senede bir gün bir araya gelip, tanışıp kaynaşmak ve hoşça vakit geçirebilmek amacıyla Dede’nin Serinci (Sarnıcı), Kanlı Mağara gibi dağlardaki mesire yerlerine gitmektedirler.

Bu şekilde dağa gitme geleneği, Şanlıurfa’daki birçok esnaf tarafından günümüzde de sürdürülmektedir.

Urfa Folklorunda Debbağhâne

Evinde huzuru olmayanlar, dükkânında işleri ters gidenler, kendilerine sihir yapıldığını hissedenler (bilhassa kadınlar) Cuma Selası sırasında Debbağhâne’ye giderek o gün sile çukurunda hangi su var ise (“Ahırvansuyu” denilen bu su, köpek pisliği, dövülmüş mazı kozalağı ya da dövülmüş sumak yaprağı karışımından oluşur) bir şişeye doldurur, daha sonra sile çukuru etrafında dönerek şu maniyi söylerler:

Dağda darı harmanı İçinde değirmeni Kırk yıllık cadıların Ahırvandır dermeni

Daha sonra şişeye doldurulan su, “pislik pisliği giderir” düşüncesi ile içerisinde huzursuzluk olan, sihir yapılan evlere, işleri iyi gitmeyen dükkânların önlerine, köşelerine serpilir, böylece sihrin bozulacağına, kısmetin açılacağına inanılır. 20-30 yıl öncesine kadar sürdürülen bu batıl inanç, debbağhânenin faaliyetlerini durdurması neticesinde günümüzde terkedilmiştir.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 10351 kez gösterilmiştir.