Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Şanlıurfa El Sanatları
Keçecilik Bu tarihi ata sanatı, Şanlıurfa’da Keçeci Pazarı denilen eski
çarşıda ve çevresindeki hanlarda sürdürülmektedir. Eyvana serdim keçe Nêçe bir ömrüm geçe Acep o gün olur mu Yarim elime geçe,
dizeleriyle Şanlıurfa türkülerine konu olan keçe, çocuk oyunlarına da “Ya
şundadır, ya bundadır, keçe külah şunun bunun başındadır” tekerlemesiyle
geçmiştir. Fakçı Mustafa, Deveci Abo, Deveci İsa, İsa Karcı adları bilinen ve bugün
hayatta olmayan en eski keçeci ustalarıdır. Horasanlı Hacı, Hayati Usta ve Hacı
Osman günümüzün yaşlı ustalarıdır. Keçenin Doğuş Öyküsü Şanlıurfalı genç keçeci ustalarından Salih Karcı, bu sanatın mucidinin Ebu
Said Libadid (Libadid: Arapça Keçenin çoğuludur) adında bir zat olduğunu ve bu
keçeyi nasıl icad ettiğini şöyle anlatmaktadır: “Ebu Said Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini
yerine getirmiş, ayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin
birbirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş tepme süresinin az olduğu
kanaatine vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin
kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said, yine
başaramayınca üzünsünüden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam
ediyormuş. Keçeyi açtığında göz yaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin
kaynaştığını büyük bir sevinçle farketmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne
su vermek gerektiğini öğrenmiştir.” Keçenin Yapılışı Sulak yerlerde büyüyen kuzuların yünlerinin keçe yapımında iyi netice
vermediği, çöl kuzularının yünlerinin daha makbul olduğu, bilhassa Harran
Ovasında büyüyen 3-4 aylık kuzuların yünlerinden yapılan keçelerin ideal olduğu
ustalar tarafından söylenmektedir. Keçeci dükkânına getirilen siyah renkli yünler nakış işinde, beyaz yünler
keçenin alt ve üst yüzeylerinde, kirli renkliler ise orta tabakaya gizlenerek
değerlendirilmek üzere ayrılırlar. Bu yünler dut dalından yapılmış yaya takılan kirişe annep ağacından yapılmış
tokmağın “Hallaç” tarafından vurulmasıyla atılır (kabartılır). Yere serilen
“Life-kâhke Bezi” (Amerikan Bezi) üzerine “Basta”dan kesilen nakışlar ve
“Fitle”ler dizilir. Boşluklara “Boya” tabir edilen kabartılmış renkli yünler
yerleştirilir. Üzerine keçenin üst yüzeyini oluşturacak kabartılmış yün “Sepki”
ile eşit kalınlıkta serilir. Bunun üzerine işe yaramayan kirli renkli yünler, en
üste ise keçenin tabanını oluşturacak yünler serilir. Bazen ilk serilen birinci
tabaka yün kalın tutularak ikinci ve üçüncü tabakanın serilmesine gerek duyulmaz
ve bu şekilde yapılan keçe daha kaliteli olur. Bez üzerine serilen yünler el ile sulanarak bez ile birlikte ağaç direğe rulo
yapılmak suretiyle yerde sarılır. Rulonun her iki ucu ve çevresi kendir ile
iyice bağlanır. Ayakla tepme işlemi başlar. Keçenin büyüklüğüne göre iki veya
beş kişi ile yapılan bu işlemde rulo ayakla bir ileri bir geri hareket
ettirilerek vurulur. Yarım saat süren bu ilk tepme işleminden sonra rulo açılır.
Bu safhada keçenin kenarları saçaklı ve dağınık bir durumdadır. Düzlemek
amacıyla kenarlar “Pevantlanır”. Keçe üzerine tekrar su serpilerek ağaç direğe
sarılır. Bir saat kadar sürecek ikinci tepme işlemi başlar. Bütün bu işlemler
esnasında ustalar tarafından karşılıklı olarak Şanlıurfa folklorunun zengin
kaynaklarından olan hoyratlar ve türküler söylenir. Keçeci Pazarına yolu düşen
her Şanlıurfalı’nın kulağında bu ezgilerden bir iz vardır. İkinci tepme işleminden sonra yünler sıkışmış ve “ham” tabir edilen keçe türü
elde edilmiştir. Sıra ham keçenin pişirilmesine gelmiştir. Bu amaçla Keçeci
Hamamı’na götürülen keçe, bir insanın kucaklayıp göğüsle dövebileceği şekilde
katlanır, hamamdaki seki üzerinde çevrilmek suretiyle göğüsle dövülür. Keçeyi
göğüsleyenin teri, hamamın sıcaklığı ve su yünün birbirinden ayrılmaksızın
kenetlenmesini sağlar. Beş saat kadar süren bu işlem çok yorucu olup sanatın en
zor yanıdır. Keçeci Hamamı, Sultan Hamamı’nın doğusuna bitişik olup Kuzey-güney
istikametinde beşik tonozla örtülüdür. Soğukluk ve sıcaklık bölümleri olan
hamamın iki yanı boydan boya taş sekilidir. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde,
bu hamamdan bahsetmiş olması hamamın XVII. yüzyılda mevcut olduğunu
göstermektedir. Hamamdan çıkarılan keçenin eğrilmiş kenarları düzlenir, tekrar direğe
sarılarak “Direkbaşı Tepilme” denilen ve 15-20 dakika kadar süren son tepme
işlemine geçilir. Bundan sonra hazır duruma gelen keçe açılarak gölge ya da
güneşe kurumaya bırakılır. Günümüzde fabrika türü yaygıların üretilmesiyle bu tarihi sanat önemini
kaybederek can çekişme safhasına girmiştir. Sandalye minderi, duvar halısı,
seccade, heybe, külah, çizme, patik gibi taşınabilecek ve turistlerin ilgisini
çekebilecek türde çok renkli keçe ürünlerinin yapımına geçilmesiyle bu sanata
canlılık kazandırılması mümkün olabilecektir. Şanlıurfa’da Yapılan Keçe Türleri 1- Çoban Keçesi: “Kepenek” adıyla da anılan bu keçe türü, çobanlar
tarafından giyilmektedir. Beyaz ya da mor yünden yapılan bu keçe genellikle
nakışsız olmaktadır. Ancak göğüs kısımlarının nakışlı olanlarına rastlamak
mümkündür. Tek parça halinde yapılan, yaz güneşinde kalın gölge sağlamasından
dolayı serinlik, kışın ise sıcaklık veren çoban keçeleri dikişli ve dikişsiz
olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Ustalık ve itina istemesi bakımından
bunların dikişsiz türleri daha değerlidir. 2- Kış Keçesi: Beyaz yünden düz ve nakışsız olarak yapılan bu
keçelerin çevresi “çirtik” tabir edilen zikzaklı bir şekildedir. Yapıldıktan
sonra yün boyası ile tamamen turuncu veya pembe renge boyanır. Kış aylarında
evlerde ağırlanan misafirlerin oturdukları yün minderler üzerine serildiğinden
ebatları alttaki minderin ölçüsüne göre değişmektedir. 3- Ev Keçesi: Evlerde günlük yaygı olarak kullanılan bu keçeler mor,
siyah ya da beyaz renkli olurlar. Üzerleri nakışlı olup 2 cm. kalınlığında
yapılırlar. 4- Sedir Keçesi: Ev keçesi gibidir. Sedir üzerine serildiğinden
ölçüleri buna göre ayarlanır. 5- At Keçesi: Çıplak ‘at’ın üzerine atılarak eğer vazifesi görür.
Bazen üzerine eğer yerleştirilir. 2 cm. kalınlığında olan keçenin üzerinde
değişik renklerde zikzak ve ay-yıldız nakışları bulunur. 6- Sünger Yatak Keçesi: Kauçuk minderlerin piyasaya çıkmasıyla gelişen
bu keçe türü 1 cm. kalınlığında olup minderin ölçüsüne göre yapılır ve nakışsız
olur. Minderin üzerine serilir ve çarşafla kaplanır. Kauçuk minder ile insan
vücudu arasında kalan bu keçe sıhhi olması bakımından tercih edilmektedir. Şanlıurfa Keçelerinde Nakışlar 1. Acem Nakışı: Şahmaran ve benzeri efsanevi yaratıklar ile Tavus
Kuşu, Güvercin, Aslan, Yılan, Kartal, Kuzu ve Balık gibi hayvan figürlerinin
renk uyumu sağlanması suretiyle keçe üzerine gelişi güzel serpiştirilmesinden
meydana gelir. Hayvan figürlerinin aralarına çeşitli renklerde bitkisel motifler
de yerleştirilir. Hayvan figürlü İran halılarına benzediğinden dolayı bu tür
keçelere “Acem Nakışlı Keçe” denilmektedir. Acem nakışında bazen hayvan
figürlerinin yerine küme küme yerleştirilen “boyalarla” (kabartılmış renkli yün)
renk uyumu sağlanır. Bu nakışta esas, ana bir motife bağlanmaktan çok ustanın
maharetiyle renk armonisi sağlamaktır. Kompozisyon ve motiflerin serbest
bırakılarak belli bir kurala bağlanmamış olması, ustalar arasında yarışmayı
teşvik etmektedir. 2. Yarım Acem Nakışı: Beyaz zemin üzerine, renkli yünlerden “dıkna”
(nokta) yapıldığından, böyle nakışlı keçelere “Dıknalı Keçe” de denir. Acem
nakışlı keçede olduğu gibi, renkli (boyalı) yünler kullanılır. 3. Dal Nakış: Ustanın zevkine göre, çeşitli renklerde dal motiflerinin
keçe üzerine yerleştirilmesinden meydana gelir. Barutçu Hanı’ndaki keçeci
ustalarından Abdullah Karadağlı’nın bu nakışı en iyi yapanlardan olduğu esnaf
arasında söylenmektedir. 4. Pul Nakış: Yan yana belli aralıklarla sıralanmış üç adet göbek
motifi üçgenlerle birbirine bağlanır. Üçgenlerin kenarlarına ve iç taraflarına
bir parmak boğumu büyüklükte “pul” tabir edilen süslemeler aralıklarla
yerleştirilir. Keçenin etrafı kırma kenarla çevrelenir. Nakışlar tek renk veya
boyalı olabilir. 5. Göbek Nakış a. Düz Göbek: Kırma kenarlı (zikzak bordürlü) daire içerisinde
birbirini çaprazlama kesen çizgilerden oluşur.
b. Kırma Göbek: Düz Göbek motifindeki çaprazlama kesişen çizgilerin sekiz
kollu yıldız motifine dönüştürülmesiyle oluşur. 6. Somun Nakış: İki göbek motifi arasına yerleştirilen etrafı kırmalı,
içi balık sırtı motifli baklava dilimi şeklindedir. 7. Somun Yıldız Nakışı: Etrafı kırmalı baklava dilimi şeklinin
içerisine yerleştirilen sekiz kollu yıldızlardan oluşur. 8. Kantarma Nakışı: Göbek motifleri arasına simetrik olarak
yerleştirilen üçgen şekillerden meydana gelmiştir. 9. Sandık Nakışı: Keçenin üçgen parçalarla kare bölümlere
ayrılmasından meydana gelir. Karelerin ortalarına armut veya yıldız motifleri
yerleştirilir. 10. Yonca Nakışı: Dört yapraklı yonca şeklinde bir motiftir. Bazen
yaprak araları zenginleştirilerek yıldız motifine dönüştürülür. Keçecilikte Kullanılan Terimler-Aletler-Malzemeler Askı: Yaş Dut dalının “U” biçimine getirilerek duvara tutturulmuş
hali. Uç kısmına Yay bağlanır. Atmak: Yünün yay ve tokmak vasıtasıyla hallaç tarafından kabartılması.
Basta: Makasla kesilerek nakış yapımında kullanılan, 3 mm.
kalınlığında boyalı ham keçe. Boya: Nakışların içerisini doldurmak amacıyla kullanılan boyanmış ve
kabartılmış renkli yünler. Sentetik olanları da vardır. Fitle: Nakış yapmada kullanılmak üzere basta’dan kesilmiş düz, veya
bir ya da iki kenarı zikzaklı şeritler. Ham Keçe: Keçeci Hamamı’ndaki pişirme işleminden geçmemiş, sadece
ayakla tepilmiş, yünleri kaynaşmamış keçe. Kiriş: Hayvan barsağından yapılarak yaya gerilen ip. Life: Üzerine yün serilen Amerikan Bezi (Kâhke Bezi). Pevantlamak: Birinci tepme işleminden sonra dağınık ve saçaklı bir
durumda olan keçe kenarlarını düzlemek amacıyla katlamak. Pişirme: Keçenin hamamda göğüsle dövülmesi işlemi. Sepki: Beş veya altı parmaklı el şeklinde, nar ağacı veya nehir
kenarlarında yetişen “Ilgın” bitkisinin çöpünden yapılmış alet. Kabartılmış yünü
bez üzerine eşit kalınlıkta serpmeye yarar. Tokmak: Yünü kabartmak için kirişe vurulan, Annep ağacından yapılmış
saplı ve top başlı alet. Yay: Kirişin gerildiği ağaç. Mucidinin Hallac-ı Mansur olduğu
söylenir.
|