Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü
Şanlıurfa Evlenme Adetleri Urfa’da eski bir adet olan eşlerin
birbirlerini görmeden, görücü usulü ile evlenmeleri eskisi kadar yaygın
olmamakla birlikte, bugün karşılaşılması muhtemel bir evlenme şeklidir. Bu evlenme şeklini incelediğimizde, Urfalılar’ın örf ve adetlerine sıkı
sıkıya bağlı olduklarını görürüz. Geleneklerine bu derece bağlı olmalarının ise
başlıca üç nedeni vardır. 1. Urfalılar’ın çevre illeri ile derin bir ilgisi yoktur. Köklü ve kalabalık
ailelerin bulunduğu bir yerleşim birimidir. Daha düne kadar Urfalı, kızını başka
illere gelin vermez ve Urfa delikanlısı dışardan evlenmezdi. Urfa’da yabancılara “Kerıp”, dışarıdan evlenenlere ise “Kerıpten evlenmiş,
kim bilir kimin nesini almış” denilirdi. 2. Urfa, büyük ticaret ve sanayi merkezlerine uzak, bir tarım ve hayvancılık
kenti olduğundan büyük yol güzergâhlarının birleştiği noktada bulunmamaktadır.
3. Bir kıyı şehri olmaması nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin hemen hemen
yok denecek kadar az olması değişmeleri kolay kolay kabul etmemesine neden
olmaktadır. Evlenme yaşına gelen delikanlının doğrudan “Ben evelenecağam” diye anne ve
babasına söylemesi ayıp sayıldığından bu durumu uygun bir şekilde yakın
arkadaşlarına veya başka bir kimse vasıtasıyla anne ve babasına iletir. Haberi iletecek olan kimse erkek ise oğlanın babasına “Allah ömürlü etsin,
yeğenimiz artık böyüdü, gözü damlarda duvarlarda” diyerek delikanlının evlenecek
yaşa geldiğini ve bir kızın aranmasını söylemek ister. Oğlanın babası ise durumu
hanımına açar. Oğlanın annesi ise “Benim de kulağıma degdi, ben de işin
farkındayam” diye cevap verir. Zaten anne bu hayırlı işten daima babadan daha
fazla çaba harcar. Evlenecek yaşa gelen delikanlı ise annesinin yaptığı yemekleri, yıkadığı
çamaşırları, beğenmemeye başlar. Çeşitli huzursuzluklar çıkarır. Annesi ise “Elimden bı kadar geli, yarın avradi siye bişirir begenırsen” der.
Oğlan ise konunun iyice anlaşıldığını ve verilen mesajın yerine iletildiğinin
huzuru içerisinde tebessüm eder. Anne o günden sonra gizliden gizliye kız aramaya başlar. Tanıdıklarının
tavsiyelerine uyarak gelinlik çağındaki kızların evine bir bahâne ile giderek,
kızın ailesinin yaşantısını kendi görüşüne göre inceler. Kız İsteme Evlenme çağına gelen erkeğin anne ve babası veya yakınları oğullarına kız
aramaya başlarlar. Anne özellikle yaşlı kadın akrabalarına “Oğlumu everecağam,
acaba münasip bir kız bulabilir miyem?” diye sorar. Hamamda, düğünlerde, kır
gezintilerinde kızları araştırmaya, soruşturmaya başlar. Gözüne kestirdiği bir kız olursa, ilk önce kızın yakın komşularından sormaya
başlar. “Acaba bı kız nasıldır, derdimizi çekermi, gişi kızı mıdır?” Komşular
ise kendilerinden sorulan genç kız tavsiye edilebilir nitelikte biri ise “Mabalı
günahı boynuna” diyerek teminat verir. Şayet kızı tavsiye etmiyor ise, açık açık
söylemenin de çevreye göre ayıp, dini kurallara göre günah sayıldığından
“komşumuzdur ama, pek ilgimiz yoktur” diyerek istenmemesi gerektiğini ima
ederler. Oğlanın annesi daha önceden tesbit edilmiş olan kızın evine ansızın veya
haberli olarak yanına yakınlarını da alarak gider. Havadan sudan konuşulduktan
sonra oğlanın annesi genç kızdan bir bardak su ister. Su isteme aslında kızın
yürüyüşünü, konuşma tarzını, becerikliliğini kontrol etmek, hareketlerini toptan
değerlendirmektir. Oğlan tarafı şayet kızı beğendiyse, kız orada yokken bunu fırsat bilerek
kızın annesine “Allah bağışlasın, sözlüsü, nişanlısı yok mu?” diye sorarlar.
Kızın annesi sorulan sorulara cevap vermezse nişanlısı, sözlüsü yok demektir.
Daha sonra oğlanın annesi ve yakınları oğullarının özelliklerinden, huyundan
tahsilinden, mesleğinden bahsederler. Kızın annesi ise oğlan tarafının bu konuşmasını dinledikten sonra
“Kimlerdensiniz, nerede oturisiz, oğliz neçi?” gibi birkaç soru, oğlan evine
sorar. Oğlanın annesi ise sorulan bu sorulara cevap verdikten sonra, birkaç gün
sonra tekrar bu hususta konuşmak üzere geleceklerini söyleyerek kız evinden
ayrılırlar. Oğlan tarafı birkaç gün sonra, isteme olayını gerçekleştirmek için
gelindiğinde, oğlan tarafının araştırması yapıldığından, ya “Kızımız daha küçük,
gelin olacak yaşta değil, daha böyügü duri, daha mektebe gidi” gibi bahanelerle
kızı vermeyeceklerini söyler, veya “hele babasına sorah, ne deyi ne demi” diye
cevap verirler. Bazı kız istemelerde müsbet cevap alamayan taraflar, kızın
alınmasında ısrar ettikleri takdirde hoş olmayan olaylar meydana gelir. Evlenme; çevre köylerde başlık denilen büyük bir maddi güce dayandığı için,
köy gençleri bu parayı temin edemediklerinden dolayı büyük sıkıntılara düşerler.
Çünkü başlık parası, kız tarafının insiyatifine kalmıştır. Tamamen kız tarafının
erkekleri tarafından takdir edilir ve bu miktar karşı tarafa bildirildikten
sonra kolay kolay değiştirilmez. Başlık; bazen nakit olarak, bazen de canlı hayvan, binek vasıtası veya bir
tarla olarak alınabilir. Çevre köylerde başlık parasına az da olsa bir çözüm getirmek ve
kolaylaştırmak amacıyla “Berdel” tabir edilen bir evlenme usulü vardır. Evlenme
çağına gelen iki erkeğin yine evlenme çağına gelmiş olan kızkardeşlerini
birbirlerine vermek suretiyle evlenmelerine yol açar. (1995 yılında dönemin
Şanlıurfa Valisi Sayın T.Ziyaeddin Akbulut, bir genelgeyle başlık parasını
kaldırmıştır.) Bu usul evlenme, aile büyüklerinin rızası ile olabileceği gibi, yalnız damat
adaylarının kendi aralarında karar vermesiyle de olur. Taraflar çocuklarını birbirleriyle evlendireceklerine tamamen karar verdikten
sonra, kız tarafından erkek tarafına bir mektup gönderilir. Buna “Kesim Kâğıdı”
denir. Bu mektupta kız evinin oğlan evinden istedikleri yazılıdır. Kesim kağıdında yazılı olanlar, kız evi tarafından kararlaştırılan
değerlerdir. Bir kesim kağıdı örneği: “Bismillahirrahmanirrahim. ..... başlık, altı çift bilezik, kelepinci, elmas
kolye, altı adet elbise, altı çift ayakkabı .... lira hal’et, misafir odası
takımı, v.s.” Hazırlanan kesim kağıdı kız evi tarafından bir işçi kadınla oğlan evine
gönderilir. Bu mektubu getiren kadına “İndekçi” denir. Oğlan evi ise bu mektubu
getiren indekçiye bahşiş verir. Oğlan evi gelen kesim kağıdındaki şartları aynen kabul ediyorsa, kağıdın alt
tarafına “hepsi kabul” diye yazar ve aynı anda mektubu aynı indekçiyle geriye
gönderir. Tamamı kabul edilmiyorsa verebileceklerini yine aynı kağıdın altına yazar ve
bir gün sonra başka bir indekçiyle kız evine gönderirler. Sakal Öpümü Taraflar anlaştıktan sonra nişan yapılmadan önce oğlan evi, kız evine
“Kızınızı bize verdiğiniz için teşekkür ederiz” anlamına gelen bir ziyaret
yaparlar. Buna sakal öpümü veya teşekkür denir. Oğlan evinin yaşlıları sakal öpümüne giderler. Sakal öpümüne gidecek olan
oğlan evi kesimde anlaşılan başlığın tamamını veya bir kısmını beraberlerinde
kızın babasına veya velisine vermek üzere götürürler. Kesimde anlaşılan başlığı
ve ziynet eşyalarından bir kısmını götürmeden de gidilebilir. Bu yine tarafların
anlaşmalarına bağlıdır. Oğlan ve kız evinin kadın ve erkekleri ayrı ayrı odalarda otururlar.
Birbirleriyle tanışırlar. Kız evi gelen misafirlere çeşitli meyvalar, çaylar,
kahveler, çerezler genellikle de yöreye ait çiğköfte ve peynirli kadayıf ikram
eder. Nişan gününün tarihi belirlenir, nişan günü yapılması kararlaştırılan
hazırlıklar konuşulur ve gece ziyaret sona erer. Nişan Urfa’da yapılan nişan törenleri başka illerimizde yapılan nişan törenlerine
benzemez. Kız ve erkek birbirlerini görmeden (çok yakın akrabalıklar istisna) ve
konuşmadan nişanlanırlar. Kızın istenmesinden sonra nikâh yapılıncaya kadar,
damat adayının kız evine gidip gelmesi hoş karşılanmaz, dini nikâh yapılmadığı
için birbirlerine görünmeleri, konuşmaları, yörenin örf ve adetlerine göre ayıp,
dini kurallara göre haram ve günah sayılır. Nişan merasiminin çevrenin adetlerine göre kız evinde yapılması gerekir.
Oğlan evi tarafından birkaç kadın nişandan bir veya iki gün önce nişan
şerbetinin hazırlanması için kız evine giderler. Kız evi nişan için gerekli hazırlıkları tamamlar. Nişan günü hazırlanan
şerbetleri genç kızlar misafirlere servis yaparlar. Hazırlanan bu şerbetten damat adayının da içmesi arzulanır. Bir sürahi
içerisine şerbet konur, üzerine beyaz ipek bir mendil örtülür, mendilin üzerine
ise kırmızı bir kurdela ile oğlanın nişan yüzüğü bağlanır. Kız evinin tanıdığı yaşlı bir hanım şerbeti alarak oğlan evine götürür, oğlan
da yüzüğü parmağına takar ve şerbetten içerek nişanlanmış olur. Nişan yapılan kız evinde gelin adayı giyinip hanım misafirlere “Hoş geldiyiz”
diyerek misafirlerin yanında oturur. Kirve kızı tebrik ederek oğlan evinin yaptırdığı yüzüğü onun parmağına takar.
Müzik dinlenir, sohbet edilir. Mevsimine göre yiyecekler, içecekler ikram
edilir, nişan merasimi bittikten sonra zılgıtlar çalınır, nikâh ve düğün günü
kararlaştırıldıktan sonra misafirler dağılır. Nişandan sonra Pazar ve Perşembe olmak üzere haftada iki gün oğlan evi
tarafından kiralanan otomobillerle gelin adayı ve hanım akrabaları şehirde
gezdirilir. İki tahta çakarlar
Arasından bakarlar
Daha yaşım küçükken
Biye nişan takarlar
Hala hala heeey... Bu gezmeler nişan gününden nikâh yapılacak güne kadar fasılalarla devam eder.
Nişanlanan erkek, kurban bayramında nişanlısına koç gönderir. Boynuzuna
kırmızı eşarp ve buna bağlı bir çeyrek altınla süslenmiş olan koç hediye edilir.
Buna “Gelin Kurbanı” denir. Nişanlılık devresi yaz aylarına tesadüf ederse ki,
genellikle tesadüf eder, oğlan nişanlısına bahçelerde özel olarak hazırlanmış
bir merkep yükü has (marul) gönderir. Gönderilen hasın üzerine gözü ve ruhu
okşayıcı renklerde kumaşlar atılır. Buna da “Gelin Hası” denir. Nikâh Nikâhı iki kısımda incelemek mümkündür. Resmi nikâha yörede “Saray Nikâhı” denir. Belediye Sarayı’nda yapıldığından
bu şekilde isimlendirilir. Dini nikâha ise “Hoca Nikâhı” denir. 1. Resmi Nikâh: Türk Medeni Kanunu’na göre nasıl yapılacağı tarif
edilmiştir. Uygulama yurdumuzun bütün illerinde aynıdır. 2. Dini Nikâh: Dini nikâh yapılmadan birkaç gün önce bütün akraba ve
yakınları çağırmak için haber veya davetiye gönderilir. Yörenin adetlerine göre nikâhın kız evinde yapılması gerekir. Kız evinde
yapılmayan nikâhlar ayıp, başkasının evinde oğlanın nikâhının yapılması ise
oğlan evine hakaret sayılır. Dini nikâh genellikle Pazar günü erken saatlerde yapılır. Kız evinde, oğlan evinin göndermiş olduğu malzemeler şerbet yapılarak
hazırlanır. Nikâh yapılacak günün sabahı hoca gelir ve kendisine ayrılan yere
oturur. Kız tarafının tanıdığı bir erkek kızın kendisine vermiş olduğu sözlü
akit vekâletnamesine dayanarak söz sahibidir. Oğlan tarafından da bir erkek yine
nikâh için damat adına nikâhlanma yetkisine sahiptir. Hoca, vekillerden hangisinin kızın, hangisinin erkeğin vekili olduğunu sorar.
Daha sonra vekiller hocanın dua ve sorularından sonra “Vekâletim hesabiyle aldım
hellallığa kabul ettim” diyerek dini esaslara göre nikâhı kıymış olur. Son zamanlarda Belediye Sarayı’nda her iki nikâhın da yapıldığı
görülmektedir. Düğün Düğünün tarafların tesbit ettiği gün ve yerde yapılmasına karar verilir.
Urfa’da evlenme düğünü denince akla iki düğün gelir. 1. Avrat Düğünü,
2. Erkek Düğünü. Gerçekte bu iki düğünü ayrı ayrı incelememizin sebebi, avrat düğünü; kız
evinin hanımları ile oğlan evinin hanımları arasında yapılır. Erkek düğünü ise
sadece oğlan tarafının akraba ve tanıdıklarının katılmasıyla yapılır. Kız
tarafından bir erkeğin yapılacak düğüne katılması ayıp sayılır. 1. Avrat Düğünü: Düğün gününden bir hafta önce taraflar akraba ve
komşulara indekçi aracılığı ile haberler gönderip düğüne davet ederler. Düğün
sonbahar veya kışa rastlıyorsa patpat, kavurga, ağzıyumuk, çekçek, bastık,
kesme, sucuk, v.s. yiyecekler götürülür. Gönderilen indekçiler ev ev dolaşarak düğün sahiplerinin yani kız ve oğlan
tarafının davetini sözle iletirler. Haberi getiren indekçiye hanımlar bahşiş
verirler. Düğünün yapılacağı evin avlusunun büyük olması gerekir. Amaç misafir çokluğu
karşısında düğün sahiplerinin mahcup olmamasıdır. Düğünün yapıldığı gün, düğün evinde hiçbir erkek bulunmaz, daha doğrusu
bulundurulmaz. Sadece evin dış kapısında bir erkek oturtulur. Bu da dışarıdan
gelecek bir haberi içeri kimseyi sokmadan yüksek sesle bağırmak veya bir çocukla
haberi hanımlara iletmek görevini üstlenir. Düğünde enstrüman çalanların hiçbirinin gözü görmez. Şayet kör çalgıcı
bulunamaz, gözlü müzisyen getirme zorunda kalınırsa, hanımları görmemeleri için
araya perde çekilip arkasında oturtulur. Yaşlı bir kadın veya çocuk aracılığı
ile müzisyenlere isteklerini iletirler. Günümüzde azda olsa bu kural
geçerliliğini yitirmek üzeredir. Düğünlerin çoğu artık salonlarda yapılmaktadır.
Düğünde genellikle “dörtlü mendil”, lorke gibi mahalli oyunlar oynanır. Düğün esnasında gelin oynatılır, gelin oynarken başına para çevrilir.
Çevrilen bu paraları düğünde hizmet eden hanımlar nişanlı veya sözlü kızların
başına çevirip “Ağbatı siye ola” der ve yakınında bulunanlar da “Amin” diyerek
tasdik ederler. Düğüne yemek için getirilen yiyecekler, düğüne bir süre dinlenmek için ara
verildiğinde yenir. Gelenler birbirlerine yiyeceklerinden ikram ederler. Düğün
öğlenden sonra başlar, gecenin geç saatlerine kadar yaklaşık 7-8 saat sürer. 2. Erkek Düğünü: Düğün gününden birkaç gün önceden bütün misafirlere
bir erkek işçi tarafından haber gönderilir. Düğün genellikle geniş hayadı
(avlusu) olan evlerde yapılır. Düğünde; iki ayak, abravi, girani, derik, dörtlü degenek gibi mahalli oyunlar
oynanır. Bu oyunlardan dörtlü degenek oyunu oldukça maharet isteyen oyunlar olduğundan
düğünün en görkemli bölümünü oluşturur. Erkek düğününün yapıldığı evin
çevresinden, damlardan ve duvarlardan yüzleri bürüklü düğünü izleyen hanımlar
ise zılgıt çalarak oyuna ve oyunculara heyecan ve hareket vermek için onları
coştururlar. Bu iki oyun sırasında düğünün daha da coşkulu devam etmesini isteyen düğün
sahipleri ise başını yukarıya kaldırarak kadınlara hitaben “Zılgıt çalmıyanın
gişisi öle” der. Bunun üzerine bütün kadınlar coşkulu bir şekilde zılgıt
çalarlar veya misafirleri biraz kahkaya boğmak için “Zılgıt çalmayanın kaynanası
öle” dendiğinde “İnşallah” diyerek zılgıt çalmayanlar olduğu gibi, kaynanasıyla
birlikte düğüne gelenler ise ister ismez zılgıtla katılırlar. Bir tarafta düğün ve eğlenceler devam ederken diğer tarafta davetliler için
yemekler hazırlanır. Yörenin yemeklerini çok sayıda misafire hazırlamak için
usta aşçılar ve hizmetçiler tutulur. Düğünün bir anında damadın yakın akraba ve
arkadaşlarından birkaç büyük ve çocuklar daha önceden kız evinde hazırlanmış
olan damadın çamaşırları, damatlık elbisesi, terlik ve pijaması, çorap ve
ayakkabısını almak üzere çalgıcılarla birlikte çala söyleye kız evine giderler.
Asbap getirmek için yola çıkan bu grup mahalle aralarında sokaklardan türkü,
mani söyleyerek geçerler. Yoğurt koydum dolaba
Bögın başım kalaba
Küçücükken böyüttün
Seni vermem Araba Kalaylı tas ayranı
Sürmeli göz heyranı
Seni doğuran ana
Eder çifte bayramı
Ellere vay... Kız evi önünde söylenen türkülerden sonra, damadın elbiselerinin bulunduğu
siniyi bir erkek işçi başına alarak mani, türkü söyleyerek yine aynı şekilde
dönüp düğün yapılan eve gelirler. Düğün evinde daha önceden hazırlanmış olan
üstünde zeytin dalları ve dallara bağlanmış mumlarla bezenmiş “Güvegi
Tahtı”ndaki mumlar yakılır. Uzaktan düğünü seyreden hanımlar ise zılgıt çalarak
olayı şenlendirirler. Damat ise düğün evinde boş bir odaya arkadaşları ile birlikte girer ve
getirilen çamaşırları ve elbiseyi giyer. Odadan ceketsiz olarak çıkar ve
kendisine ayrılan taht’ın yanına gelir. Küvre ise damadın giymediği ceketini
çalgıcıların refaketinde müzik eşliğinde giydirir. Bu sırada: Çağırın Hakko’yı
Geydirin sakkoyı
Mibarek olsın ağa küvre
Yengi de güvegi Getirin Melegi
Geydirin yelegi
Mibarek olsın ağa küvre
Yengi de güvegi, diye Urfa’ya özgü (damatların elbise giyerken söylenilmek için besetelenmiş
olan) bu türküyü söylerler. Bu sırada damadın elbisesinin getirildiği sini içerisinde bulunan şeker ve
metal paralar havaya serpilir, havai fişekler yakılır, kadınlar zılgıt çalarak
bunu kutlarlar. Düğünde hizmet eden işçiler, çalgıcılar sıra ile gelerek önce, tahtın bir
yanında damadın yanında oturan küvre’den sonra da damattan bahşişlerini alırlar.
Diğer tarafta hazırlanan yemekler servis yapılmak üzere düzenlenir.
Misafirler yemeğe davet edilir. “Mırra” denilen acı kahve, sigara ikram edilir.
Bu yemeğe “Asbap Yimeği” denir. Kına Gecesi-Asbap Gecesi “Gelin” Perşembe günü gidecekse, Çarşamba akşamı; Pazar günü gidecekse,
cumartesi akşamı (yani damadın elbise giydiği günün akşamı) yapılır. Kız evinde hanımlar, oğlan evinde erkekler toplanır. Damadın arkadaşları ve
akrabalarının toplantığı yerdeki eğlenceye “Asbab Gecesi” kadınların toplandığı
yerdeki eğlenceye ise “Kına Gecesi” denir. İkisi de aynı gece ve aynı saatlerde
başlar. Gece saat onbire doğru oğlan evi tarafından kadın, erkek ve çocuklardan bir
grup kına gecesi yapılan eve toplu halde yine türkü mani söyleyerek çalgıcılarla
birlikte giderler. Evleri sekilidir
Toprehen ekilidir
Eger babası yoksa
Dayısı vekilidir
Hala hala heey.... Leblebi koydum tasa
El vurdım basa basa
Bizim gelin çok gözzel
Azıcık boyı kıssa
Hala hala heey.... Gecenin karanlığında dar sokaklardan, kadınlar önde, çocuklar ortada,
erkekler arkada olmak üzere toplu olarak yürürler. Ellerindeki fanıs denilen gaz
lambaları yollarını aydınlatır. Bu topluluktan ara sıra geriye kalmış bir hanım olursa, koruma görevini
üstlenen erkeklerden biri “Ayallar öge” diyerek kadının hızlı yürümesini ikaz
eder. Gelin ve damadın isimlerine göre; Portakalı oyarlar
İçine kına koyarlar
Evvel adi Fatma’dı
Şimdi gelin koyarlar
Hala hala heey.... Bahçalarda pırpırım
Yaprağı dilim dilim
Biz Ahmedi everdıh
Hasan’a Allah Kerim
Hala hala heey.... Kına evine iyice yaklaşıldığında ise genellikle, Çakmak çakmağa geldıh
Kına yahmağa geldıh
Ayşe Dayze ağlama
Kıziy almağa geldıh
Hala hala heey.... Birkaç gün önceden kız evine gönderilen kına küvrenin hanımı tarafından bir
kab içerisinde dua okunmuş süt ile yoğrulur. Gelin ise damadın akrabalarından
iki hanım tarafından koluna geçilmek suretiyle getirilerek küvrenin önüne
oturtulur. Gelin ağlamaya başlar. Gelin kınaya çıkarken mutlaka ağlaması
gerekir, aksi halde ayıplanır. Bu sırada kapı önünde bekleyen erkekler arasında bulunan çalgıcılardan biri
kaval veya keman ile hüzünlü bir taksim yapar. Erkeklerden biri hoyrat okur. Kah gidelim
Kınayı yak gidelim
Gözele doymak olmaz
Üzüne bak gidelim Merdivana
Sarıl çık merdivana
Yar sevmah yigit kârı
Ne bilir her divana Bunun peşinden hanımların hepsi gelinin ağlamasına katılır, hep birlikte
ağlarlar. Oğlan evi tarafı hanımlar ise gelin götürecekleri için sevinçlidirler.
Bir yandan ağlama, bir yandan sevinç gösterisi, bazen iki aile arasında sözlü
atışmaya, kavgaya dönüşür. Küvre, gelinin avucunun içine bir altın koyarak kınayı yakar. Daha önce
gelinin yüzüne örtülen pembe duvak açılarak gelinin kına yakılan eline bağlanır.
Çocukların ellerinde tepsilere dikilmiş olan mumlar yakılarak gelinin başına
çevrilir. Kapı önünde bekleyen erkekler hep birlikte Urfalıyam ezelden
Göynüm geçmez gözelden
Göynümün gözü çıksın
Sevmiyeydim ezelden Ağam olasan Ömer
Paşam olasan Ömer
Benim olasan Ömer
Yetim kalasan Ömer, türküsünü söylerler... Kınası yakılan gelin baba evinden ayrılmadan önce büyüklerinin ellerini,
arkadaşlarının yüzlerini öperek gözyaşları arasında veda ederek ayrılır. O yanı keçe bı yanı keçe
Kız anasının emegi heçe
Hala hala heey.... Oğlan tarafı gelini alarak kız evinden ayrılırlar. “Masa üstünde bekmez
Bı bekmez biye yetmez
Şu Urfa’nın kızları
Taksisiz gelin getmez.” “Ay doğar ayazlanır
Gün doğar beyazlanır
Gelin olacah kızlar
Hem gider hem nazlanır” Hala hala heey... Gelin, önceden hazırlanmış olan özel bir odada karşılanır. Kadınlar ise
zılgıt çalarak gelini kutlamaya devam ederler. Gelin kapıdan girerken kendisine
verilen bir “narı” oda kapısının üst tarafına atarak narı kırar. Kırılarak
dağılan nar tanelerinin toplanarak evlenecek yaşa gelmiş, genç kızlara
yedirilmesi uğurludur. “Su koydum su tasına
Gül koydım ortasına
Biz gelini getirdıh
Ağamın odasına” Sâbahleyin, gelin ve beraberinde gelenlere özel olarak hazırlanmış kahvaltı
sofrası hazırlanır. Öğlenden sonra ise süpha yemeği ikram edilir. Süpha Yemeği Gelin, damat evine getirildiği günün sabahı, gelin evinden başka bir yerde
süpha yemeği merasimi düzenlenir. Süpha; pirinç, şeker, et, çekirdeksiz üzüm, nohut, yağ gibi malzemelerle
hazırlanır. Yemekte; kuzu içi, Üzlemeli pilav, Etli pilav, tatlı olarak da zerde ikram
edilir. Süpha yemeğine istisnasız herkes davet edilir. Oturan gruplar yine gruplar
halinde çağrılır. Yemek verme işi devam ederken damadı traş edecek olan berber gelip boş bir
odada damadı traş eder. Küvre ve damat berbere ve çırağına bahşiş verirler. Akşam vakti yaklaştığında damada da bu yemeklerden verilir. Daha sonra
“damat” ve arkadaşları ”süpha” verilen evden ayrılırlar. Yürüyerek dar
sokaklardan geçip “gelinin” bulunduğu kendi evine gelirler. Damat gerdeğe
girmeden önce hoca dualar okur ve damat evin kapısından içeri girer. Evin
avlusunda baba ve annesinin ellerini öperek zifaf odasına girer. Güvegi Hamamı Damat, evliliğin sabahı erken saatlerde akraba ve arkadaşları tarafından
hamama götürülür. Damat, daha önceden hamamcı haberdar edildiğinden oturması
için zeytin dalları ile süslenmiş olan tahta oturtulur. Hamama davet edilen misafirler yıkanıp çıktıktan sonra damat da yıkanarak
yine bu tahtta oturur. Kutlamaları kabul eder. Damadın arkadaşlarından biri “Hamam yimegini ben
yapıyam” diyerek hamama gelen misafirleri yemeğe davet eder. Yemeği yapan
kimsenin evinde toplanılır ve yörenin yemeklerinden olan mevsimine göre
patlıcanlı, domatesli, elmalı, yoğurtlu kebaplardan yapılır. Üstüne de tatlı
olarak yine kadayıf ikram edilir. Yemekten sonra arkadaşları, yakınları, damadı evine götürürler. Kendileri de
işlerinin başına dönerler. Yanı gün, “gelin” ise kocası başta olmak üzere
kayınbabasına, kaynanasına, kaynına, görümüne çeşitli hediyeler verir. Buna
çeyiz günü denir. Duvak Günü Evliliğin ikinci günü duvak günüdür. O gün gelinin yakınları, tanıdıkları
gelin evine gelirler. Damat ise duvak yemeğinin hazırlanması için bir koç
aldırır. Yemekler hazırlanır, gelin ise gelinliğini giyinip yüzünü gelin duvağı
ile kapatıp gelip misafirlerin yanına oturur. Oğlan evinden 8-10 yaşlarında bir erkek çocuk gelinin duvağını kaçırır ve
duvağı damada götürerek damattan bahşiş alır. Kadınlar bu duvak kaçırma anında
yine zılgıt çalarak bunu kutlarlar. Duvak kaçırma sabahleyin yapılır. Duvak gününe gelenler çeşitli hediyeler
verirler. Bu hediye verenler genelde çok yakın akraba olanlardır. Duvak akşama
kadar devam eder. Yemekler yenir. Duvak gününe gelinin annesinden başka bütün
akrabalar katılırlar. Duvak gününün akşamı ise gelinin annesi, kızını ve damadını “akşam yemeği”ne
çağırır. Damat kaynanasının elini öptüğünde ona çeşitli hediyeler verir. Gelin Hamamı Evliliğin onbeşinci günü (Cumartesi veya Perşembe) bütün dost ve akrabalar
hamama davet edilir. Gelin, baba evinden çeyiz olarak getirdiği hamam
takımlarını bir bohça içerisinde getirir. Bu bohçayı getiren natır ve gelini
yıkayan, bohçasını açan kaymelere hamamdan sonra bol bahşiş verilir. Genellikle Yıldız Hamamı’na gidilir (bu hamam şimdi yoktur). İnanışa göre
Yıldız Hamamı’na giden gelin kocasına parlak, alımlı, yıldız gibi görünür veya
Cincıklı Hamam’a gidilir ki gelin kocasına cincık gibi görünsün. Hamam o gün
ücretli müşteri almaz, bütün masrafları oğlan evi karşılar. Hamamda bulunan bir tahtın üstüne halılar, minderler serilir. Onların üstüne
el işlemeli beyaz örtüler yayılır. Hamama davet edilen bütün misafirlere damat
tarafından yaptırılan kebaplar ve tatlılar ikram edilir. Ayrıca “damat evi”
tarafından evde hedik hazırlanarak hamama getirilir. Gelin ise güvegi hamamında olduğu gibi misafirlerden sonra yıkanıp kendisi
için hazırlanan yerde oturur. Zeytin dalları ile süslenmiş olan tahttaki mumlar
yakılır. Gelini kutlayan misafirler hamamdan ayrılırlar.
|