Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü
Meyan Şerbeti (Biyan Balı) ve Şanlıurfa Folklorundaki Yeri Şanlıurfa’da
halkın “biyan balı” dediği şerbet, meyankökünden yapılan bir içecektir. Hekimlik
ve eczacılıkta yeri olan bir bitkinin kök ve rizomlarının tokmakla ezilip suda
bekletilmesiyle elde edilmekte olup, Şanlıurfa’da sıcak yaz günlerinde
yüzyıllardan beri aranılan, çok lezzetli, ucuz ve ideal bir serinletici
içecektir. Günümüzde ise yerini gazoz ve kolalı içeceklere bırakmış gibi
görünüyorsa da “Biyan balı”nın kadrini bilenlerin bundan vazgeçmesi mümkün
değildir. Meyankökü ve özü eski çağlardan günümüze kadar birçok hastalıkta ilaç olarak
da kullanılmış olup, tabiatın insanlara sunduğu “her derde deva” olarak kabul
edilmiş bir bitkidir. Sıcak günlerde çarşılarımızda satılan meyan şerbeti ise kolalı içeceklere
göre sağlığa çok daha yararlıdır. Temiz bir şekilde hazırlandığı ve sunulduğu
takdirde, yerli malı bir içecek olarak yıllarca tüketilmeye devam edecektir.
Zaten titiz ve meraklı şerbetçilerin yaptığı iyi şerbetler daima aranan ve
tüketilen şerbetlerdir. Bir zamanlar eczacı bir hemşehrimiz olan Fuat Mirkelam’ın bu işi ele alıp, el
değmeden tamamen makinalarla “miyanko” adıyla üretmeyi düşündüğünü ama sonradan
İstanbul’a yerleştiğinden bu girişimi gerçekleştiremediğini Dr. İhsan Barlas bir
yazısında nakletmiştir. Meyankökü bitkisinin, kullanılan kökü dışında kalan dal ve yaprakları çeşitli
yerlerde yakacak olarak da kullanılır. Meyankökü Bitkisinin Yetiştiği Yerler Meyan bitkisi, Dünya’nın pek çok yerinde kendiliğinden yetişen çok yıllık
otsu bir bitkidir. Ülkemizde; Trakya, Marmara bölgesi ve Karadeniz sahilleri
hariç tüm Anadolu’da özellikle akarsu kenarlarında yetişir. Çoğunlukla; Muş,
Bingöl, Kars, Siirt, Diyarbakır, Urfa, Antakya ile Ege Bölgesinde ve
Çukurova’da; bölgemizde ise yaygın olarak Birecik’te ve Fırat Nehri kenarlarında
bolca yetişmektedir. Bölgemizde yetişenlerin üstün kalitede olduğu
bilinmektedir. Bitkinin Özellikleri Bitkiler aleminin Leguminosac familyasında Glycyrrhiza glabra ismiyle yer
alan bu bitkinin esas kullanılan kısımları üç senelik kuru kök ve rizomlarıdır.
Meyankökü bitkisi 90-120 cm boyunda, gövdesi yukarıya doğru veya yataydır.
Bileşik yapraklıdır. Salkım şeklinde çiçekleri ise genellikle mavimsi veya koyu
leylak renginde olup haziran ve temmuz aylarında açarlar. Kökleri 0,5-2,5 cm
çapında ve 15-50 cm uzunluğunda silindir çubuklar halindedir. Tadı önce tatlı,
sonra acımsıdır. Kabuklu olanları esmer renkte, kabuğu soyulmuş olanlar ise sarı
renktedir. Meyankökünde nişasta, şeker, zamk, reçine, flavon türevleri ve glisirizin
bulunur. Glisirizin, glukozit yapısında bir madde olup meyankökünün etkili
maddesidir. Tadı şekerden elli kat tatlıdır. Köklerdeki oranı %5-13 arasında
değişir. Meyan Balı Meyankökü bitkisinin köklerinin kaynar suda işlenip meyanlı suyun
yoğunlaştırılmasıyla elde edilen özüttür. Piyasada toz, silindir çubuk ya da
dört köşe parçalar halinde bulunur. Parlak siyah renkli, özgül tatlı bir
kütledir. Suda kolaylıkla erir. Bileşimi meyanköküyle aynıdır, ama glisirizin
oranı daha yüksektir (%20). Göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici, mukozaları
koruyucu ve yara iyileştirici etkisi vardır. Bu nedenle bazı pastillerin
bileşimine girer. Mide hastalıklarında da kullanılır. Sanayide Kullanımı Meyankökü bitkisinin kök ve rizomlarından eriyen maddelerin kısmen veya
bütünüyle alınmasıyla elde edilen meyan özü, sanayi alanında kolalı meşrubat
imalatında kişnişle karıştırılıp katkı maddesi olarak; bira üretiminde ise köpük
oluşturucu olarak kullanılmaktadır. Ayrıca doğal boyamacılıkta ve tahin helvası
üretiminde yeralmaktadır. Sigara üretiminde ise belli oranlarda tütüne
karıştırılarak nikotinin etkisini azaltıcı olarak da kullanılmaktadır. Pazarı ve İhracatı Meyankökü Türkiye’nin önemli ihraç ürünlerinden biridir. Dünya ticaret
alanında geniş yeri vardır. Özellikle Amerika, Avrupa ve Japonya gibi ülkeler,
meyankökünün pazarıdır. Ülkemizde yetişen meyankökünün az bir kısmı
tüketilmekte, geri kalanı ise ihraç edilmektedir. Eskiden kök üretimi Ege
bölgesinde yapılırdı, ticaret merkezi ise İzmir idi. Günümüzde daha çok
Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde toplanmaktadır. Gaziantep, Muş, Siirt ve İzmir’de kurulmuş fabrikalarda meyankökü, çeşitli
sanayi kollarında kullanılmak üzere işlenmekte, ayrıca birçok ülkeye ihracatı
yapılmaktadır. Şanlıurfa’da da bir yatırım sektörü olarak düşünülebilir. Tıbbi Özellik ve Faydaları Meyankökü, özü ve şerbeti çok eski yıllardan beri gerek halk, gerekse
hekimler tarafından çeşitli hastalıklarda kullanılmıştır. Bu içeceğin içinde %10 kadar bitkisel tabii şekerin yanısıra, balgam ve idrar
söktüren Benzoatlı maddeler yer almakta olup, ayrıca tükürük çoğaltıcı ve
terlemeyi kolaylaştırıcı, reçine ile köpüren ve renk veren maddeler de
bulunmaktadır. Böbrek rahatsızlıklarının giderilmesinde idrar söktürücü olup, böbrek ve
idrar yollarındaki taşları düşürdüğü bilinmektedir. Her türlü öksürük ile bronşların temizlenmesinde, göğüs yumuşatıcı ve balgam
söktürücü olarak sabah akşam ağıza nohut büyüklüğünde meyan balı alınarak
emilir. Nefes darlığına iyi gelir ve aynı zamanda sesi güzelleştirir. Mide ile oniki parmak bağırsağındaki ülsere, gastrite ve sinir zaafiyetine
iyi geldiği görülmüştür. Susuzluğu giderir, iştah açar, vücuda serinlik ve zindelik verir. Hazmı kolaylaştırır, bağırsaklara rahatlık verir ve kabızlığı giderir. İlaç sanayinde ise, tabletlerin hazırlanmasında kullanılmaktadır. Şanlıurfa’da Şerbetçilik Meyankökünden yapılan Şerbet satıcılığı Urfa’da bir meslek dalı olmuştur.
Birçok şerbetçi bu mesleği çocuklarına da öğretir ve ailece bu mesleği icra
ederler. Şerbetçilerimiz sıcak yaz günlerinde genelde tarihi çarşılarımızın
bulunduğu mekânlarda (Sarayönü ile Balıklıgöl arasında kalan bölgede) dolaşıp
halk tarafından çok ilgi duyulan bu güzel içeceği sırtlarında taşıyarak
satarlar. Meyan şerbetine Şanlıurfa’da “Biyan balı” da denmektedir. Bölgemizde;
Gaziantep, Diyarbakır ve Mardin’de de içecek olarak kullanılmaktadır. Meyan Şerbeti (Biyan Balı)’nin Yapılışı Meyankökü topraktan söküldükten sonra üstündeki toprak, çamur gibi tabii
kirler temizlenerek ortalama 20 cm uzunluğunda kesilerek güneşte veya sıcak bir
yerde kurutularak saklanır. Bu köklerin tatlı ve güzel bir kokusu vardır. Daha
sonra bu çubuklar tokmakla dövülüp elyaflar haline getirilir. Sonra “teşt”e (bir
tür büyük leğen) konur, üstüne bir miktar su serpilir. Elyaf bu az miktardaki su
ile birlikte elle karıştırılır, 1 kg elyafın içine 1 çay kaşığı karbonat olacak
şekilde yeteri kadar karbonat eklenir ve hamur gibi yoğurulur. Elyaf, serpilen
suyu çekince tekrar su verilerek karıştırılmaya devam edilir. Bu işlem birkaç
kez tekrarlanır. Daha sonra kitle yeterli oranda ıslanınca tahtadan yapılmış bir
teknenin içine konulur. Birkaç saat sonra teknenin ön tarafındaki delikten,
ıslak olan meyankökü elyafından şerbet süzülmeye başlar. “Teşt”te birikmeye
başlayan şerbet özüne belli bir oranda su katılır. Teşt içindeki şerbet, tasla
bir müddet karıştırılır. Bu arada köpükler oluşur ve bu köpükler tas ile
alınarak teknedeki meyankökü elyafının üzerine dökülür. Köpükler, elyafın
özündeki maddenin daha iyi çözülmesiyle şerbetin berrak ve lezzetli olmasını
sağlar. Teştte biriken koyu kıvamdaki şerbet güğüme konulur, belli bir oranda su
ilave edilip karıştırılır ve buz parçaları da konularak satışa çıkarılır. Usta
şerbetçiler buz parçalarını, krom sacdan yapılmış ince uzun ve ağzı kapalı bir
termosa koyarak güğümün içine bırakır. Bu şekildeki soğutmada eriyen buzun
suları şerbete karışmaz. Çok eskiden buz yapan makinalar olmadığından kışın “karlıklar”da biriktirilen
karlardan konulurmuş. Kentin güney batısında yeralan dağlardaki mağaraların
zeminlerine oyulmuş, ağız çapları 6-10 m, taban çapları 4-6 m, derinlikleri 8-15
m arasında değişen “karlıklar”ın içi kışın kar doldurulup üzeri samanla
kapatıldıktan sonra yazın bir tarafı temizlenerek açılır ve testereyle kesilen
karlar şehire getirilip kalıp halinde satılırmış. Karacadağ’dan getirilen kar
kalıplarından da istifade edilirmiş. Anlatıldığına göre, herşey gibi eski şerbetlerin de lezzeti bir başkaymış.
Şerbetin Satışı ve Güğümler Şerbetin satılacağı güğümler çeşitli büyüklüklerdedir. Bunlar 30-40 litre
arasında değişen büyüklüktedir. Sarı pirinç veya bakırdan yapılan bu güğümler
temiz ve kalaylıdır. İşlemeli ve gösterişli güğümlerin yanısıra, galvanizli
sacdan yapılmış sade olanları da bulunmaktadır. 50-60 yıl öncesinde tuluklarda
da şerbet satılırmış. Büyük güğümlerle ve içine bolca buz atılmış vaziyette sırtında şerbetini
dolaştıran şerbetçi, geldiğini belli etmek için tunçtan yapılmış üç-dört adet
çıngırağı veya elinde taşıdığı küçük tunç tabakları birbirine ritimli vurarak
dolaşır. Bu dolaşma esnasında yüksek bir sesle; “Geldim, Bırdayam...
Biyanbalıcı”, “Böbrek Doktorı”, “Her derde Deva Beğım” diyerek, çarşı esnafına
ve çarşıda gezenlere sesini duyurur. Güzel sesli bazı şerbetçiler ise esprili
sözlerle satışını sürdürür. Bazı şerbetçiler imalat yaptıkları dükkânlarında
satış yaparlar. Şerbet Satışında Bazı Kurallar Şerbetçi, şerbet satarken bazı kurallar uygular. Bunların başlıcaları
şöyledir: Dükkân sahiplerine veya dükkândaki misafirlere şerbet verdiği zaman
genellikle hemen parasını almaz. Bununla ilgili olarak, dükkânın kepenk veya
darabasının yan tarafındaki tahtaya verdiği şerbet sayısını belirten bir
çizgiyle işaret koyar. Bu satışların toplamını haftadan haftaya veya aydan aya
alır. Hesap görüldükten sonra bu çizgiler hemen silinir. Mırracılar da aynı
işlemi yaptıkları için çizgi yerleri ve nüansları ayrıdır. Başka bir kural ise, müşterisi olan bir dükkâncıya yolda rastlayan şerbetçi
bu müşterisine şerbet verdiği zaman bu satıştan para almaz ve o kişinin hesabına
daha sonra ekler. Bazı şerbetçiler fakir kimselerden para almazlar. Yine bazı şerbetçilerimiz
çarşı-pazarda gördüğü garibanlara, alış veriş için dolaşan yabancılara şerbet
ikram ederler. Bu kişiler, “Biz istemedik” derlerse de şerbetçi, “Benden” deyip
ikramında ısrar eder ve yabancılar bundan çok memnun olurlar. Ramazan Sofralarında Sıcak yaz aylarındaki Ramazanlarda iftar sofrasında Biyan Balı bulundurmak
Urfa’da vazgeçilmez bir tutkudur. Öğlenden sonra şerbetçilerde oluşan kuyruklar
iftar saatine kadar devam eder. Poşet içindeki şerbetini eline alan Urfalı,
büyük bir keyifle yorgunluğu biraz azalmış bir şekilde evinin yolunu tutar. Urfa dışındaki bazı hemşehrilerimiz de Urfa’daki yakınlarına şerbet sipariş
ederek gurbette bu içecekle hasret giderirler. Şerbetin Sebil Edilmesi Bazı hayırsever kimseler çarşıda gezen bir şerbetçi ile anlaşarak güğümündeki
şerbetini ücretsiz olarak halka dağıtmasını ister ve şerbetçiye bunun ücretini
öder. Şerbetçi de bu işi yaparken “sebil, sebil” diye bağırarak yoldan geçenlere
ve o anda etrafında bulunanlara şerbeti bitinceye kadar dağıtmaya devam eder.
Ayrıca Cuma günleri namaz bitiminde cami önlerinde ve mezarlıkta cenaze
defnedildikten sonra şerbet sebil edenler olur. Bu güzel gelenek Urfa’da halen
devam etmektedir. Şanlıurfa’da Sebiller Şanlıurfa mimari eserlerinde yer alan sebiller, bazı hayırsever kimselerin
ruhuna dua okunması için yaptırdığı tesislerdir. Bu sebillerde şerbet dağıtan ve
sebilci denilen görevliler vardır. Bazı sebillerin içlerinde sebili yaptıranın
mezarı da bulunmaktadır. Şeyh Ebubekir Sebili Ulu Camii’nin doğu avlu kapısının çıkışında yer alan ve halk arasında “Şıh
Bekir Ziyareti” olarak bilinen türbe, içerisinde mezar bulunan sebillerin
Urfa’daki tek örneğidir. H. 973 (m.1565) tarihli Sekkakizâde Hoca Şakir b. Hoca
Halil Efendi Vakfiyesi’nde; “....Şeyh Ebubekir sebildarına yevmiye üç akça tayin
eyledim ve sebil-i merkumda vaz’olunan yedi adet maşrabalar üç ayda bir
kalaylanıp zayi oldukta yerine evkaf-ı mezbure gallatından maşraba konula...”
cümleleri, halk arasında ziyaret olarak bilinen bu yapının aslında sebil
olduğunu ve 1565 yılında mevcut bulunduğunu kesin olarak vurgulamaktadır.
Sebilin inşa tarihinin bu tarihten daha eskiye dayandığı düşünülebilir. Yaz aylarında Ulu Camii’ne gidip gelen cemaate ve yoldan geçen halka Şeyh
Ebubekir’in hayrına şerbet dağıtma işi zamanla terkedildiğinden burasının bir
sebil olduğu unutulmuş ve içeride yatan zata dayanarak bu yapı halk arasında
ziyaret olarak anılagelmiştir. Tek kubbe ile örtülü bu yapının ortasında Şeyh Ebubekir’in sandukası
bulunmaktadır. Üç taraftan başka yapılarla çevrili sebilin güney cephesi açık
olup, burada şerbet dağıtılan kemerli ve demir kafesli bir pencere ve sağında da
kapı bulunmaktadır. Firuz Bey Sebili Ak Camii (Nimetullah Camii) minaresinin kuzeyine bitişik olarak yapılmış olan
hücrenin içerisinde bulunan yazılı kitabede, burasının malını hayır işlerine su
gibi sebil eden ve Urfa ayanının övdüğü bir zat olan Firuz Bey tarafından çeşme
olarak yaptırıldığı yazılıdır. Aslında burasının bir sebil olduğu ve camiye
gelen cemaate hücrenin batısı ile kuzeyinde yer alan pencerelerden şerbet
dağıtıldığı anlaşılmaktadır. Sebilin batı tarafta bulunan ve sokağa bakan penceresi üzerindeki kitabede
camiin Firuz Bey tarafından tamir ettirildiği yazılmış ve ebcet hesabı ile 1174
(1760) tarihi düşürülmüştür. Ünlü Şerbetçilerimiz Şanlıurfa’da yaşayanların gördüğü en eski şerbetçi Şerbetçi Bozan’dır. 20 yıl
önce vefat etmiştir. Onun oğlu Mehmet de bu işi uzun yıllar devam ettirmiştir.
Haşimiye Meydanında şerbet satan Cuma Bülbül de eski şerbetçilerimizdendir. 5
yıl önce vefat etmiştir. Kardeşi Mustafa, halen bu mesleği sürdürmektedir. Halil Alican (Lastikli Halil) Usta şerbetçilerimizdendir. Halen bu işine,
Kınacı Pazarı girişinde devam etmektedir. 75 yaşlarındadır. Abdullah Culha ise Vezir Hamamı arkasındaki imalathânesinde halen işine devam
etmektedir. Halil Ökkaş, 45 yıldan beri bu mesleği yapmakta olup halen Haşimiye
Meydanında şerbet satışını sürdürmektedir. Kardeşi Ahmet ve Ali de bu mesleği
icra edenlerdendir. Ayrıca genç kuşaktan da bu mesleği yapan şerbetçiler de bulunmaktadır.
|