Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü
Şanlıurfa Halk Kültüründe Avcılık ve Keklik Tabiatın canlı
varlıklarından hayvanlar yaşadıkları ortamda birer güzellik takılarıdır.
Hayvanlar âlemi olmadan duygular zenginliğini kaybeder. Tabiatın güzellikleri
içerisinde kuşların, çiçeklerin ve güzelim hayvanların insana vereceği o güzel
doyum ve duygular çoğu kez vazgeçilmez tutkulara dönüşür. Avcılık, insanoğlunun var oluşundan beri yapılmaktadır. Önceleri beslenme
ihtiyaçlarını gidermek için bu işi yapan insanlar daha sonra bazı yabani
hayvanları evcilleştirerek ve toprağı işleyerek beslenme ihtiyaçlarını
karşılamaya başladılar. Daha sonraları avcılık, avlanmanın dışında bir spor ve
bir merak konusu içinde tezahür etti. Avcılara göre, sefahatın en ehveni ve
güzeli avcılıktır. Avcılık çok arkadaş canlısı olmayı gerektirir. Birçok
meslekte olduğu gibi bu işte de ustalık-çıraklık söz konusudur. Eski Türkler’de avcılık bir spor ve bir nevi savaş tekniğini geliştirme
işlemi idi. At üzerinde, yaya, köpek ve alıcı kuşlarla (şahin), ok, kılıç ve
mızrak kullanılarak yapılırdı. Zamanın gelişen tekniğine uygun olarak avlanmada
kullanılan aletler şöyle bir tarihi gelişme göstermiştir. Önceleri taş, sopa,
taştan yapılan balta, kama; sonraları ok, kılıç, mızrak, hançer, elek, olta, ağ,
tuzak ve sapan kullanılmıştır. Genelde her av hayvanı için ayrı bir avlanma
tekniği ve yöntemi vardır. Barut, tüfek ve diğer ateşli silahların bulunmasından sonra avlanma
kolaylaşmıştır. Bunun yanında kuluçka ve yavrulama zamanı hesaplanmadan yapılan
avlanmalar bazı av hayvanı neslinin tükenmesine neden olmuştur. Sorumsuz
avcıların yapmış olduğu avlanmalar, memleketimizin cennet kadar güzel tabiatına
zarar vermektedir. Son yıllarda çıkarılan avlanma yasaları ile alınan tedbirler
kısmen de olsa bu sorumsuz avlanmanın önüne geçme çabalarını arttırmıştır. Şanlıurfa’da Avcılık ve Yöredeki Av Hayvanları Şanlıurfa’da eskiden en çok keklik (Kınalı Keklik, Kum Kekliği), bıldırcın,
turaç, göl ördekleri, toy (bed), çöl tavuğu, bağırtlak, kıkırlık (kıtık), toygar
(beraşe), kız kuşu (patez), üveyik, karabatak, yeşilbaş, tavşan, ceylan avı
yapılmaktayken günümüzde bu hayvanlar yok denecek kadar azalmıştır. Bıldırcın ekinlerin içinde olur. Mayıs bıldırcınına yeşil ekinlerin içinde,
eylül bıldırcınına ise pamukta, kendirde ve küncüde rastlanır. Avcıların
söylediklerine göre bıldırcın dünyanın en lezzetli etidir. Eskiden ceylana en çok Ceylanpınar Ovası’nda ve ovanın etrafındaki dağlarda
rastlanırmış ve binlerce olurmuş. Bazı avcılar ceylanı araçla kovalayıp
vururlarmış. Temmuz ayında havalar çok sıcak olduğunda ise öğlen sıcağında
ceylan kaya gölgesine saklandığından avcılar sessizce yaklaşıp avlamaya
çalışırlarmış. Avlanmadaki bilinçsizlik sonucu son yıllarda Urfa Dağları’nda ve Urfa
Ovaları’nda karagözlü ceylanları görmek mümkün değildir. Bir kısım ceylanın da
göç etmiş olabileceği söyleniyor. Son yıllarda Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği ile Şanlıurfa Atatürk
Ormanı’ndaki üretme istasyonlarında Urfa Ceylan’ı üretilmektedir. Şanlıurfa’da Avlanma Bölgeleri Şehrin hemen batısında yer alan Kırkmağara bölgesi, Direkli tepeleri, Harran
ovasının doğusunda yer alan Tektek Dağları, Tektek Dağlarının kuzey batısında
yer alan Susuz Dağları, İl merkezinin hemen kuzeydoğusunda bulunan Germüş
Dağları. Urfa Suruç arasındaki Şebeke dağları ve Cudi Dağları, Bozova
civarındaki dağlar, Direkli tepeleri, Viranşehir Curcup Deresi (Duali) ve
etrafındaki dağlar, Siverek civarındaki Karacadağ ile Fırat Vadisi avlanma
bölgeleridir. Şanlıurfa’da Avlanma Çeşitleri 1. Tazı ile avlanma: Bu avlanma sadece tazı ile yapıldığından “Tazı
avcılığı” adıyla anılır. Tüfek kullanılmadan yapılan bu avlanma metodu daha çok
tavşan avcılığında uygulanır. 2. Tüfekle avlanma: Bu avlanmada hem tavşan hem de keklik avcılığı
yapılır. Ayrıca kekliğin düşmanı olan tilki de zararsız hale getirilmek üzere
avlanır. 3. Keklik ve tuzak kullanılarak yapılan avlanma: Bu metodla sadece
keklik avcılığı yapılır. Bunlardan başka Urfa’da; keklik, bıldırcın, turaç ve sülün gibi kuşların
tüfekle avcılığına “Uçar avcılığı” denilmektedir. Avcıların Kullandıkları Malzemeler Avcıların saçma atan tüfeklerinin yanısıra “Raht” denilen fişeklikleri
vardır. Fişekliğin üstünde ise beline avını astığı (keklik ve bıldırcının
asıldığı) ipler veya meşinden yapılmış “susik” denen halkalar bulunur. Vurulan
keklik ve bıldırcınlar bu halkalara asılır. Tuzak ile Keklik yakalayan avcılar, eskiden at kılından yapılmış 100-200 göz
küçük kementler kullanırlarmış. Bugün ise bu kementler naylondan ince sicimlerle
yapılmaktadır. Keklik avcısının yanında tuzak için götürülen kekliğin konulduğu kafes ile
tuzağa yakalanan kekliğin konduğu 40x50 cm. ebadında birde bez torba bulunur.
Tuzak kementleri bu işi bilen ustalarca yapılmaktadır. Araştırmalarımızda ise
Bozova ilçesinin Köseşahin Köyü’nde Bozan Usta’nın bu işi en güzel şekilde
yaptığını Yaylaklı keklik avcısı Seydi Çoban’dan öğrendik. Şanlıurfa Halk Kültüründe Keklik Avı Keklik Hakkında Genel Bilgiler Keklik; sülüngillerden olup orta büyüklükte, kalın gövdeli, boz tüylü, kısa
kuyruklu, yerde yaşayan bir av kuşudur. Latince adı “Perdix”dir. Keklik genel olarak Güney Avrupa, Akdeniz çevresi, Anadolu, Ortadoğu
ülkeleri, Hazar Denizi ve çevresi, Keşmir, Pamir, Himalayalar, Çin, Moğolistan
ve Tibet’te yaşar. Ülkemizde ise özellikle Fırat ve Dicle yöresinde, Güney Toroslar’da ve
Güneybatı Anadolu’da çok bulunur. Ülkemizde; Boz Keklik, Kırmızı Keklik (taş kekliği), Kınalı Keklik (Dağ
kekliği), Çil Keklik, Beyaz Keklik, Kum Kekliği, Şam Kekliği gibi türleri
bulunmaktadır. Kekliğin gövdesi esmer ve kızıl, yanakları ve gerdanı pas rengindedir.
Alnındaki siyah bant gözlerinden geçerek yanaklardan aşağıya inip gerdanlık
biçiminde sonuçlanır. Bazılarının göğüs kısmında at nalı şeklinde kahverengi bir
leke bulunur. Gaga ve ayaklar gri veya kırmızıdır. Parmakları çıplaktır.
Ayağında mahmuz yoktur, fakat bazı türlerinin erkeklerinde yuvarlak bir kabartı
bulunur. En tanınmış türü olan Dağ Kekliği adı da verilen Kınalı Keklik’in sırtı gri
kahverengi, gerdanı beyaz, gerdan çevresi siyah ve şeritli alın çizgisi, gaga
ile göz arası siyah, gaga ve ayakları kırmızıdır. Aynı kuluçkadan çıkan ve bir
arada yaşayan keklik topluluğuna keklik sürüsü veya “zürbe” denilir. Bunlar
gezgin sürüler halinde dolaşırlar. Keklik yavrusuna genellikle keklik palazı
denilir. Urfa’da ise “Ferik” veya “Enik” denilmektedir. Şanlıurfa’da Keklik Tutkusu Keklik, Şanlıurfa’da en sevilen kuşlardan birisidir. Ötücü bir kuş olup aynı
zamanda bir av kuşudur. Bir inanışa göre, ava çıkıldığında, avcının önüne önce
keklik çıkarsa av uğurlu, kazasız-belasız ve bereketli geçer. Geçmiş yıllarda keklik Urfa’da bolca görülebilen bir kuştu. Avcıların
yemeklerinin başında keklik eti gelirdi. Ancak son yıllarda aşırı avlanma
yüzünden sayıları gittikçe azalmaktadır. Avcılardan edindiğimiz bilgilere göre gerek avcılık ve bilhassa keklik
avcılığı bu işle uğraşan insanları diğer birçok zararlı alışkanlıklardan
(alkolden, kumardan v.b.) alıkoyarmış. Canlı olarak yakalanan keklikler ise meraklılarca kafeste beslenir. Bu
besleme işi bilhassa kırsal kesimde başka bir uğraşı olmayan insanlarda can
sıkıntısını gidermektedir. Besleyen ile keklik arasında bir arkadaş yakınlığı
doğmaktadır. Şanlıurfa’da Kekliğin Bulunduğu Yerler Şanlıurfa’da avlanma bölgelerinin çoğunda kekliğe rastlanır. Keklik, çok iyi işiten, çok hızlı koşan ve uçarken kanatlarının çıkardığı
sesten dolayı gürültü bırakan bir kuştur. Urfa’nın avlanma yapılan çeşitli
dağlarında çayır ve süpürge otları arasında, çıplak taşlık ve kayalık yerlerde
yaşar. Üreme mevsimi dışında birçok keklik ailesi sürüler halinde bir arada bulunur.
Yöremizdeki Dağ Kekliklerinin Özellikleri Gaga ve ayakları kırmızı, göğsünün alt kısmı ve karnı pas sarısı ile gri ve
boz kahverengidir. Kuyruk, kırmızı-kahverengi arası, kuyruk altındaki 3-5 tüy
kül rengindedir. Büyüklüğü 35 cm uzunluğunda olup, kanatları 17 cm civarındadır.
Gözünden başlayarak gerdan kısmını kaplayan beyaz bir mahyayı çevreleyen şeride
sahiptir. Keklik, daima iki eş (erkek-dişi birarada yaşar. Dişisi erkeğinden biraz daha
küçüktür. Şanlıurfa’da bulunan keklik diğer yörelere göre küçük ve açık tonlarda olup
“Bişri” ismi verilmektedir. Dişisine ise “Mari” denmektedir. Siverek yöresinde
ise kekliğe “Keví Gozel” denilmektedir. Yavrulama ve Yaşantıları Keklik, Nisan ayında 10-20 arasında yumurta yapar kuluçkaya yattığında 20
yavru bir kereden çıkabilir ve kuluçka dönemini 20-24 gün arasında bitirir.
Genelde yavrularının sırt kısımları pas kırmızımsı, göğüs ve karın kısmı
beyazımsı, erkekleri dişilerinden biraz daha büyük ve parlaktır. Sonraları
erkeklerinin ayak kısımlarında horozlarda olduğu gibi mahmuz oluşur. Dişilerinde
ise mahmuz yoktur. Üreme mevsimi dışında yaşantıları bir nevi köme (sürü) halinde olup, kömenin
başında kömeyi idare eden köme başı bulunur. Erkek keklikler, birbirlerinin
düşmanıdır, yani birbirlerini istemezler ve çekemezler. Kışı birlikte geçiren
keklikler, şubat ayı gelinci çift çift ayrılırlar. Bu eş seçme zamanları
kekliklerin en kavgacı oldukları zamandır. Keklikler tohum ve küçük meyvelerle beslenirler. Kışın filiz, tohum ve meyve,
yazın da böcek, kurtçuk, yeşil yaprak ve bitki artıkları yiyerek yaşarlar. Bir
de kışın ve baharda su kenarlarında “keklik otu” (ariganum vulgare) denilen bir
bitki ile beslenirler. Kafeste beslenen kekliklere ise kuş yemleri verilir. Kafeste beslenen Urfa Kekliği evcilleşmez. Kafesten çıktığında uçup gider.
Çok nadir olarak evcilleşenlere “Ademci” denir. Ömürleri 6-7 senedir. Genellikle sonbahar aylarında bir çeşit hastalığa
tutulanlar olduğunda bunlar besleyen kişinin geliştirdiği ilaçlarla tedavi
edilir. Tarlalara serpilen gübreler de yediklerinde ölümlerine sebep olmaktadır.
Şanlıurfa’da Keklik Avı Usülleri Ülkemizde avlanmalar av kanunlarıyla tesbit edilmiş olup av mevsimi Ağustos
başı, Mart sonudur. Şanlıurfa’da avcılığın en büyük kaidesi zamanında
avlanmaktır. Keklik her mevsim dağlarda görülür ama avlanma belirli mevsimlerde yapılır.
Genellikle sonbaharda Eylül’de başlayıp Ekim, Kasım ve Aralık ayının sonuna
kadar devam eder. Bu aylarda yavru keklikler büyümüş olur, uçmaya başlarlar.
Avlanmada kekliğin yaşını doldurmuş olanları makbul sayılır. Keklik iyi saklandığı için avda köpek de kullanılır. Özellikle “puanter” ve
“setter” cinsi köpekler keklik avları için yetiştirilir. Urfa’da ise “Seğel” ve
“Tazı” denilen bir köpekle ava gidilir. Urfa’da genelde Cumartesi günü akşam ava gidilir. Uzak mesafeli yerlere
jiple, yakın mesafeli yerlere yaya olarak gidilir. Sonbaharda mevsim güzel ise
gece dağda yatılır. Sabah erkenden keklik avı başlar. Keklik, sürü halinde dağda gezer. Avcı her sıkıştırdığında kalkar ve uçar.
Çok uzaklara uçmadan konarlar. Bu kovalamaca 1-2 km. sürer. Üçüncü defasında
keklik sürüsü kalkmaz, saklanır. Buna “pustu” denir. Sonra hızlı bir şekilde
küme halinde kalkar. İnsanı korkutan bir gürültü çıkarırlar. “Uçar Avcıları”
keklik havada iken vurmaya çalışırlar. Keklik, ülkemizde genellikle “sürek” ve “arama” denen usullerle avlanır. Sürek avında, avcılar toplu hareket eder; keklik sürülerini çevirir; bir
noktada toplar ve bir ateş çemberine alarak avlarlar. Arama’da ise, keklik sürüsü sindirilir; muhtar adı verilen ekip başı, bir
kekliği vurarak sürüyü çevreye dağıtır, sonra ava girişilir. Sürü dağılınca tek
tek sinen keklikler köpeklerin fermanları ile belirir ve teker teker avlanır.
Keklik sıkıştırılınca dikine kalktığı için buna “kandilleme” denir. Vurulması
çok çor değildir. Keklik avlarında yazın 7-8, kışın 5-6 numara saçma kullanılır.
Vurulmuş keklik temizlenmeden önce 1-2 gün asılı olarak bekletilir. Daha
sonra pişirilmek üzere hazırlanır. Keklik eti çok lezzetli olup ızgarası ve
kavurması yapılır. Göğsünden çok iyi çiğköftelik et de elde edilir. Normal avlamanın dışında, keklik, ilkel ve avcılığa uymayan usuller olan;
“güme usulü” “erkek keklikle avlama”, “tuzak kurma” gibi yöntemlerle de avlanır.
Bu üç yöntemin avcılık yasaları ile ilgisi yoktur. Güme denilen yöntem, su içmeye gelen kekliklere, su başlarında gizlenilerek
yakın mesafeden ateş edilerek yapılan avlanmadır. Keklikler suya sürüler halinde
giderler. Önce suyun 50-100 metre yakınlarına uçarlar, etrafı iyice kolaçan edip
bir tehlike olmadığına inandıkları zaman suya yaklaşırlar. Bir araya sıkışarak
ve tavuklar gibi gagalarını suya daldırıp sonra başlarını yukarıya kaldırarak
suyu içerler. Erkek keklikle avlama usulünde ise yetiştirilmiş ve kafese konulmuş bir erkek
keklik tuzak olarak kullanılır. Onun ötüşü ile erkek keklikler dövüşmeğe, dişi
keklikler ise sevişmeğe gelir. Bu sırada vurulur. Tuzak ile Keklik Avlama (Yakalama) Bu avlama (Canlı Yakalama) özellikle doğu ve güney bölgelerinde uygulanır. Bu
iş genellikle şafak vakti başlar ve saat 7-8 arası tamamlanmış olur. Mahalli
tabirle “gün közü” içinde yapılır. Kekliğin kafes içinde saklandığı yere ise
“köz” veya “kurak” denir. Günün ikinci avlanması ise öğleden sonra ikindide
yapılır. Tuzak kuran avcı, kafese konulmuş erkek kekliği kayaların arasında bir
yere sadece başı görünecek şekilde saklar dal veya taşlarla örter. Buna kekliğin
“köze konulması” denir. Közdeki keklik öttüğünde, bu bir meydan okuma ve bir aşk
olayıdır. Dişisiyle gezen erkek keklikler kavga ve dövüşmeye dişi keklikler ise
sevişmeye gelirler. Buna mahalli dilde “Hengeme” denilir. At kılından veya
naylon sicimden yapılmış 100-200 göz küçük kementler kafesin etrafına konulur ve
gelen keklikler gezinirken kendi ayakları ile bu kementlere yakalanır. Tuzak ne kadar fazla olursa avın yakalanması o derece kolaylaşır. Tuzağın
içine yem serpilmesi kekliği aldatma sayıldığından avcılar arasında hoş sayılmaz
ve uygulanmaz. Tuzağı kuranlar 20-25 metre öteye kayaların arkasına saklanarak
beklerler. Bu saklanma yerine “Evsim” denilir. Avcıların saatlerce kıpırdamadan
avı bekledikleri ve av mahallinde günlerce kaldıkları görülmüştür. Tuzakla
yakalanan keklik küçük bir torbaya konur. Birkaç gün bu torbada kalır sonra
kafese konulur. Bazı usta keklikler “Far Vermez” yani yakalandığını belli etmez. Gizlice
tuzaktan kurtulmaya çalışır. Bazı yabani keklikler ise çok usta olup közün
üzerine gelip kafeste öten kekliği yorarak sesten düşürür ve tuzağa düşmez.
Kafesteki bu tip kekliklere “Zeğel Keklik” denir. Yaban kekliğin kafese yaklaşmasıyla bazen kafesteki kekliğin başını çekerek
saklandığı görülür. Bu kekliklere de “Kaçkın Keklik” veya “Zeğel Keklik” denir.
Kekliğin kafeste başını çekmesi avcılar arasında hoş sayılmaz. Bu keklik makbul
olmayıp korkak sayılır. Bunlara “Ürkek Keklik” de denilir. İyi bir köz kekliği 6-7 yıl av yapabilir. Kekliğin iyisi dağa götürüldüğünde
dişisinin yanında ötebilendir. Bazen dişi kekliğin (Mari) erkeğinden ayrı olarak
bir kafeste köze konulduğu da görülür. Buradaki amaç erkek kekliğin ötmesini
sağlamaktır. Bazen dişi kekliklerle (Mari), Mart-Nisan aylarında tuzak kurulduğu görülür.
Bu genellikle çiftleşme aylarında olur. Dişi kekliklerle kurulan tuzakta
avlanılan keklikler genellikle erkek kekliklerdir. Bu ava “Dişi Atımı Avı” adı
verilir. Kekliğin yaşadığı dağlarda bir iki tilki oldu mu, kekliğin yavrularını ve
yumurtalarının toplar. Aycılar bu sebeple kekliğe zarar veren tilkiyi de
rastladıklarında vururlar. Keklik Pazarı ve Keklik Kafesleri: Canlı olarak yakalanan keklikler kuş pazarında, besleyenler arasında veya
kuşçu kahvesinde satılır. Erkek keklikler daha pahalıdır. İyi bir erkek av
kekliği (Köz Kekliği) ise daha da pahalıdır. Canlı olarak beslenecek keklikler özel olarak yapılmış kafeslerde beslenir.
Kafesler tek gözlü veya iki gözlüdür. Keklik kafesleri Bozova’nın Saf Köyü’nde Mahmude Nuro, Adıyaman’ın Şirizi
Köyünde Şeyho İvişoğlu ustalar tarafından yapılmaktadır. Ayrıca Gazbek Köyü’nde
ve Urfa’nın merkezinde bazı ustalar tarafından imal edilmektedir. Keklik kafeste beslendiğinde erkeği ayrı, dişisi ayrı kafeste olur. Kafesin
üzerine kafes örtüsü geçirilir. Bir yere götürüleceği zaman ise bohçaya
sarılarak götürülür. Şanlıurfa Halk Kültüründe Keklik Motifi Tabiatın canlı ve cansız güzel varlıkları Halk kültürümüzün çeşitli
ürünlerinde motif olarak kullanılmaktadır. Çeşitli bitkiler, hayvanlar, dağlar,
nehirler ve doğa olayları bunlar arasında sayılabilir. Bu motifler varlıkların
tanımlanması ve tarihe ışık tutması açısından birer kültür hazinesidirler. Diğer varlıklar gibi Keklik de Şanlıurfa halk kültürü ürünlerinde motif
olarak yerini almıştır. Birçok türküde, manide, şiirde, hikâyede, öyküde,
atasözünde, deyimde ve efsanede keklik bahsine rastlanmaktadır. Kekliğin bir özelliği de sekerek yürümesidir. Edebiyatımızda güzellerin
yürüyüşü kekliğe benzetilmiştir. Kekliğin kınalı ayakları ve kınalı gagaları hep
güzellik sembolü olarak anlatılmıştır. Şanlıurfa’da Yaşanmış Bir Keklik Avı Öyküsü
(Abdülkadir Algın’dan 1983 yılında derlenmiştir.) Takriben günümüzden 50 yıl önce Tektek Dağları’nda şöyle bir olay yaşanır:
“Meşhur avcılardan Urfalı Osman Bey’in öncülüğünde bir grup avcı Tekteklere
keklik avına giderler. Avcılığın gerektirdiği bütün hazırlıklar yapılır. Ve
avcılar “evsim” yerinde (Saklanma yeri), keklikleri ise kafesin içinde közde
bulunmaktadır. Usta ve tecrübeli keklikleri köz’de şakır şakır ötmeye
başlamıştır. Avcılar ise avlarını gözlemektedirler. Bir ara karşılarındaki tepeden gür sesli, keskin ötüşlü bir kekliğin sesi
işitilir. Bu keklik dağa taşa, bütün kekliklere meydan okumaktadır. Sanki
kendini tanıtmaya çalışmaktadır. Güneş henüz doğmak üzeredir. Bütün dağ taş bu
yabani kekliğin sesi ile inlemekte, sanki bütün tabiat onu dinlemektedir.
Avcıların kekliklerinin sanki “nutku kurumuş” Sus-pus olmuştur. Sesi
kesilmiştir. Gerçekten de kafesteki keklik korkudan ötmemekte ve kafesin içinde
saklanmaktadır. Avcıları bir telaş alır ve beklemeye koyulurlar.. Kekliklerinin öteceği
yoktur. Bunun üzerine avcılar başka bir yamaçta tekrar bir “köz” kurarlar. Aynı
olay tekrar başlarına gelir. Keklikleri tekrar susmuştur. Bu olaya sebebiyet
veren yine aynı kekliğin sesidir. Bu keklik kara ve mahmuzları büyük, parlak
tüylü, erkek bir kekliktir. Avcı Osman ve arkadaşları tarafından görülmüştür.
Bunun üzerine Tektek Dağları’nda artık keklik avcılığı yapamayacaklarını
anlarlar ve kekliklerinin korkaklık göstermesine kızarlar. Ava son verip
aldıkları bir kararla kekliklerini keserek yerler. Olay kendilerinde bir mahçubiyet ve bir eziklik duygusu yaratmıştır.
Kendilerine göre bu olay şanlarına zuldür. Toplanırlar ve atlarına binerek
Urfa’ya gelirler. Konu kısa zamanda avcılar içerisinde yayılır. Artık Osman Bey
ve arkadaşları usta ve cesur bir keklik bulma peşindedirler. Sonuçta, Suruç’ta Avcı Mahmut Efendi’nin çok yaman ve yiğit bir kekliğinin
varlığından haberdar olunur. Suruç’a giderler. Mahmut Efendi’yi bulurlar. Mahçup
bir şekilde Kara Keklik olayını anlatarak kendisinden yardım isterler. Mahmut
Efendi’nin kekliği çok kıymetlidir. O yörede nam salmıştır. Mahmut Bey, Osman Bey ve arkadaşlarına: “Bu keklik benim en kıymetli
varlığımdır. Ben onu çocuklarım gibi severim. Fakat buraya kadar gelmekle zahmet
buyurdunuz. Konu bütün keklik avcılarını ilgilendiren bir meseledir. Canınız sağ
olsun, kekliğim size fedadır. Onu alıp götürebilirsiniz.” der. O gece Osman Bey
ve arkadaşlarını bırakmaz, misafir eder. Kuzu keser, temiz yataklarda ağırlar,
gerekli izzet ve ikramı yapar. Osman Bey ve arkadaşlarını uğurlarken başka bir
emirlerinin olup olmadığını nezaketle sorar. Osman bey ve arkadaşları kekliği
alarak vedalaşıp Urfa’ya dönerler. Urfa’da tekrar ava gitme hazırlıkları yapılır ve Tektek Dağları’na giderler.
Bu defa yapacakları iş, sözkonusu olan “Kara Keklik”i avlamaktır. Dağda tuzaklar
kurulur. Mahmut Bey’in kekliği köz’e konulur. Kendileri de evsimlerine çekilerek
beklemeye koyulurlar. Mahmut Bey’in kekliği şakır şakır ötmeye başlar. Bu arada
yine o kara keklik olanca hırsı ile ötmeye başlamıştır. Kara keklik köz’e
yaklaşır. Mahmut Bey’in kekliği de ondan geri kalan değildir. O da kekliğe
meydan okumaktadır. Bu arada “Kara Keklik” hışımla köz’e saldırır ve bir
“hengeme” başlar. Avcılar olayı nefes almadan izlemektedirler. Köz’ün önü sanki
bir meydan savaşına dönmüştür. Kara keklik kartal gibi saldırmakta ve pençesini
savurmaktadır. Bu arada köz’den üç-beş taş da düşmüştür. Artık kafes, Osman Bey
ve arkadaşları tarafından da görülmektedir. Bu işin sonunun neye varacağı
merakla beklenmektedir. Heyecan alabildiğine had safhasına gelmiştir. Vuruşma
devam etmektedir. Bir ara kara keklik, olduğu yerde sessizce durur. Avcılar
merak içindedir. Acaba keklik neden durmuş ve ne düşünmektedir. Yoksa yakalanmış
da “Far” mı vermiyor? Birde ne görsünler, “Kara Keklik” tuzağa düşmüştür.
Avcılar saklandıkları yerlerden sevinçle fırlayarak bir zafer kazanmışçasına
tuzağa doğru koşarlar. Bu arada “Kara Keklik” yakalanmış ama belli etmemektedir.
Artık kendisi için kurtuluş yoktur. Osman Efendi “Kara Kekliği” tuzaktan çıkarır. Avucunda tutar. Arkadaşları
merak içinde izlemektedirler. Osman Efendi onu okşamak ister fakat “Kara Keklik”
çırpınmaktadır. Tuzağa düşürülme olayını hazmedememektedir. Osman Efendi Kara
Kekliği çantasına koyarak kapatır. Artık istenilen av gerçekleşmiştir.
Kendilerine göre artık avcılık gururlarını kurtarmışlardır. Urfa’ya dönme zamanı gelmiştir. Bu zaferin müjdesi Mahmut Bey’e de
verilecektir. Yola koyulurlar. Bir ara mola verilir. Avcılar, Kara Kekliği
tekrar görmek isterler. Osman Bey özenle çantasını açarak elini uzatır ve
kekliği avuçlar. Ancak hayretle donakalır. Bir de ne görsün, “Kara Keklik”
ölmüştür. Avcılar birbirlerinin yüzüne bakarlar ve hayretler içerisinde
yollarına devam ederler”... Halk Edebiyatı Ürünlerinde Keklik Motifi Âşık Ruhsatî, “Keklik gibi taştan taşa sekerek
Gerdan açıp gelişini sevdiğim.” diye sevgilisinin yürüyüşünü keklik sekişine benzeterek anlatır... Urfalı şair Ükkâş ÜLGEN ise, Urfa dağlarında kekliğin ötüşünü figana
benzetir. ...... Dağda keklik figanı
Gül kokar dört bir yanı,
Kara gözlü ceylanı
Sölerdi Urfalıyam! ...... Hoyrat ve manilerimizde Keklik, bahsi en çok geçen kuşlarımızdandır. Bı dağın ensesine
Uyandım yar sesine
Yarım keklik ben şahin
Düşmışem ensesine Kekligem avla beni
Gümışe kabla beni
Geceler yar koynunda
Gündız mıhavla beni Ah keklik aman keklik
Ötüşü yaman keklik
Kınalı parmaklara
Değer pembe eteklik Kekligem avla beni
Dağlara salma beni
Gece yanında uyut
Gündüzler bağla beni Deyimlerimizde ise; “Keklik gibi sekmek” çevik bir şekilde, zıplayarak yürüyenler için
kullanılır. “Keklik gibi düştü” kolay ikna edilen için kullanılır. “Çantada keklik” kolay elde edilme manasında kullanılır. “Kevi Gozel” (Siverek yöresinde yabani kekliğe verilen isim) aynı zamanda
deyimler olarakta kullanılmaktadır. Kendisinin sıyrılıp arkadaşını ele veren
kişiler için kullanılır. Atasözlerimizde; “Kekliği tuzağa düşüren sesidir” “Kekliği ele veren sesidir” “Kekliği keklikten tutarlar” “Karka, istemiş keklik kimin yeriye, eski yeriyışınıde şaşırmış” sözleri, keklik motifinin kullanıldığı güzel örneklerdendir. Türkülerimizde; “Makaram sarı bağlar” isimli Urfa türküsünde Asiye, sevdiğince kekliğe
benzetilmektedir. Makarada ipliğim (lo)
Asiye benim kekliğim
Hiç aklımdan çıkmıyor (lo)
Tenhalarda gezdiğim Arif Çelik ise, “Pala Remzi Türküsü’nde, keklik avı için ta Botan Çayı’na
kadar gittiğinden bahseder. Tüfenk aldım çıktım keklik avına
Ta Urfa’dan geldim Botan çayına
Aşiretler bir yiğidi metheder
Pala Remzi derler onun adına Urfa türküsü olmamakla beraber belkide keklik motifinin yer almasından dolayı
Urfa müzik meclislerinde çok okunan diğer iki türkü de ise keklik şu şekilde
yerini almıştır. Keklik gibi kanadımı süzmedim
Murat alıp doya doya gezmedim
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Alnıma yazılmış bu kara yaz
Kader böyle imiş ağlarım bazı
Gönül hey sebepsin. Keklik dağlarda çağıldar
Yavrum diye diye ağlar
Günden güne yansa dağlar
Görenlerin bağrı yanar
Ağlarım ben kekliğime
Seherden öten bülbüle
İpeklenmiş tüylerine
Yanaktaki benlerine ley ley
Ağlarım ben kekliğime Keklik bizden uzaklaştı
Yolumuz sarpa dolaştı
Hünkar kal’asını aştı
Belki yavrusuna kavuştu
Nakarat “Kazancı Bedih”in okuduğu bir uzun havada keklik şöyle yeralmaktadır. İki keklik seke seke
Bizim evi yol eyledi
Kuş dilinden bilmez idim
Yar beni bülbül eyledi
Al ilen bal ilen oy oy
Gümüş kemer kol ilen oy oy
Gönlü vermez ise zor ilen oy oy Keklik uçtu bağa düştü
Şavkı bizim eve düştü
Kurban olam güzel gelin
Benim gönlüm sana düştü Al ilen bal ilen oy oy
Gümüş kemer kol ilen oy oy
Gönlü vermez ise zor ilen oy oy Maya olarak okunan bir dörttlükte şöyledir. Kekliğimi doyurdular
Kanadını ayırdılar
Ne de zalım Urfa imiş
Beni yardan ayırdılar Dokumalarda ise; “Keklik izi” ve “Keklik ayağı” isimli iki motif
bulunmaktadır. Avcılık ve keklik halk kültürümüzde önemli bir yer tutmaktadır. Avlanmanın
yanısıra Keklik Motifi, halk edebiyatımızın yanısıra Halk Müziğimizde ve el
sanatlarımızda geniş yer tutmaktadır. Çevre korumacılığında, kekliğin de korunması için gereken çabalar
gösterilmelidir. Aksi takdirde Kelaynak Kuşları gibi nesli tükenme tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Özellikle avcılar, bu kuşun korunmasında bilinçlendirilmeli ve
gerekirse keklik avlanmaları bir süre yasaklanmalıdır. Kekliğin yaşadığı yörelerde coğrafi yer adlarına kekliklerin adı verilmeli ve
bu kuşun hiç olmazsa ismi yaşatılmalıdır. Örneğin bir pınara “Keklik Pınarı”,
Bir tepeye “Keklik Tepesi”, Bir dağa “Keklik Dağı” adları verilebilir.
Şehirlerde ise sokak ve cadde ismi olarak verilebilir. Bütün bunların, kekliğin maddi ve manevi olarak yaşatılmasında katkısı olması
dileğiyle...
|