Kahve ile İlgili Urfa'dan Derlenen Kısa Hikâyeler

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

Halk Kültürü

Şanlıurfa Halk Kültüründe "Mırra" (Acı Kahve) ile Oda ve Kahvehaneler

Kahve ile İlgili Urfa'dan Derlenen Kısa Hikâyeler

“Mırra”nın ismi ile ilgili kısa hikâye

Kahvenin Urfaya ilk geldiği yıllarda, adamın birisi bulunduğu sohbetlerde kahve diye bir içeceğin kahvehanelerde bulunduğunu duymuş ve şehre geldiğinde Köroğlu Kahvehanesi’ne gitmiş. Kahveci: “Ne içersiniz?” diye sormuş. Adam da Arapça: “Bana bir batman kahve getir” deyince, kahveci adamın kahveyi tanımadığını bilmediğini anlamış. Kahveci cezveyi doldurmuş getirmiş. Adam bunu görünce: “Yahu ben sana bir batman getir dedim sen küçük bir kapla getiriyorsun” demiş. Kahveci de: “Sen bu kahveyi iç diğerlerini hazırlıyorlar” diyerek fincana kahveyi doldurup adama sunmuş. Adam içer içmez yüzünde bir burukluk ifadesi belirmiş. “Nasıl buldunuz?” demiş kahveci. Adam kahveye yabancı olmasına rağmen Arapça çok güzel bir söz söylemiş: “Ye lon mi hi şerıp tel ırcel le çen gılıt mırra” (Bunu er kişiler içmeseydi belki ben buna ‘mırra’ (acı) derdim.)” Adam burada “mırra” (acı) kelimesini istemeyerek kullandığını ifade ediyor ki, kahveci alınmasın ve diğer içenlere hakaret olmasın. Belki bunun için “mırra” sözcüğü acı kahve anlamında kullanılagelmiştir. Ve gerçekten acımsı bir tadı olduğu için az miktarda ikram edilmektedir.

Mırra Tiryakisi’ni Deneme...

Bir zamanlar kaynayan kahvesi eksik olmayan Mahmutoğlu Kulesine, devamlı kahve içmeye gelip giden adamın birisi, kendisini kahve tiryakisi olarak tanıtıyor. Kuledeki kahveci Şıhe Emmi, bir gün arpa ve nohutu kavurup kahve diye kaynatarak kahve tiryakisi adama ikram ediyor. Gün görmüş adam, gerçekten kahve tiryakisi olduğundan içtiğinin kahve olmadığını anlıyor. Fincanı geri verirken: “Bu mübarekten biz de hayvana verdik ve karnı şişti” diyerek kendisine yapılan aldatmaya böyle kibarca cevap vererek kahve sahibini bozuyor.

İkram Edilen Mırra’yı İçmekle İlgili Ceza...

Germüş Köyü’nün sahibi Uceymi Sadun Paşa’nın kahvecisi, oda’ya gelen bir misafire birinci kahveyi vermiş, misafir ikinciyi almak istememiş, fakat amacı hakaret etmekmiş. Oda sahibi acaba kahvenin tadında bir anormallik mi var diye, kahve dağıtandan bir fincan isteyerek tadına bakmış. Kahvenin tadının normal olduğunu anlamış. Kahve dağıtan adamına bu hakaret eden kişinin cezalandırılmasını işaret etmiş. Ve o anda gereken en ağır ceza verilmiştir.

Fincanın Yere Konulması Halinde...

Bir ağanın odasında oturan zengin bir misafir, ağanın kahvecisine bahşiş vermek ister. Fakat ağaya karşı ayıp olmasın diye bir bahane arar. Kahvesini içtikten sonra kahve fincanını kahvecinin eline değil de yere bırakır. Kahveci de fincanı yerden alır. Misafir, kahveciye “kusura bakma unuttum fincanı yere bıraktım” der. Ve kahvecinin gönlünü almak için fincanın içini altınla doldurur.

Vazgeçilemeyen kahve tiryakiliği...

Kahve tiryakisi bir adam köyünden kalkıp atıyla bir yere giderken, geçtiği köyden çok güzel bir kahve kokusu alır ve dayanamaz köyün içine girer. O köyde, kan davalı oldukları kimseler olmalarına rağmen arayıp kahve kaynayan odayı bulur. Kahve kaynayan odanın, kan davalı oldukları kişilere ait olduğunu farkeder. Fakat bir kere gelmiştir. Tanrı misafiri olarak kabul edeceklerini düşünerek dayanamayıp kapıyı çalar ve kahve içmeye geldiğini söyler. Oda sahibinin adamları gelen kişiyi tanırlar ve öldürmek isterler. Oda sahibi engel olur ve “gelen misafirimizdir” diyerek adamı buyur eder. Adam oturur ve Oda sahibi kendi eliyle iki fincan kahve ikram eder.sonra üçüncü fincanı doldurup uzatır. Adam almaz. Oda sahibi ısrar eder, adam yine içemeyeceğini söyler. O zaman oda sahibi: “Şayet üçüncüyü içseydin gerçek kahve tiryakisi olmadığına inanıp başka amaçla geldiğini anlayacaktık. Ve seni öldürecektik” der.

Bu hikâye gerçek kahve tiryakilerinin ne kadar kahveye tutkulu olduklarını ve iki fincandan fazla içilmeyeceğini göstermektedir.

“Bana ‘acı’, bak arkadaşlar ne içiyor”...

Urfa’da, esnaf tarafından dükkâna gelen müşterilere zamanları müsait ise genelde çay ve kahve ikram edilir.

Gözü açık ve aynı zamanda cimri olan esnafın birisi, kalabalık bir grup müşteri geldiğinde masraf olacak diye çay ve kahve ısmarlamak istemezmiş. Bu nedenle usulen sorar, eğer müşteriler de içmek isterlerse, çırağını çağırarak “oğlum bana ‘acı’ (mırra), bak arkadaşlar ne içiyor” dermiş. Misafirler içeceklerini belirttikten sonra, çırak siparişleri kahvehaneye vermek üzere oradan ayrılırmış. Dakikalar geçmesine rağmen siparişler bir türlü gelmezmiş. Müşteriler daha fazla bekleyemediklerinden müsaade isteyerek, bir şey içmeden kalkarlarmış “Bana ‘acı’ bak arkadaşlar ne içiyor” sözü, ustayla çırak arasında bir şifreymiş. Yani: “bana acı” derken, “beni masrafa sokma, siparişi verme” demekmiş. Sonraları, esnafın bu huyunu öğrenen müşteriler, oturup saatlerce siparişleri beklerlermiş. Hatta esnaf: “Kusura bakmayın siparişler gecikti” dediğinde, misafirler: “Akşama kadar da gecikse bekleriz, zararı yok” derlermiş. Bu durum karşısında çay, kahve ısmarlamaktan kurtulamayacağını anlayan esnaf, mecbur kalıp çırağı bir daha göndererek siparişleri hızlandırırmış. Siparişler gelince de misafirler cimi esnafın çay ve kahvelerini daha keyifle içerlermiş.

Kahve İle İlgili Gelenekler

Kahve ile ilgili Türkmen aşiretlerinde bir gelenek

Bazı Türkmen aşiretlerinde, çok önemli bir konuda verilecek kararı yerine getirecek kişinin seçimi için köy odasında toplanılır. Bu görevi yerine getirecek aşiret gencini seçmek için toplanan gençlere kahve sunulur. Fincanlardaki kahvenin birisi “acı kahve” diğerleri şekerli kahvedir. Dağıtılan kahvelerden “acı kahve” dolu olan fincanın denk geldiği genç kahvesini içer ve bu görevi yerine getirmek üzere belirlenmiş olur.

Harran’da bir gelenek

Çok eski yıllarda Harran bölgesinde, önemli bir konuyu halletmek üzere aşiret içerisinde bu işi yapacak gencin belirlenmesi için şöyle bir adet varmış: Aşiret odasında kendine güvenen gençlerle bir toplantı yapılır. Toplantıda, önemli görevin verileceği gencin seçimi için, kahveci bir fincana mırra’yı doldurur ve oda sahibi adına “içinizde bu kahveyi içecek ve bu meseleyi halledecek kendine güvenen gönüllü var mı?” diye seslenir. Gururuna dokunan gönüllü birisi çıkar ve kalkıp kahveyi alır içer. Böylece bahsedilen işi yapmak için hemen gider ve o işi halletmeden dönmez.

Kahve ve kahvehane, halk kültürümüzde önemli bir konuma sahiptir. Sosyal yapı iç inde kahve, yapılmasından ikramı ve içilmesine kadar birçok geleneği bünyesinde barındırmaktadır. Halk Edebiyatı ürünlerinde de kahve motifi geniş yer tutmaktadır.

Şanlıurfa’nın son yıllarda aldığı göçten birçok kültür değeri etkilenmektedir. Bunların içersinde kahve ve kahvehanelerle ilgili geleneğin yaşatılması için gereken özen ve çabaların gösterilmesi en büyük arzumuzdur. Özellikle gençler bu konuda bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Aksi takdirde bu geleneğimiz de diğer kültür değerlerimiz gibi zamanla kaybolacaktır.

Geçmişi bugüne taşımak ve yaşamak belki zamanla mümkün olmayacaktır. Ama güzellikleri bugünden fazla olan geçmişe özlem duymak, onları bugüne anılarla taşımak, yeni ufukların açılmasına vesile olacaktır. Özellikle kültür mirasımızı geçmişten bugüne, bugünden yarına taşımak kutsal bir görevdir. Geçmişe saygıdır, vefadır. Bir yerde kültür kimliğinin bilinmesidir. Güzel hayaller ise kültür birikimi ile mümkündür.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 19854 kez gösterilmiştir.