M.Ö. 132 - M.S. 639

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

M.Ö. 132 - M.S. 639

I) Osrhoene (Edessa) Krallığı Dönemi (M.Ö. 132-M.S.244)

Seleukoslar’ın giderek zayıflaması sonucu, Urfa bölgesindeki etkilerinin azalmasını fırsat bilen, belki de bölgedeki otorite yetersizliğini değerlendiren Arâmi asıllı Süryaniler, aşiret reisi Aryu (Arslan) önderliğinde Osrhoene Krallığı’nı ilan ederler (M.Ö. 132). Böylece Urfa bölgesi tarihte ilk kez kendine özgü bir krallığa kavuşmuş olur. Başkent ise merkezi Urfa olan Edessa idi. Yunanlı tarihçiler bu krallara Phylark veya Topark yani “Kent Kralı” diyorlardı.

Roma Ordusunun Hezimeti

M.Ö. 53 yılında Romalı General Crassus, Parthlar’a karşı zafer kazanmak amacıyla Suriye’ye gelir. Civarda birkaç kenti zapteder ve bazı birlikleri yenmek suretiyle imparator ünvanını almak için acelece Fırat’ı geçer ve Rakka üzerinden Harran’a doğru giderken, Part süvarileri tarafından Harran’da etrafı çevrilir. Tuzağa düşürülen Roma ordusu büyük kayıp verir ve General Crassus da esir düşer. 50.000 kişilik Roma ordusundan pek azı kaçarak Fırat boylarına ulaşır.

Hıristiyanlığın Kabul Edilmesi ve Abgar Efsânesi

M.Ö. 4 ile M.S. 7 tarihleri arasında ilk kez 10 yıl hüküm süren V. Abgar’ın 13-50 yılları arasındaki 37 yıllık ikinci saltanat devresinin Hıristiyanlık tarihi açısından çok önemli bir yeri vardır. Hıristiyanlık gelmeden önce, bütün Mezopotamya halkı ilâhi sistemi reddetmiş ve atalarının dini olan putperestliğe geri dönmüşlerdi. Ay, güneş, yıldız ve gezegenlere tapıyorlar; bundan başka kendilerinin çıkarmış oldukları birçok şeye tanrılık isnad ederek tapınıyorlardı. Bu inanç -Ay Tanrısı Sin inancı- Urfa bölgesinde de hakim idi. Bu döneme ait inanç motiflerini ve yazılarının Urfa’nın 65 km. güneydoğusundaki antik Soğmatar kendinde görebilmek mümkündür.

Efsaneye göre; V. Abgar ilk Hıristiyan kraldır ve Hz. İsa’nın ölümünden hemen sonra, Hıristiyanlığı kabul etmiş ve kendi halkına da benimsetmiştir. Bu konu ile ilgili efsane şöyledir. Edessa Kralı V. Abgar Ukama, o sıralar cüzzam hastalığına yakalanmış ve bundan dolayı oldukça ızdırap çekiyordu. Kral, Hz. İsa’nın hastaları iyileştirdiğini duymuştu; ancak çok hasta olduğundan dolayı bizzat Kudüs’e gidemiyordu. Hannan adındaki bir kuryesini, ona inandığını ve yeni dinini öğrenmek istediğini belirten bir mektupla Hz.İsa’ya gönderir ve onu Urfa’ya davet eder. Bu kurye aynı zamanda becerikli bir ressamdır. Hannan, Hz. İsa’ya götürdüğü mektubu sunduktan sonra yüksek bir yere çıkararak onun portresini yapmayı dener, ancak bir türlü başarılı olamaz. Bunu sezen Hz. İsa, yüzünü yıkar ve kendisine uzatılan bir mendille yüzünü silip Hannan’a verir. Hz. İsa’nın yüzünün resmi, mendile çıkmıştır. Hannan bir mektupla birlikte bu mendili de alarak Edessa’ya döner.

Hz. İsa, Edessa Kralı V. Abgar Ukkama’ya gönderdiği mektupta şöyle demiştir:

“Ne mutlu sana Abgar ve Edessa adındaki kentine! Ne mutlu beni görmeden bana inanmış olan sana! Çünkü sana devamlı sağlıklılık bahşedilecektir. Senin yanına gelmem hususunda bana yazdıklarına gelince; bilesin ki, görevlendirilmiş olduğum herşeyi burada tamamlamak ve bu işi bitirdikten sonra beni göndermiş olana, Baba’ya dönmem gereklidir. Sana ızdıraplarını (hastalıklarını) iyileştirmek; sana ve seninle beraber olanlara ebedi yaşam ve barış bahşetmek, ayrıca senin kentine dünyanın sonuna kadar düşmanlar tarafından boyun eğdirilmemeyi sağlamak üzere havarilerimden birisini, Thomas da denilen Adday’ı göndereceğim. Amin. Efendimiz Christo’nun mektubu.”

Bu mektubun Yunancası Urfa’da antik çağdan kalma bir mağaranın girişi üzerine kazınmıştır. Mağara ve mektuptan herhangi bir kalıntı maalesef günümüze ulaşmamıştır.

Edessa Kralı V. Abgar, Hz. İsa’nın portresi gözüken kutsal mendil (Hagion Mandylion) sayesinde sağlığına kavuşmuş ve daha sonra bu mendili bir tahtaya gerdirerek kentin giriş kapısında bir niş içine koydurmuştur. Bu kutsal mendil, yüzyıllarca Hıristiyan sanatında, Ortaçağ’ın Bizans-İslâm ilişkilerinde önemli ve büyük bir rol oynamıştır. Ayrıca bu mektubun nüshaları çoğaltılarak muska şeklinde buraya gelen ziyaretçilere verilmiştir.

Çeşitli Olaylar

M.S. 114 yılında Roma İmparatoru Trajanus, kışlamak üzere Suriye’ye dönerken Urfa’ya uğrar. Kral VII. Abgar, (saltanatı 109-116) imparatoru kentin dışında hediyelerle karşılar.

Urfalılar, 116 yılında Mezopotamya’nın genelinde çıkan isyâna katılarak Roma garnizonlarını kılıçtan geçirirler ve kovarlar. Ancak Urfa halkı bu isyânın bedelini ağır bir şekilde öder, kent kuşatılarak zaptedilir, ceza olarak kan ve ateşe boğulur. VII. Abgar’ın da saltanatı son bularak Urfa, Roma himâyesine girer. Bu himâye İmparator Trajanus’un 117 yılındaki ölümüne kadar devam eder.

163 yılında iki büyük güç olan Roma ve Parth kuvvetleri arasında Ermenistan Krallığı yüzünden çıkan anlaşmazlık sonucu, Osrhoene ve Mezopotamya Romalılar tarafından zaptedilir. Birecik yakınında başlayıp Romalılar’ın galibiyetiyle sonuçlanan zor savaşlardan sonra Urfa kuşatılır. Urfalılar kentteki Parth garnizonundakilerini öldürerek kenti Romalılar’a teslim ederler. Bu esnada Urfa tahtında Kral Vail bar Sahru (saltanatı 163-165) bulunuyordu.

Bölgemizin Roma Himayesine Girişi

Urfa, 165 yılında Romalı General Avidius Cassius tarafından kuşatılır ve kentte katliam yapılır. Bunun devamında ise Urfa ve Harran bir kez daha Roma himâyesine girer. Bu himaye ilerde görüleceği gibi krallığın 244 yılındaki yıkılışına kadar sürecektir.

166 yılında bir barış antlaşmasıyla Urfa Kralı VIII. Ma’nu, Roma’nın bir müvekkili olarak Philoromaios adıyla tahta iade edilir.

Roma, imparatorluğun her tarafında (Urfa Bölgesi de dahil) topraklarını korumak için karakollar kurar. Özellikle bu karakollar, Doğu’da İranlılar ve bedevilerin akın ve baskınlarını kontrol altında tutuyordu. Bu amaçla İmparator Septimius Severus 197 yılında Parthlar’a karşı bir askeri sefer esnasında Halfeti ile Urfa arasında, eski Hisar Büyük Keşişlik ve Ank Köyü’nde birer kale, Uzunburç, Tatburcu, Sayburç, Beyburcu ve Kızılburç’ta ise birer gözetleme kulesi yaptırır. Bu tür yapılar daha çok Halfeti-Suruç ve Urfa üçgenindeki alanda yapılmış olup, kalıntılarını görebilmek mümkündür.

Urfa Tarihindeki İlk Su Baskını

201 Kasım’ında Urfa tarihinin ilk büyük su baskını meydana gelir. Bu tufanda 2.000’den fazla insan boğularak veya enkaz altında kalarak can verir. Bundan başka kentteki Hıristiyanlar Kilisesi ve Kraliyet Sarayı da yıkılır. Bu olaydan sonra Kral VIII. Büyük Abgar (Ma’nu oğlu), yazlık ve kışlık olmak üzere iki saray yaptırır. Kışlık saray kalede yapılmıştır.

Çeşitli Olaylar

Roma İmparatoru Antoninus Caracalla 213 yılında Mezopotamya Seferi’nden dönerken Urfa Kralı X. Abgar Severus ve oğullarını zincire vurup Roma’ya götürür ve orada öldürtür. Başsız kalan Osrhoene Eyâleti 214 yılının Ocak ayında imparator tarafından bir kez daha, Roma kolonisi haline getirilir. Aynı imparator 8 Nisan 217 tarihinde Harran’daki Tanrı Sin Tapınağı’nı ziyaretten dönerken Urfa ile Harran arasında bir yerde askerleri tarafından öldürülür.

Nisan 214’den 240 yılına kadar IX. Ma’nu, Urfa Kralı ünvanına sahip olmuş, ancak onun bir Roma sömürgesi haline getirilen Urfa’da artık hiçbir hüküm ve etkisi olmamıştır.

Urfa kalesindeki kenger yapraklarıyla süslü korint başlıklı iki sütundan, doğudakinin kitabesinde geçen Ma’nu’nun bu kral olduğu tahmin edilmektedir. Adı geçen inşa kitabesi şöyledir:

“Ben askeri ko[mutan] Barş[......]’ın oğlu Aftuha. Bu sütunu ve üzerindeki heykeli Veliaht Prens Ma’nu kızı, [......]’nun eşi, hanımefendim ve [velinimetim] Kraliçe Şalmet için yaptım.”

Sâsâniler’den Erdeşir ve I. Şahpur, Romalılar ile Urfa’yı anlaşmazlık konusu yapınca, imparator III. Gordianus, hânedanın bir üyesini bir kez daha kral tayin eder. 242-244 yılları arasında Urfa’da XI. Abgar Ferhad kral idi. Roma imparotorunun öldürülmesi üzerine yerine geçen Philippus Arabs, Sâsâni Kralı I. Şahpur ile anlaşmayı tercih ederek Mezopotamya’yı Sâsâniler’e terketmek üzere bir anlaşma yapar. Ancak bu tatbik edilmez ve Mezopotamya’nın yine Romalılar’ın elinde kalmış olmasına rağmen Osrhoene Krallığı kesin bir şekilde tarihe karışır. Bu arada üç yıl önce Sâsâniler’in eline geçmiş olan Harran da tekrar Romalılar’ın hâkimiyetine geçer.

Son Urfa Kralı XI. Abgar Ferhad, 244 yılında Roma’ya dönmüş ve orada ölmüştür. Kendisinin ve karısı Hodda’nın mezarları halen Roma’da olup tarihçiler tarafından ziyaret edilir.

376 yıl süren bu Urfa Süryâni Krallığı, çok zengîn bir inanç, geniş bir dil, sanat, edebiyat ve kültüre sahip idi. İncil, Yunan dilinden Süryâni diline ilk defa Urfa’da çevrilmiştir.

Edessa kültürü, Yunan, İran ve Arâmi-Süryâni kültürlerinden oluşmuştur.

Kentte, Yunan-Roma üslubunda bezenmiş 30 civarında renkli taban mozaiği, kent içinde ve civarında bulunmuş Estrangela (Doğu Süryânicesi) türü Süryânice kitabeler ve kaya mezarları hep bu döneme aittir. Bu mozaiklerin büyük bir kısmı yurt dışına kaçırılmış, bir kısmı da bazı müzelerde sergilenmektedir. Kent içinde ve civarında bu döneme ait 4-5 mezarlık bulunmaktadır.

II) Roma İmparatorluğu Dönemi (244-395)

İlk Hıristiyan Şehitleri

Roma hâkimiyetinde bulunan kentte, şehrin ileri gelen Hıristiyan büyüklerinden Şarbil ve Barsimya, 250 yılında Hıristiyanlara yapılan takibatlardan dolayı Roma imparatorunun emriyle yakalanarak şehit edilirler. Bunlar bugün Şehitlik Mahallesi denilen yere gömülürler ve bu civarda daha sonra küçük bir kilise de yapılır.

İmparator Valerianus’un Bölgedeki Esareti

Sâsâni Kralı I. Şahpur, 253 yılında Ermenistan’ı işgal ettikten sonra Mezopotamya’ya girer; ancak müstahkem kentler, başta Urfa olmak üzere kendilerini İranlılar’a karşı savunurlar. Bu arada yeni imparator Valerianus, çok sıkışık bir durumda olan Urfa’ya yardım etmek üzere Fırat’ı geçmiştir. Valerianus, 260 yılı başında I. Şahpur tarafından kuşatılmış olan Urfa’yı kurtarmaya çalışırken, tedbirsiz davranarak İranlılar’ın eline düşer ve esarette ölür. Buna rağmen Urfa teslim olmayarak kendisini başarıyla savunur.

Çeşitli Olaylar

Mayıs 303 yılındaki bir su baskını ile kentin surları ikinci kez yıkılır.

310 yılında yine Urfa’nın ileri gelen din büyüklerinden Habbib, Şmona ve Gurya, İmparator Konstantinus’un takibatları sonucu şehit edilirler.

359 yılında Roma imparatoru Konstantinus, bir Osrhoene vilayeti oluşturarak, Edessa’yı buranın başkenti yapar. Aynı yıl içinde Sâsâni hükümdârı II. Şahpur’un Roma hâkimiyetindeki Diyarbakır’ı kuşatması esnasında öldürülen 400 askerin anısına imparatorun emriyle Urfa’da heykelleri dikilir.

Eylül 373’de Roma İmparatoru Valens (saltanatı 364-378) Urfa’ya gelerek, Süryâni Ortodoksları kentten sürer.

Roma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve Batı olarak ikiye bölünür; Osrhoene vilayeti Doğu Roma’nın yani Bizans’ın hâkimiyetine girer.

Romalılar zamanında Zeugma, stratejik konumu nedeniyle önemli bir kent idi. Bu sırada Roma’nın 4. Skitia Lejyonu burada bulunuyordu. Bugün Birecik Barajı suları altında kalan ve “Belkıs Harabeleri” adı ile bilinen Zeugma’da, geçtiğimiz yıllarda Gaziantep Müzesi başkanlığında Türk ve yabancı arkeologlar tarafından kurtarma kazıları yapılmış, başta mozaikler olmak üzere çıkarılan çok sayıdaki kıymetli eser, Gaziantep Müzesi’ne götürülmüştür. Yapılan çok hızlı bir kurtarma çalışması halen devam etmektedir.

Sultantepe’de yapılan kazılarda IV. Katta Roma dönemine ait kitabeli bir hamam kalıntısı bulunmuştur.

III) Bizans İmparatorluğu ve Sâsâni Krallığı Dönemi (395-639)

Doğal Afetler

Urfa, Nisan 413 yılının Nisanında üçüncü kez su baskınına marûz kalır. Su baskını bu kez insan kaybına sebep olmaz, ancak büyük ölçüde maddi hasara yol açar.

Diyârbakırlı Süryâni Rahip Mar Yeşua’nın V. yüzyılın sonuna ait kroniğine göre; Bizans hâkimiyetinde bulunan Urfa’da halk, haftanın her günü akşamleyin erkenden belden aşağı bol elbiseler giyinip, üzerine de tülbentler sarınarak tiyatroya giderdi. Önlerinde kandiller ve buhurlar yanar ve bütün gece uyumadan dansöz Trimerius’u alkışlayarak şarkılar söylerdi. Bu eğlencelerin devam ettiği bir gün kentteki yazlık hamamın soğukluk dairesi ile iki direği çökmüş ve iki kişi ezilerek ölmüştür. Mar Yeşuna, bu kazayı dini görevlerini yerine getirmeleri ve akıllarını başlarına almaları için Urfa halkına Allah tarafından verilmiş bir ihtar olarak değerlendirmektedir.

Mayıs 499’da kente büyük bir çekirge sürüsü gelir, ancak bunlar sadece yumurtalarını toprağa bırakarak kenti terkederler. Aynı yılın Eylül ayında ise oldukça şiddetli bir zelzele meydana gelir ve bu yer kaymasından dolayı kentin surlarında büyük bir yarık oluşur.

499’da toprağa bırakılan yumurtalardan çıkan çekirgeler, 500 yılının Mart ayında halkın üzerine saldırır ve Urfa’nın bütün mahsulünü yutarlar. Uçmaya başladıkları sırada geniş bir sahaya yayılırlar ve geçtikleri bölgeleri çöle çevirirler. Nisan ayında kentte pahalılık; Haziran ve Temmuz ayında ise mahsul yetişmediğinden dolayı açlık ve kıtlık başlar. Halkın bir kısmı başka bölgelere göç eder; köydeki fakir, hasta ve yaşlı insanlar da dinlenmek üzere kente akın ederler. Kentte yapılan ekmekler de halka yetmez. Açlıktan dolayı ölümler başlar sokaklarda kemer altlarında kıvranarak ölenler gittikçe çoğalır.

Vali Demosthenes imparatora gidip durumu arzeder. İmparator da Urfa’nın haline acıyarak büyük miktarda para yardımı yapar. Kente gelen bu para ile büyük miktarda ekmek yapılır ve fakirlere dağıtılır. Ancak yoksulların bir kısmı, uzun süre açlık çektiklerinden dolayı ölüp giderler. Kıtlık Kasım ayında daha da şiddetlenir.

501 yılı Ocak ayında yerlerin buz tutmasından dolayı kıtlık ve açlık artık dayanılmaz bir hal alır. Yoksul halk geceyi sokaklarda ve kemer altlarında geçirdikleri için ölüm onları uyurken yakalar. Kent halkı sokakları dolduran ölüleri gömmekle başedemez; çünkü mezarlıktan gelenler yeni ölülerle karşılaşırlar. Beş aydan beri devam eden bu açlık ve kıtlıktan dolayı 2.000 civarında insan hayatını kaybeder. 501 yılının ortalarına doğru üzümün bolluğundan dolayı halk biraz rahatlar.

İranlılar Urfa Bölgesinde

Sâsâni Kralı I. Kubâd (saltanatı 488-531), 502 yılında Diyârbakır’ı kuşatırken kendisine bağlı Arap Hire Kralı Nu’man İbn-ül Esved’i Harran üzerine gönderir. Bir kısım Sâsâni kuvvetleri de Viranşehir tarafına gönderilirler. Buraya gönderilenlerin çoğu öldürülür, geriye kalanları da esir edilir.

26 Kasım 502’de Harran’a ulaşan Nu’man, Harran ve Urfa civarında büyük yağmalar yapar, halkını da esir alır; ancak çok sağlam surlara sahip olan Urfa’ya giremez.

I. Kubâd, 17 ve 24 Eylül 503 tarihlerinde Urfa’yı iki kez kuşatır ancak başarı sağlayamaz.

Urfa’da Got Askerleri

506 yılı Nisan ayında, Sâsâniler’le barış yapmak üzere Bizans ordusu ile birlikte Urfa’ya gelen çok sayıdaki Got askeri kentte yolsuzluk, ayyaşlık yapar, bununla da yetinmeyip, herşeyi tahrip ederek cinayet işlerler. Kentte büyük bir yönetim gevşekliği ve başıboşluk olduğundan bu yaptıkları yanlarına kalır. Bu tahribatı gören Bizans ordusu başkomutanı, askerlerini toplayarak hemen kenti terkeder.

Dördüncü Su Baskını ve Karakoyun Deresinin Yapılması

Nisan 525’de dördüncü bir su baskını daha korkunç bir şekilde Urfa’yı yakalar. Akşam vakti olduğundan halkın bir kımı yemek başında, bir kısmı da hamamlarda bulunuyordu. Süryâni Mar Yeşua’ya göre, bu felakette 30.000 insan ölür. Bu sayı kentin nüfusunun yarısı demekti. Bizans İmparatoru Jüstinyen, kentin imarı ve kent içinden geçen Daysan (Skirtos, günümüzde Karakoyun) Nehri’nin mecrasını değiştirmek için birçok mühendis ve işçi gönderir. Nehrin akış istikameti değiştirilir; suyun dere yatağından geçişini kontrol altına alan ve risk ihtimalini ortadan kaldıran küçük bir baraj daha doğrusu taşkın önleme duvarı da yapılır. Bu duvarın kalıntıları günümüzde mevcuttur. Bu arada kentin surları da sağlamlaştırılır.

Sâsâniler Urfa Bölgesinde

Sâsâniler’le Bizanslılar arasında Eylül 532’de bir barış antlaşması yapılır, ancak bu anlaşma 8 yıl sürer. Sâsâni krallarından I. Hüsrev Anuşirvan (saltanatı 531/578), bu antlaşmayı bozarak Mayıs 540’da Halep, Antakya ve Humus’u yağmalayıp ülkesine dönerken Urfa’ya gelir; kenti kuşatır ancak alamaz. 544 yılında ikinci kez şansını deneyen Anuşirvan, surlara çıkarılan Hz. İsa’nın mucizevi portresinin yer aldığı kutsal mendilden (Hagion Mandylion) dolayı kenti ele geçiremez. Kenti düşmanlardan koruduğuna inanan Anuşirvan, başına bir felaket gelmesinden korkarak kuşatmayı bırakıp geri döner.

Bizanslı komutan Maurikios, 581 yılında Sâsâni ordusunu Viranşehir ve Rakka bölgesinde yenilgiye uğratır.

Urfa, 603 yılında Sâsâni Kralı II. Hüsrev-i Perviz (saltanatı 591-628) tarafından işgal edilir. 610 yılında ise kent tamamiyle Sâsâni hâkimiyetine geçer. Bölgede artık Bizans’ın hiçbir etkisi kalmaz. Urfa’daki İranlı yöneticilerin, halkın üzerindeki vergileri ağırlaştırdığı, kiliselerin altın, gümüş ve mermerlerini yağma ettikleri görülür.

Urfa Yeniden Bizanslılar’ın Elinde

Bizans İmparatoru Herakleios, 628 yılında Sâsâniler’i yenince Urfa bölgesi ikinci kez Bizans hâkimiyetine geçer. İmparator, Urfa’da Ortodoksluğu yeniden kurarak ileri gelen Yakubi ailelerini kentten sürer. Bu sırada kentin valisi Ionnas Kateas’tır.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 17658 kez gösterilmiştir.