Karikatür ve Bilişim Üstün Alsaç Karikatürün Değişen Dili Karikatür bir yaratı alanı, bir sanat. Her sanat gibi onun da bir anlatım
dili var. Karikatürcüler bu dili kullanarak izleyicilerine bir ileti (mesaj)
gönderiyorlar. Karikatürün anlatım dili zaman içinde değişime uğruyor,
gelişiyor. Kimi dönemlerde onun daha karmaşıklaştığı, kimi dönemlerde ise daha
yalınlaştığı gözleniyor. Karikatür sanatını oluşturan iki öğe var: Gülmece ve çizim. Onu gülmece
içerikli çizim olarak tanımlamak da olası. Karikatürün başka anlatım
ortamlarından yararlandığı da oluyor, örneğin resim, kazıresim (oymaresim,
gravür), yontu, kabartma, seramik gibi ortamları da kullanabiliyor. Ama en
yaygın olarak çizimlerden yararlanıyor. Çizimlerde kullanılan düzenleme ilkeleri
de onun dilinin bir parçası. Gerçek figürleri biçim bozmalarına (deformasyonlara)uğratarak gülünç
resimler, yontu ve kabartmalar yapmak insanoğlunun çok eskiden beri uyguladığı
bir yöntem. Ama günümüzdeki anlamıyla karikatür daha çok Rönesans döneminde
İtalyan ressamlarının kullandığı bir çizim ya da karalama (eskiz) tekniğinden
çıkarak gelişmiş. Genellikle de beyaz bir fon üstüne kalem-fırça/-uç/boya
(mürekkep) kullanılarak yapılıyor. Bu tür yapıtları çoğaltmak amacıyla kazıresim (gravür, oymaresim), taşbaskısı
(litografi) gibi teknikler uygulanmış. Bunları daha sonra günümüze kadar gelen
öteki baskı teknikleri izliyorlar. Karikatür sanatçıları da kullandıkları
anlatım ortamının özelliklerine göre kendi dillerini geliştiriyorlar. Karikatürün ressamlar arasında başlayan bir eğlence olduğu düşünülebilir.
Rönesans İtalya’sından önce Fransa’ya, sonra da İngiltere’ye geçtiği
anlaşılıyor. 18.yy’ın ikinci yarısından sonra da bu ülkede sanatsal bir yaratı
düzeyine gelerek yaygınlaşmış. Çoğaltma teknikleri geliştikçe onun yaygın bir
sevilirlik düzeyine ulaştığı görülüyor, bunun nedenlerinden biri onun oldukça
etkili bir eleştiri aracı olarak kullanılabileceğinin anlaşılması. Çağdaş karikatürün öncüsü olarak İngiliz ressam William Hogarth gösteriliyor.
Onun abartılı biçim bozmalarına uğrattığı kazıresimleri çoğaltılarak elden ele
dolaşırmış. Öylesine ün kazanmış ki, pek çok izleyicisi, hatta öykünürü
(taklitçisi) olmuş. Bu dönemin anlatım dili daha çok kazıresim tekniklerini
uyguluyor. Çizimler genellikle en ince ayrıntılarına kadar, taramalarla,
gölge-ışık oyunlarıyla hazırlanıyor. Tablolar genellikle tek karelik resimlerden
oluşuyorlar, birkaç öyküyü bir arada anlatmak için içlerine çok sayıda figür
yerleştiriliyor. Hogarth kimi konularını birden çok tablo ile işleme yolunu da
denemiş, bu tür dizileri nedeniyle onu çizgi roman türünün de başlatıcısı olarak
görmek olası. 19.yy’da Fransız sanatçılarının öne çıktığı gözleniyor. Gazete, dergi gibi
iletişim araçlarının yaygınlaşması karikatürün bu ortamları kullanmasına yol
açmış. Daha önceleri tek tek, ya da görece az sayıda üretilen karikatürler daha
çok insana ulaşır olmaya başlamışlar. Anlatım dillerinde de bir değişme olmuş.
Gravür gibi üretilmesi zaman alan teknikler yavaş yavaş bırakılmaya, onların
yerini kömür kalem, tebeşir, daha çok da uç ya da fırça ile boya (mürekkep)
kullanılarak yapılan resimler almaya başlamış. Dönemin en ünlü adları Gustave
Dore ve Honore Daumier. Bu aşamada önemli bir gelişme oluyor: Karikatüre yazılı anlatım da katılıyor.
Bilindiği gibi resim görece soyut bir sanat, iletisini tuval üstüne
yerleştirilen soyut ya da somut figürlerin düzenlenişiyle vermek zorunda. Bu
nedenle de gerçekçi figürlerle oluşturulmuş, bilinen konuları işleyenleri bile
kimi zaman bir açıklamaya, ya da anlatımları herkesin bilip tanıdığı olay ya da
nesnelere indirgemeye gerek duyabiliyor. Karikatür de biçim bozmalarına uğramış
çizimler kullanan dolaylı bir anlatıma dayanıyor. Başka bir deyişle daha soyut,
simgesel olmaya yatkın. Çizimlerin kimi ya da neyi anlattığını geniş izleyici
kesimleri her zaman anlayamıyorlar. Bu nedenle de gülmece etkisini
uyandırabilmek için yazılı anlatıma baş vurulmuş. Alt yazılı karikatürler ortaya
çıkmış. Bu karikatürler de genellikle tek bir resim karesi kullanıyorlar. Resimler
kolay tanınan ayrıntılarla verildiği ve bir de alt yazı ile desteklendiği için
rahatça anlaşılıyorlar. İzleyicilere vermek istedikleri mesajı iletebiliyorlar.
Bu dönemde birden çok resim karesi kullanıldığı, birbirini izleyen resim
dizileri yapıldığı da oluyor. Doğal olarak kendisini yalnızca çizimlerle anlatan
karikatürler de var. Ama daha çok tek kareli, alt yazılı karikatürler egemen.
Karikatürler de insanların zayıflıklarını, kusurlarını, toplumsal olayları,
özellikle politik konuları oldukça acımasız bir biçimde eleştiriyorlar, bu
sanatın sevilip yaygınlaşmasının nedeni bu eleştiriyi gülmece aracılığıyla
iletmesi olmuş. Karikatür bu biçimiyle Türkiye’ye gelmiş, onunla ilk uğraşan sanatçılar da bu
dili benimseyerek onu kullanmaya başlamışlar. Yazılı basının yaygınlaşmasıyla
daha geniş izleyici kesimlerine seslenme olanağını bulmuşlar. İlk dönem Osmanlı
karikatürü ile daha sonraki 2. Meşrutiyet Dönemi karikatürünün anlatım dili
önceleri resim benzeri gerçekçi, sonra da belli bir biçemselleştirmeye
(stilizasyona) uğramış çizimlere, oldukça çok ayrıntının verilmesine, ağırlıklı
olarak tek kareden oluşan çizimlere ve önceleri çizimlerin içinde, sonra da
üstünde ya da altında (kimi zaman ikisinde de) yer alan yazılı anlatıma
dayanıyor. Cumhuriyetin duyurulmasından ve Atatürk devrimlerinden, özellikle de Latin
abecesinin benimsenmesinden sonra okuma-yazma bilenlerin sayısındaki artış
günlük gazetelerin daha da yaygınlaşmasına yol açıyor. Bu dönemin Cemal Nadir
Güler, Ramiz Gökçe gibi önde gelen karikatürcüleri artık eskisi gibi çok
ayrıntılı çizimler yapamaz oluyorlar. Her gün bir karikatür yetiştirebilmek için
çizimlerinde görece bir yalınlaştırmaya, biçemselleştirmeye yöneliyorlar. Bu
dönemin anlatım dilini de karikatürün asıl konusuna doğrudan katkısı olmayan
küçük ayrıntılar oluşturuyor. Bunlar karikatürü daha sevimli kılıyorlar,
konularının yaşamdan alınmış olduğu duygusunu veriyorlar. Yazılı anlatım da
karikatürün doğal, hatta ayrılmaz bir parçası olarak sürüyor. Bu dönem karikatürcülerinin de zaman zaman daha yalın çizgileri yeğledikleri,
birden çok kareden oluşan anlatımları kullandıkları olmuyor değil. Yukarda
andığımız karikatürcülerin bu doğrultudaki yapıtları, yani Cemal Nadir Güler’in
“Amcabey”, “Akla Kara”, “Dede ile Torun” gibi, Ramiz Güler’in “Tombul Teyze ve
Sıska Dayı”, “Çömez” gibi çalışmaları, bunun örnekleri arasında. Hatta bunların
içinde hiç yazı kullanmayan, yalnızca çizime dayanan yapıtlar bile var. Ama
karikatürün dili ağırlıklı olarak ayrıntılı çizimlere, tek kareli anlatımlara ve
alt yazılara dayanıyor. Bu aşağı yukarı 20. yy’ın ortalarına kadar sürüyor. Karikatürün anlatım
dilindeki önemli değişim 2. Dünya Savaşından sonra kendini gösteriyor. Savaşın
sona ermesi Türkiye’de de görece bir serbestleşme ortamının oluşmasına yol
açıyor. Çok partili döneme girilmesi katı devletçilik politikalarının
eleştirilmeye başlaması önemli gelişmeler. Savaş nedeniyle konan kısıtlamaların
kaldırılması, ülkenin yeniden dış dünyaya açılması da bunlara katılınca günlük
gazetelerin sayısı birden bire çoğalıyor. Bunlar daha geniş okuyucu kesimlerine
seslenebilmek için, başka ülkelerde de yapıldığı gibi, resim, fotoğraf gibi
araçlardan daha çok yararlanmaya başlıyorlar. Doğal olarak karikatür de bunların
arasında yer alıyor. Hatta önemli bir bölümü dışardan alınan çizgi romanlar
düzenli olarak yayınlanmaya başlıyor. Bu sırada bir karikatürcü Batı ülkelerinde de dikkatleri üstüne çekmeye
başlamış. Bu Romanya kökenli ABD’li Saul Steinberg, uğraşı mimarlık olan
Steinberg olabildiğince yalın, hatta soyut ama çarpıcı çizimleriyle ortaya
çıkıyor, alışılagelmiş karikatür anlatım dilini değiştiriyor. Bu çizimler
karikatürün vermek istediği iletiye katkısı olmayan tüm ayrıntılardan
arındırılmışlar. Figürler bir arka plan olmadan doğrudan çiziliyorlar. Steinberg
çizimlerinden yazıyı da kaldırıyor. Böylece zaman zaman çok başarılı örneklerini
verdiği bir anlatım dili yaratıyor. Steinberg’in yapıtlarını tanıma olanağını bulan genç Türk karikatürcüleri de,
başka ülkelerdeki uğraşdaşları gibi, onun yolunu izlemeye başlıyorlar. Onlar da
çizgilerini yalınlaştırıyorlar, yapıtlarını arka plan çizimlerinden, anlatılmak
isteneni doğrudan desteklemeyen ayrıntılardan arındırmaya başlıyorlar.
Tiplemelerinde belli bir insanı değil de soyut bir insanı, belli bir fiziksel
ortamı değil soyut bir fiziksel ortamı simgeleyecek biçemselleştirmelere
yöneliyorlar. Kişisel biçemlerini (üsluplarını) geliştirmeye başlıyorlar. En
önemlisi de, karikatürden yazılı anlatımı kaldırıyorlar. Daha sonra “1950 kuşağı
karikatürcüleri” olarak adlandırılacak olan bu sanatçılar benimsedikleri yeni
anlatım diliyle küçümsenmeyecek bir sevilirlik düzeyine ulaşmışlar. Öncüleri
arasında Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy, Ferruh Doğan gibi karikatürcüler var.
Doğal olarak onların da birden çok çizim karesine başvurduğu oluyor, hatta
aralarından çizgi romana yönelenler çıktığı gibi ününü o alandaki yapıtlarıyla
pekiştirenler bile var. Ama bu dönemin tipik özelliği elden geldiğince
ayrıntıdan ve yazıdan arındırılmış tek karelik çizimler oluyor. Karikatür iletisinin yazıdan arındırılıp tümüyle çizime dayandırılması
sorunlar yaratan bir olgu. Tiplemeler belli bir insanı ya da ortamı anlatacak
yerde genel simgelere indirgediklerinde, çizimler ayrıntı ve arka plan
çizimlerinden arındırıldıklarında, karikatürcülerin anlatım olanakları oldukça
kısıtlanmış oluyor. Ele alınan konular da soyut, güncel yaşamla ilgisizmiş gibi
görünmeye başlıyorlar. Çizimlerin kolay okunabilmesine karşın ne anlatmak
istediklerinin kolay çözülemeyişi onlara olan ilgiyi azaltıyor, anlatılmak
istenenin soyutlaşması karikatürlerin anlaşılmasını, akılda kalmasını
engelliyor. Sanatçıların yapıtlarıyla insanları kimi toplumsal olgular üstünde
düşündürmeye çalışmaları karikatürün gülmece özelliğini yitirmesine yol açıyor.
İzleyicilerin bir karikatürden gülmece tadı almaları onların karikatürü yapan
sanatçıyla aynı bilgi ve düşünce düzeyinde olmasını gerektiriyor, bu da geniş
izleyici kesimlerinin her zaman sağlayabileceği bir şey olmayabiliyor. Karikatürcülerin bu durumdan kurtulmak için başvurduğu yollar var. Bunlardan
biri yapıtları ile güncel olaylar arasında bir ilişki kurmak. Onun için de
yazılı basında çıkan kimi haberlere gönderme yapmaya başlıyorlar. Karikatürlerin
üstünde “Gazetelerden”, “Basından” dendikten sonra bir haber ya da olay başlığı
veriliyor. Karikatürde çizgiyle iletilmek istenen de bu başlık okunduktan sonra
anlaşılabiliyor. Karikatürler alt yazıdan arındırılmış bile olsalar bu kez de bu
üst başlıklara dayanmak zorunda kalıyorlar. Bu da bir süre sonra karikatürü
resimlendirilmiş haber düzeyine indirgemeye başlıyor. Sonuçta karikatüre olan
ilgi giderek azalıyor. Türkiye’de 1970’lerin başında karikatürün yeniden canlandığı görülüyor. Yeni
kuşak çizerleri kendilerini göstermeye başlıyorlar. Hareketin öncülüğünü gelmiş
geçmiş en başarılı gülmece dergisi olan Gırgır’ı yöneten bir 1950 kuşağı
karikatürcüsü yapıyor: Oğuz Aral. Yeni hareketin en belirgin özelliği anlatım
biçiminde görülüyor. Karikatür çizgi roman anlatım özelliklerini benimseyip
kullanmaya başlıyor. Birden çok kareyi kullanan çizgi öyküler, diziler ve
konuşma balonları aracılığıyla yazıyı çizimlerin içine katmaya yönelme bu yaratı
anlatımının etkisiyle gelişiyor. Çizimler daha fazla ayrıntı içermeye
başlıyorlar. Karikatürün gülmecesini doğrudan desteklemese de içinde geçtiği
ortamı veren arka plan çizimleri ortaya çıkıyor. Bu da onları daha çekici
yapıyor, izleyiciler karikatürlerde kendilerinden, içinde yaşadıkları fiziksel
ve toplumsal çevreden tanıdıkları öğeleri bulmaya başlıyorlar, onlarda
kendilerini, günlük yaşamlarından kesitleri görüyorlar, kendilerine gülüyorlar.
Karikatür yeniden sevilip aranır olmaya başlıyor. Özellikle de gençler arasında
çok tutulan, izlenen, bir anlatım, bir dışavurum, hatta boşalım aracı gibi bir
işlev yükleniyor. 1980’li ve 1990’lı yıllarda yeni çizgiyi benimseyen dergilerin
sayısı daha da çoğalıyor. Gırgır ile başlayan kendi çizerini ve kendi izleyenini
yetiştirme süreci sürüyor. Karikatürün yeniden canlanmasının nedenlerinden birinin de o yıllarda
televizyonun hızla yaygınlaşmaya başlaması olduğunun unutulmaması gerek.
Televizyon, hem sağladığı gülmece yüklü konular ile, hem de görselliği nedeniyle
karikatürlerin yaptığı göndermelerin kolayca anlaşılmasını sağladığı için
karikatürün sevilirlik düzeyine olumlu etki yapıyor. Yazısız, soyut, hatta okuyucusuna biraz tepeden bakan karikatür başka
ülkelerde de benzer dar boğazlar yaşıyor. Onların kiminde de çıkar yol olarak
çizgi roman anlatım özelliklerine yönelme gözleniyor. Yazısız karikatür giderek
eski etkisini yitiriyor. Yalnızca yarışmalarda, sergilerde boy gösteren, afiş
gibi kimi grafik sanatların anlatım dilini ve araçlarını kullanarak çekiciliğini
korumaya çalışan bir yaratı alanı olmaya başlıyor. Gülmece dergilerinden, günlük
gazetelerden uzaklaşıyor. Kuşkusuz bu tür çalışmalar yapan, hatta başarılı da
olan sanatçılar yok değil, bunların bir çoğu uluslararası yarışmalarda adlarını
duyuruyorlar, ödüller kazanıyorlar. Ama güncel karikatürün anlatım dili çizgi
roman dilini kullanan yeni akıma, yani birden çok kareyi, görece ayrıntılı
çizimleri ve yazıyla çizimi kaynaştırmaya çalışan anlayışa yöneliyor. Karikatürün gülmecesini iletmek amacıyla yeniden yazıya yönelmesinin en
önemli nedeni karikatürün küçük de olsa bir öykü anlatması. Bunun bir
hazırlığının yapılması gerekiyor. Alışılmış biçimde gelişeceği beklenirken de
tersine, olağandışına kayan çarpıcı sonucu geliyor. İnsanlarda gülmece duygusunu
uyandıran da işte bu beklenmedik son oluyor. Tek kareyi kullanan, hatta biçemselleştirilip içinde bulunduğu ortamdan
soyutlaştırılmış karikatürle bunu sağlamak çok kolay değil. Birden çok çizim
karesini kullanan, olağan, gündelik ayrıntılarla hazırlanan ve yazılı anlatımdan
rahatlıkla yararlanan çizgi roman dili bu etkiyi uyandırmaya daha yatkın. Onları
anlatacakları öykünün gizli bölümlerini anıştırmak (ima etmek) yerine doğrudan
kullanabiliyor. Başka bir deyişle, söyleyeceklerini dolaylı yollardan, simgesel
anlatımlardan çok daha doğrudan ve eksiksiz dile getirebiliyor. Böylece de daha
geniş izleyici kesimlerine seslenme olanağını buluyor. Bu da karikatürün en
önemli işlevi olan toplumsal eleştiri işlevini daha etkili bir biçimde yerine
getirmesini sağlıyor. Görüldüğü gibi, karikatürün anlatım dili her dönemin kendi özelliklerine göre
biçimlenerek değişiyor. Karikatürcüler de bu dili kullanarak iletilerini
izleyicilere ulaştırmaya çalışıyorlar.
|