Hülya Küçükaras - Birbirimizi Görebilir Miyiz?

Karikatür ve Bilişim

Hülya Küçükaras

Birbirimizi Görebilir Miyiz?

“Eyvah,” dedim, “karikatür ustalarının eline düştük!”... Nasıl da yerden yere vuracaklar bizi ve anlaşılan bir kez daha sınayacağız dayanma gücümüzü. Yılların acısını çıkarırcasına çullanacaklar üzerimize ve teknolojiyle nasıl güreş tuttularsa artık, her çekilen acı ve her bir yitirilen puan için bedel ödetecekler bize... ya kazandıkları puanlar! Onlardan da düşen olur mu payımıza-hani, züğürt avuntusu? “Elinize sağlık”larımız olmamıştır bizim, beğenip de “üstü kalsın” dememişlerdir yaptığımız iş için; ama belki bu kez...

Neyi ya da kimi konu ederler bu çizerler? Yaşamlarımıza sinsice giriveren ama yaşamlarımızın belirleyicisi olan bilgisayarları ve iletişim ağlarını mı? Bilişim teknolojisiyle tanışmaya ve barışmaya çalışan –biraz da zavallı düşmüş- insanı mı? Bilgisayarın insana kafa tutuşunu mu? Yaşamı değişen insanoğlunu ya da insankızını mı? Sanal ortam denen yeni evrende bir yandan benzerliklerini keşfedip birbirine yakınlaşan, öte yandan farklılıklarının ayırdına varıp birbirinden hızla uzaklaşan toplulukları mı?

Nedir bilişim bir karikatürist için?

Rastladığım karikatürlerin pek çoğu bilişim teknolojisi ürünleri (bilgisayarlar, cep telefonları vb.) ile bunların kullanıcıları arasındaki o bitmek bilmez “efendi-köle” çekişmesini ele alır; gerçekten de “efendi” ve “köle” rollerinin bir anda insandan makineye, makineden insana geçivermesi pek çekici bir konudur karikatürist için. Diğer gözde konu ise bilişim teknolojilerinin dokunduğunu değiştirmesidir; değişenler yalnızca göze ve kulağa çarpanlar değildir elbet, değil mi ki gönüllerin çarpılışı bile “e-“lenmiştir...

Karikatüristler haklılar! Karikatürün işlevi ayna olmaksa eğer, doğaldır ki somut sonuçlar ve görünür etkiler yansıyacaktır çizgilere; çoğu kez de çarpıklıklar, teknoloji ya da sistemin geliştirilmesi sırasında bir tasarımcının hiç de aklına gelmeyen, öngörülmedik kullanım biçimleri ve hatta biz bilişim uzmanları için sıradan olan ama bir karikatüristin süzgecine takılan ne varsa hınzırca yerini bulacaktır bir ya da birkaç karede.

Benim gözüme takılansa bu teknolojiyi üretmek için kafa patlatan bilişim uzmanlarına yer veren karikatürlerin azlığı... Belli başlı örneklerde ise toplumdan yalıtılmış, insanca özelliklerini yitirmeye yüz tutmuş, duygularıyla bağını kopartmış, dağınık ve sakar bir insan tipi, acımasız bir alaycılıkla ele alınır. Kabul etmesi zor, ama görünen o ki bıraktığımız izlenim bu...

Ve şu karikatür öyle bir güçtür ki asıl olan bizim ne olduğumuz değil, nasıl resmedildiğimizdir... Dolayısıyla karikatürümüz –neredeyse- gerçek kimliğimiz olup çıkmıştır... İtiraf etmeliyim ki karikatüristlerin gözlemleri ve ayrıntılar üzerindeki egemenliklerine öylesine inanmışız ki hemen hiçbir meslektaşım “bu ben miyim” diye sorgulamaz; çoğumuz “yahu ben neymişim” ya da “demek ben buymuşum” diye bakarız çizilenlere...

Teslim olmak kaçınılmaz: Karikatür “mutlak saptama” sanatıdır.

Yirmi yıllık meslek yaşamımı gözden geçiriyorum: Mesleğimi yerine getirirken insanı düşünmediğim, insana ve insanca olana duyarsız kaldığım tek bir an yok!... Hem insanı düşündüğüm hem de onu adına düşündüğüm bir serüven... Göze görünenden yola çıktığım, ama dipte yatan sorunları, gereksinimleri ve beklentileri bulup gidermek için çabaladığım, insanın bilgiyle buluşması ve insanın bilgiyle karar vermesi için uğraştığım – çabucak geçen - yirmi yıl... İnsana, insan olduğunu fark ettirecek bir dünyanın oluşmasında tuzum olsun diye!.. Benden öncekilerin de amacı aynıydı, benden sonrakilerin de aynı olacak; eğer gerçekten meslek ruhunu taşıyorlarsa başka türlü de olamaz!

İnsanla bu denli içiçe olup da ondan kopukmuş gibi gösterilmek ağrıma gidiyor ama yaratma sürecinin yoğunlaşma anlarındaki o derin suskunluğu ve kendinden geçişi de yok sayacak değilim.

Okuduğunuz son iki paragrafın bir bilgisayar mühendisinin elinden çıktığına inanıyor musunuz? Aynı cümleler bir karikatüristin ağzından da çıkamaz mıydı? Bugüne dek tüm sevimlilikleri ve içtenlikleri ile bizim adımıza fikir yürüten karikatüristlerden şimdi aynı hakkı ben istiyorum: İddia ediyorum ki aynı cümleler bir karikatüristin ağzından da çıkardı...

Ve gene iddia ediyorum ki yukarıdaki satırlar kadar, bana neden hukukçu ya da hekim olmadığımı soranlara verdiğim yanıt da bir karikatüristin ağzından çıkabilirdi: “Bir hatamın bir insanın yaşamıyla ödenmesinin yükünü taşıyamazdım. Benim hatalarım insanın sinirlerini bozar ama hiç değilse hayatıyla oynamaz!...”

Bu hangi birimizin ayıbıdır ki gözlemlemek, ayrıntılar üzerinde kafa yormak, düşlemek, yaratmak ve sinirlere dokunmak(!) gibi çok önemli ortak noktaları olan iki mesleğin üyelerinin birbirleri ile ilişkileri yalnızca –bize özgü bir terimle- “kullanıcı arayüzü” düzeyindedir: Biz karikatürlere bakarız, karikatüristler geliştirdiğimiz ekranlara... Baktıklarımızda birbirimizi görebilir miyiz?

Sahi, biz birbirimizi görebilir miyiz?

Bir soru daha: Bizi böylesine etkileyebilen karikatüristler için neyiz biz? Çizim programları ya da ekranlardaki renk paletlerinin ötesinde görülmeye ve keşfedilmeye değer miyiz? Yani, kayda değer miyiz?





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 3425 kez gösterilmiştir.