Tiyatromuzu besleyen kaynaklar

TİYATROMUZU BESLEYEN KAYNAKLAR

 Günümüz Türk tiyatrosunun kaynağında üç temel tiyatro geleneği bulunmaktadır: Bunlardan en eskisi, Anadolu’da insanlığın ilkel dönemlerinde, doğaya tapınan insanların düzenledikleri mevsim ritüelleri ve bu ritüellerde doğa güçlerini etkilemek, bu gücü kendi yanlarına çekmek amacıyla yapılan yansımaların uzantıları olan oyunlar gelir. Korkutucu kıştan sonra baharın gelmesini, doğanın uyanmasını, ürünün bol, hayvanların doğurgan olmasını yansılayan bu oyunların ana izleği, ölüm, yas, yeniden dirilme ve yaşama dönüşü kutsama olarak özetlenebilir. İnsanlık çok tanrılı inançtan tek tanrılı inanca geçtikten sonra mevsim ritüellerinde yapılan taklitlerin doğayı etkileme işlevini yitirdiği halde oyun olarak sürdürüldüğünü görüyoruz. Günümüzde, Anadolu’nun kimi yörelerinde, bu törenlerin uzantısı olan ve salt eğlenmek için oynanan taklitli oyunlara Seyirlik Köylü Oyunları diyoruz. Cumhuriyet döneminde, Anadolu köylerinde çeşitli adlarla taklitli oyunlar oynanması bilim adamlarının dikkatini çekmiş, bu konuda araştırmalar yapılmıştır. Günümüzde kimi oyun yazarlarının, yönetmenlerin seyirlik köylü oyunları kaynağına eğildikleri, bu kaynağın canlılığını yitirmemiş motiflerinden yararlandıkları görülmektedir.

Tiyatromuzun kökenindeki bir başka gelenek, on yedinci yüzyıldan başlayarak farklı kaynaklardan gelip İstanbul’da olgunlaşmış, bir ölçüde Anadolu’ya da yayılmış olan, bilim adamlarının Geleneksel Halk Tiyatrosu adı altında topladıkları tiyatro etkinlikleridir. Bir taklitli anlatı türü olan Meddah, gölge oyunu olan Karagöz, bir arena tiyatrosu örneği olan Ortaoyunu, çoğunluğun beğenisine göre biçimlenmiştir. Meddah, aynı adı taşıyan bir sanatçının, araya taklitler katarak anlattığı, ciddi ya da şakalı öykülere denir. Karagöz, arkasından mum ışığı ile aydınlatılan yarı saydam bir perdenin arkasında, deve derisinden yapılmış figürlerin oynatılmasıyla gerçekleşir. Ortaoyunu, bir iskemle ve bir paravanadan oluşan taşınabilir dekoru ile açık havada ve seyircinin çevrelediği her hangi bir alanda canlı oyuncular tarafından oynanır. Karagöz ve Ortaoyunu oyunlarının konuları, oyun kişileri, olay kurguları birbirine benzerlik gösterir. Karagöz, Karagöz ile Hacivat; Ortaoyunu, Kavuklu ve Pişekar adı verilen iki eksen kişinin karşılıklı konuşması ile başlayıp, Türkiye mozayiği içinde yer alan çeşitli kesimleri temsil eden tiplerin katılımı ile, kalın çizgili bir öykü izleği doğrultusunda gelişir. Bu oyunlar güldürü ağırlıklıdır, müzik eşliğinden yararlanılır ve doğaçlamaya büyük ölçüde yer verilir. Her iki türde de güncel olaylara, kişilere gönderme yapan şakalar, taşlamalar yer alır. Kent halkının yaşamını, olaylar karşısındaki tepkisini eğlendirici bir biçimde yansıtan bu oyunlar uzun süre ülkemize özgü sahne sanatı örneklerini üretmiş, fakat yüzyıla yakın bir süredir kendini yenileyemediğinden, gelişimi kesintiye uğramış, yaşamla bağlantısı kopmuş bir sanat birikimi olarak kalmıştır. Buna karşın, geleneksel halk tiyatrosunun çağdaş tiyatroda yeğlenen kimi biçim ve biçem özelliklerini içermesi, bu oyunlarda kullanılan kimi dil ve sahne hünerlerinin bugün de geçerliğini koruyor olması, bu kaynaktan şimdiki zamanda da yararlanılabileceğini göstermektedir.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 1666 kez gösterilmiştir.