DEVLET TİYATROLARI
Ankara’da, Devlet Tiyatrosuna bağlı Küçük Tiyatro, Büyük Tiyatro, Üçüncü
Tiyatro, Oda Tiyatrosundan sonra 1960’ta Yeni Tiyatro, 1964’te Altındağ
Tiyatrosu hizmete girmiştir. 1971 yılından başlayarak Bursa ve İzmir’de Devlet
Tiyatroları etkinliklerini yerleşik kadrolarıyla sürdürmeye başlamışlardır. 1966
yılında Adana Devlet Tiyatrosu hizmete girer. Yapımı yirmi üç yıl sürmüş olan
İstanbul Kültür Sarayı 12 Nisan 1969’da Aida operası ve Çeşmebaşı balesiyle
açılır. Bu sahnede sergilenen ilk tiyatro yapıtı başrolünü Cüneyt Gökçer’in
oynadığı, Pirandello’un IV. Henry adlı oyunudur. Bir süre sonra Arthur Miller’ın
Cadı Kazanı adlı oyununun gösterimi sırasında çıkan yangında tümüyle yanan bu
yapı 1977 yılında Atatürk Kültür Merkezi adı altında yeniden hizmete açılacak,
Can Gürzap yönetiminde kendi yerleşik kadrosunu oluşturacaktır.
Yetmişli yılların fırtınalı günlerinde ideolojik tartışmalardan en az
etkilenen tiyatro kuruluşu Devlet Tiyatroları olmuştur. Artık AKM ve Taksim
Sahneleriyle İstanbul’da da faaliyete geçmiş olan Devlet Tiyatroları
sahnelerinde batının klâsik ve modern oyunları yanında yerli yazarların
oyunlarından oluşan düzeyli bir repertuvar uygulanmakta, yurt dışına turneler
düzenlenmektedir. Kral Oidipus gibi, Kral Lear gibi, Bernarda Alba’ın Evi gibi
yapımlar hafızalarda yer eder. Arthur Miller, Tenessee Williams, Jean Paul
Sartre, Eugene İonesco gibi çağdaş oyun yazarlarının en yeni oyunları dilimize
çevrilerek sahnelenir. Yetişkin kent seyircisi Devlet Tiyatrosu gösterimlerine,
en çok da, Todd Bolender’in yönettiği Öp Beni Kate, My Fair Lady, Mançalı Don
Kişot, Damdaki Kemancı gibi müzikli oyunlara rağbet etmektedir.
Yetmişli yıllarda siyasal yaşamdaki hareketliliğin etkisiyle sahne, siyasal
görüşlerin tartışıldığı bir arena olma eğilimine girmiştir. Gençler, günün
coşkulu politik atmosferini yansıtan özel tiyatroların salonlarını doldurarak
coşkulu tepkileriyle oyuncuları yüreklendirirler. Oyun yazarlığında kalıplaşmış
gerçekçi aile dramı yapısı kırılmakta, ülkemizde yeni tanınmaya başlayan epik
tiyatro uygulamasının da etkisiyle yeni biçimlemeler denenmekte, geleneksel
kaynaklardan bu doğrultuda yararlanma yolları aranmaktadır. Sahne daha geniş
kapsamlı sorunlara açılmıştır. Devlet Tiyatroları, düzeyli üretimine karşın,
ülkenin sorunlarına ilgisiz kaldığı, repertuvarında ülke gerçeklerini yansıtan
oyunlara yer vermediği gerekçesiyle eleştirilmeye başlamıştır. Yetmişli yılların
sonlarına doğru tehlikeli bir kargaşaya dönüşmekte olan toplumsal ortam,
tiyatroda da gerilim yaratmıştır. Tiyatrolara baskı uygulandığı, kimi oyunların
tutucu çevrelerin tepkisiyle gösterimden kaldırıldığı görülür. Sahne
sanatçılarının, siyasal düşünce ayrılıklarından dolayı topluluklarından koparak
kendi özel birliklerini kurmaları, toplu sözleşmelerle hak arama yoluna
gitmeleri baskıların artmasına, tiyatro etkinliklerinin yerel yönetimlerce
denetlenmesine neden olmuştur. Sahnelerde kışkırtıcı oyunlara yer verilmesi
yazarlar ve eleştirmenler arasında da tartışma konusu olmakla beraber, genelde
tiyatronun içi boş bir eğlence türü olmadığı, toplumsal sorumluluk taşıdığı
görüşü kabul edilmiş durumdadır.
Siyasal yaşamdaki hareketliliğin ödenekli tiyatroların üretimine değil,
yönetimine yansıdığı görülür. Bir devlet kurumu olarak Devlet Tiyatrosu hükümet
değişikliklerinden ciddi biçimde etkilenmektedir. 1965 yılında Milli Eğitim
Bakanlığı Müsteşarlığına bağlanmış olan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
1971’de Kültür Bakanlığına devredilmiştir. 1978 yılında görevinden alınan Cüneyt
Gökçer’in yerine Ergin Orbey atanır. Bir süre sonra bu göreve yeniden Cüneyt
Gökçer’in getirildiği, 1983’te ise Turgut Özakman’ın Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğüne atandığı görülür. Bundan sonra bu görevin sık sık el değiştirdiği ve
bu durumun günümüze dek sürdüğü görülecektir. 1986’da Raik Alnıaçık, 1988’de
Bozkurt Kuruç, 1991’de Mehmet Ege, 1992’de Yücel Erten, 1995’de Bozkurt Kuruç,
daha sonra Lemi Bilgin, onu izleyen yıllarda Rahmi Dilligil ve yeniden Lemi
Bilgin bu göreve getirilir. Yönetim kademesindeki bu süreksizlik Devlet
Tiyatrolarında tutarlı bir sanat politikasının izlenmesini zorlaştırmış, pek çok
ilde yeni sahnelerin açılmasının, sanatçı ve görevli kadrosunun kabarmasının da
etkisiyle, repertuvar seçiminde bir gelişigüzellik, yapımlarda bir sanatsal
düzey yitimi gözlemlenmeye başlamıştır.
Son yıllarda Devlet Tiyatroları yapımlarının ağır eleştirilere hedef olmasına
karşın bu kurum tiyatroyu ülke çapında yaygınlaştırma yolunda çok önemli bir
görevi başarmıştır. Önceleri turne temsilleriyle etkinliğini yurt çapında
yaymaya çalışmış olan Devlet Tiyatrosu, Ankara, Bursa, İzmir ve İstanbul’dan
sonra pek çok ilde yerleşik tiyatrolar açmış; 1985’de Adana, 1986’da Trabzon,
1988’de Diyarbakır, 1993’de Antalya, 1997’de Sivas, Erzurum, Van Devlet
Tiyatroları hizmete girmiştir. Her ilin Devlet Tiyatrosu, Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğüne bağlı ayrı birer birim oluşturmaktadır. Ayrıca bu illerde
Devlet Tiyatrosuna bağlı sahne sayılarının giderek çoğaldığını, çocuk tiyatrosu
birimlerinin kurulduğunu görürüz. Kurumun böylesine büyümüş, dallı budaklı bir
yapı oluşturmuş olması, yeni bir tiyatro yasasının gerekli olduğu konusunda
görüş birliğine varılmasına, hatta yeniden yapılanma isteğinin doğmasına neden
olmuştur. Yirmibirinci yüzyılda Devlet Tiyatroları, aşması gereken pek çok
soruna karşın, kültürümüze va sanatımıza ülke çapında katkıda bulunan önemli bir
devlet kuruluşu olma özelliğini korumaktadır.
|