ATA'NIN GENÇLERİ SAHNEDE
Ebert’in sahne işlerinin başına geçebilmesi ancak 1939’da mümkün olabildi.
1936’da kurulan Devlet Konservatuvarına ait kanun ancak 1940’da çıkabildi.
Konservatuvar son sınıf öğrencileri için “Tatbikat Sahnesi” kuruldu ve opera
çalışmaları ilerledi. Tatbikat Sahnesi tıpkı halk evleri ve köy enstitüleri gibi
Cumhuriyet’in özgün buluşlarından biriydi. Hem bir eğitim kurumu oluşturulmuş
hem de öğrencilerin profesyonel birer sanatçı gibi icraya dönük çalıştıkları bir
ortam yaratılmıştı. Eğitim kurumları aynı zamanda icracı kurumlar olarak
sanatlarını topluma tanıtmak, yaymak işlevini de üstlenmişlerdi.
Türk operasının öncüleri Ankara Halkevi sahnesinde, 21 Haziran 1940 tarihinde
ilk temsillerini verdiler. Mozart’ın müzikli oyunu “Bastien ve Bastienne”nde
soprano Rabia Erler, tenor Süleyman Alkan ve basbariton Ruhi Su rol almışlardı.
İkinci eser ise Puccini’nin “Madama Butterfly” operasının ikinci perdesi idi.
Dekorunu Turgut Zaim’in hazırladığı eserde soprano Mesude Çağlayan, mezzo
soprano Necdet Demir, tenor Aydın Gün, bariton Süleyman Tamer, bariton Orhan
Günek ve tenor Nuri Turkan görev almışlardı. Avrupa’da öğrenim görmüş
profesyonellerin de katılımıyla ertesi yıl “Madam Butterfly”ın tamamı
sahnelendi. 22 Nisan 1941 tarihli Ulus gazetesinde S. Ali şunları yazıyordu: “Türkiye’de
bir opera kurulurken, Avrupa’nın eskimiş, sakim yollarından değil de en yeni, en
doğru ve isabetli bir yoldan yürünmesi bizim için büyük bir kazançtır. Geçen
sene Devlet Konservatuvarı talebesi tarafından oynanan “Madam Butterfly”
operasının ikinci perdesi, Avrupa sahnelerine bile nasip olmayan bir hadise ile
karşılaşmıştı.” 1941 baharında yine Tatbikat Sahnesi tarafından “Tosca” operası
sahnelenirken, Semiha Berksoy’un başrolünü üstlendiği bu eser büyük bir başarı
kazanıyordu. Tatbikat Sahnesinin bütün temsillerini izleyen Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü, izlediği bir temsilden sonra, 25 Haziran 1941’de, sanatçılara şöyle
sesleniyordu: “... Hepiniz istikbalin birer yıldızı olmaya namzetsiniz. Siz,
yalnız şahsi yükselişinizi değil, bütün milletin her ferdine sanat duygusunu
aşılayarak hep beraber yükselmeyi düşünmelisiniz. Bu dürüst çalışmalarınızla
size, başta ben olmak üzere, hepimiz elimizden gelen yardımı yapacağız.”
Carl Ebert ve Ertuğrul İlgin; "Bir zamanlar benim için erişilmez bir ülkü olan şey, yani bütün küflenmiş gelenekleri yok edip, her şeye ta en baştan başlayabilmek arzusu işte bu ülkede gerçekleşti. Türk Hükümeti, planımı gerçekleştirebilmem için beni özel yetkilerle donatmıştı. Hiçbir gelenekle yüklenip gölgelenmemiş genç sanatçılarla çalışmak benim için unutulmaz bir yaşantı oldu. Ağır ama son derece heyecan verici bir çalışmaydı bu!"
Ebert, öğrencilerin 'Çok çalışıyoruz' şikayetlerine şu cevabı verirdi: "Opera yalnız bir konser değildir. Sahnede aktör yalnız sesini dinletmez; bütün gövdesiyle oynar. Kulak kadar gözün de hakkı vardır. Onu ödeyebilmek için gövdenin hazır bulunması gerektir. Yarın bir aryanızı en dar bir yerde, belki de bir masanın altında söylemeniz gerekebilir, o zaman ne yaparsınız?"
|