OPERA Muzaffer Evci Prodüktör, TRT Prof. Carl Ebert’in anısına saygıyla... Bundan yaklaşık 400 yıl önce Avrupa’da ortaya çıkan opera, bugün müziğin
ulaştığı soylu bir nokta... Opera, tiyatro ve bale gibi sahne sanatlarının yanı
sıra edebiyat, resim, heykel, mimari gibi diğer sanatlarla da yakın ilişkide...
Osmanlı Devleti’nde 18. yüzyıldan itibaren sarayda görülmeye başlanan opera,
sonraki dönemlerde İstanbul ve İzmir’de çeşitli özel salonlarda sergileniyordu.
Fakat opera asıl kimliğine Cumhuriyet’le birlikte kavuşup, kültür dünyamızdaki
yerini aldı. 1923’de yorgun Anadolu topraklarında yeni bir devletin doğuşu
resmen gerçekleşiyordu. Bu yorgun halktan, kısa zamanda çağdaş ve üretken bir
ulus yaratma çabası her alanda kendini hissettiriyordu. Devrimler birbirini
izlerken, kültür ve sanat alanındaki atılımlar, yeni ulusun düşünce altyapısını
hazırlıyordu. Atatürk, bütün devrimleri içinde belki en önemlisini, müzik
alanındaki devrim olarak nitelendirmişti. Atatürk’ün direktifiyle 1924’de
kurulan ilk yüksek okul, Musiki Muallim Mektebi idi. İstanbul’dan saray
orkestrası getirilerek Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kurulup, halka ilk
düzenli konserler veriliyordu. Bu atılımlar aynı zamanda operanın da temelini,
oluşturacaktı. Peki Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren operaya niye bu kadar çok önem
veriliyordu? Çünkü yüksek bir kültürdü opera. Batıda opera için “Sanatlar
topluluğu” denir. Opera; senfonik müzik yapan orkestrası, çok sesli müzik yapan
bir korosu, üstün tekniğe sahip şan solistleri, oyunculuğu, librettosu, dekoru,
kostümü, içinde yer alan balesiyle gerçekten de bir sanatlar topluluğudur.
|