"ÇARK" DÖNÜYOR Öğrenciler büyümüş; klâsik eserler sahneye konmuş ve yıldız dansçılar kendini göstermeye başlamıştı. Şimdi sıra, bu başarılı gençlerin içinden bir koreograf çıkmasına gelmişti. 1968’de Türk balesinde bir dönüm noktası yaşandı. Sait
Sökmen ile ilk Türk koreografının eseri, “Çark” ortaya çıkıyordu. “Çark” balesinde, olumsuz ile olumlunun, çatışma ve uzlaşma çabaları anlatılır. Prömiyerinde müthiş bir alkış alır “Çark”; belli ki bale seyircisi bir Türk
koreografın çıkmasını hasretle beklemiştir.
1968 yılında Aydın Gün’ün daveti üzerine İstanbul Şehir Operasına gelen George Makedonsky, ilk olarak “Winsdor’un Şen Kadınları” operasının koreografisini, daha sonra Tepebaşı Dram Tiyatrosunda “Sihirli Gece”, “Bahçesaray Çeşmesi” ve “Bale Empresyonları” adlı eserleri sahneler.
Sait Sökmen, “Kurban” ve “Çift Üç” adlı eserlerini Cüneyt Gökçer’in genel
müdürlüğü zamanında Devlet Tiyatroları Modern Dans Topluluğunu kurduktan sonra
sahneledi. “Kurban”da, Güngör Dilmen’in birden fazla kadınla evliliğin olumsuz
sonuçlarını işlediği koreografisini dans tiyatrosu biçiminde hazırlamıştır. Salt
hareket ve kımıldanışların ritmi üzerine inşa edilen bale, müziksiz olarak dans
edilmiştir.
1968-69 sezonunda Ninnette de Valois’nın “Fındıkkıran”ı sahneye koymasıyla üç
Tchaikowsky balesi tümüyle oynanmış oluyordu. 1969-70 sezonunda ise Alfred
Rodrigeus üç baleyi sahnelemişti; “Mevsimler”, “Orpheus” ve asıl önemlisi
“Judith”. Rodrigues, genç bestecimiz Çetin Işıközlü’nün bestesi, baş kadın
rolünde ise Meriç Sümen ile “Judith” balesini Türkiye’de gerçekleştirdi.
İstanbul Şehir Operasının kurulmasından sonra bazı eserler sahnelemeye başlayan
topluluk, İstanbul Devlet Balesine dönüşerek ilk kez 1969’da gösterilerine
başlamıştı. Balemiz, 1970 yılında 1309 sayılı yasayla tüzel kişilik kazanan,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü çatısı altında Ankara ve İstanbul’da
çalışmalarına devam etti. 1970-71 sezonunda Ankara’da “Romeo ve Juliet” sahnelenir. İstanbul Devlet
Balesi 1972-73 sezonuna gelene kadar gerek dansçı azlığı, gerekse sürekli
çalışma olanaklarından yoksun oluşu nedeniyle opera baleleri dışında tam bir
varlık gösterememiştir. Daha sonraki yıllarda Ankara Devlet Balesi
yöneticilerinden Güloya Gürelli Aruoba, İstanbul Devlet Balesi yöneticiliğine
atandıktan sonra topluluk sürekli ve disiplinli çalışma düzenine girmiştir. Bu
çalışmalar sonucunda bale bölümü kendi başına temsiller vermeye başlamıştır. 31
Mart 1973’de gerçekleşen ilk temsilde Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe”si
sahnelenir. 1974’de ise ilk kez tam bir bale eseri “Coppelia”, Güloya Gürelli
Aruoba tarafından sahneye konmuştur. İstanbul’un da ortaya eserler koymasıyla birlikte gelişen Türk balesi,
Avrupa’da da ağırlığını hissettirmeye başlamıştı. Kısa süreli geçmişine rağmen
Türk balesi Avrupa’nın önde gelen topluluklarının düzeyine ulaşmıştı. Balemizin
baş dansçılarından Meriç Sümen, 1972-73 sezonunda “Giselle” balesinde, Sovyetler
Birliği’nin dört önemli sanat merkezinde dans ederek kendinden övgüyle söz
ettirmiştir.
|