BALE Muzaffer Evci Prodüktör, TRT Dame Ninette de Valois’nın anısına saygıyla...
Belirli ve sıkı kuralları olan, zamanla gelişerek dans tarihine klâsik bale
olarak yerleşen balenin doğuşu 16. yüzyıla uzanır. Önceleri Fransa’da gelişen
bale zamanla Avrupa ve Amerika’ya yayıldı. Dansın ulaştığı soylu bir nokta olan
bale, opera ve tiyatro gibi sahne sanatlarının yanında edebiyat, resim, heykel,
müzik gibi diğer sanatlarla da yakın ilişkide... Anadolu’da, Kurtuluş
Savaşı’ndan çıkmış mağrur bir halk, bu kez kültür hayatında yeni bir mücadele
başlatıyordu. Anadolu’nun her yerinde sanat adına, kültür adına bir atılım
gerçekleşiyordu. Cumhuriyet’i yeşertecek yenilikleri bir bir hazırlayan başkent
Ankara, adeta devrimin laboratuvarıydı. Devrimler birbirini izliyor; kültür ve
sanat alanındaki atılımlar yeni ulusun düşünce altyapısını hazırlıyordu. Sanatta
çağdaşlaşmaya önem veriliyor; tiyatro ve operanın yanında balenin gelişmesi için
de çaba harcanıyordu. 1930’larda Atatürk, özellikle Rus balecilerle işe başlamak
istiyordu. Fakat bu girişim sonuçsuz kalıyor balenin kurulması gecikiyordu. İstanbul’da Eminönü ve Beyoğlu’nda özel bale okulu kurma çabaları olmuş ama
bu girişimler de yetersiz kalmıştı. 1939’da hazırlanan Millî Musiki ve Temsil
Akademisi Teşkilât Kanunu’nda bale bölümü kurulmasından söz edilmişti. Fakat bu
girişimler sonuçsuz kalmış, araya giren II. Dünya Savaşı, bale konusundaki
arayışları yavaşlatmıştı. Savaş yıllarında İstanbul’da bulunan Lydia Krassa
Arzumanova özel bale okullarında çalışmalara başlıyor, bazı gruplarla temsiller
veriyordu.
|