Kazılara koşut olarak gelişen bir diğer olgu da müzecilik
hareketleridir. Niteliği ne olursa olsun, "eşya" saklamak için sürekli olarak
tahsis edilen ilk mekânlardan bir tanesi İstanbul'da Sur-u Sultani içinde yer
alan Aya İrini kilisesi olmuş ve 16. yy.dan itibaren Sarayın silâh deposu olarak
kullanılmıştır. Kilise, III. Ahmet (1703-1730) döneminde, Batıdaki örneklerine
uygun olarak düzenlenmeye çalışılmış ,"Dâr-ül Eslaha" adıyla halka açılmış,
ancak 1808 yılındaki yeniçeri isyanında yağmalanınca tümüyle kapatılmıştır. 1845
yılında, Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa Aya İrini’de uzun yıllardır toplanan
eserlerin düzenlenmesi için görevlendirilmiştir. Aya İrini’de toplanan eserler
iki bölüme ayrılmıştır. Bunlardan “Mecma-i Esliha-i Atika” daha sonra “Askerî
Müze”, “Mecma-i Âsâr-ı Atika” ise “Müze-i Hümayun” hâline gelecektir . 30 Ocak
1869 tarihli buyrultu ile, o güne değin müze/depo olarak görülen kurum, Maarif
Nazırı Saffet Paşa tarafından "Müze-i Hümayun" olarak tanımlanmış, böylece
yasallaşan bu yeni kuruma Galatasaray Sultanisi öğretmenlerinden Dr. Goold, 8
Temmuz 1869'da Müdür olarak atanmıştır. Saffet Paşa, ayrıca, Valilere bir
genelge göndererek, illerindeki eski eserleri tahrib etmeden yeni kurulan Müzeye
iletmelerini istemiştir. Dr. Goold 1871 yılında Müze Müdürlüğü görevini bırakmış
ve Ali Paşanın yerine geçen Sadrazam Mahmut Nedim Paşa aynı yıl Müze Müdürlüğünü
kaldırmıştır. Aya İrini’deki eserlerin korunması için ise Trentzio isimli bir
kişi görevlendirilmiştir. Ahmet Vefik Paşanın sadrazamlığı sırasında, 1872
yılında yeniden kurulan Müze-i Hümayun Müdürlüğüne Anton Dethier atanmış ve Müze
Çinili Köşk’e taşınmıştır.
|