FIKRALAR Türkiye’nin hemen her bölgesinde, dünyada da olduğu gibi, fıkra anlatmanın
veya güzel anlatanı dinlemenin hemen tadına varılır, zevkle yaşanır o
dakikalar... Çocukların da bildiği ve aktardığı Nasreddin Hocanın fıkralarından
başlayarak, yöre insanının kendileri arasından çıkan taklitçi, komik veya
nüktedan kişilerin maceraları o yörelerde birer fıkra olarak anlatılır. Günümüze
kadar gelen bu fıkra kahramanları arasında özellikle Bektaşîler,
Karadenizlilerden Temel veya Dursun, Yahudiler, bütün Türkiye’de bu yönleriyle
tanınırken, bölgelerinde de Bekri Mustafa, Karatepeli, Oflu hoca, Erzurumlu Naim
Hoca vb. yerine göre ders verecek biçimde fıkralarıyla, literatüre girmişlerdir
ve günümüzde de bu ünleriyle yaşamaktadırlar.
Fıkralar, nerede, kim tarafından ve hangi şartlarda ortaya konduğu çoğu zaman
kesinlikle belli olmayan sözlü kültür örneklerindendir. Aynı kültürün diğer
türlerinde de (masal, efsane, bilmece, atasözü vs.) olduğu gibi oluştuğu yer ve
yaratıcısı zamanla unutulmuştur ve anonim olma özelliğini kazanmıştır. Kulaktan
kulağa aktarılan fıkraların, hemen her yörede ve hatta her anlatışta kahramanı
kolaylıkla değişebilir. Fıkralar her kim tarafından ilk kez ortaya konmuş olursa
olsun, zaman geçince ve bölge değişince bu yaratıcı tip unutulur, ancak fıkra
içindeki asıl olay çarpıcı noktalarıyla hatırda tutulup, başka bir fıkra
kahramanına mal edilerek anlatılır. Bütün bu fıkralardaki ana mizah unsuru bir komik olayı vurgulamak değildir.
Asıl dayanak var olan, ortada görünen bir gerçeği beklenmedik, alışılmadık bir
sonla bitirme amacıyla anlatmak ve ancak ondan sonra güldürebilmek... Dar
görüşlülüğe, yobazlığa, cahilliğe, basit kurnazlığa, karanlıklara karşı çıkan
Nasreddin Hoca fıkralarının yanı sıra bilgisiz, hoşgörüsüz, tahammülsüz ve cahil
softalara karşı çıkan Bektaşî fıkraları, saray ve konakların görgüsüz
zenginlerinin tutum ve davranışlarıyla eğlenen İncili Çavuş fıkraları hep
gerçekleri anlatmaya çalışırlar. Yörelerde adı bütün Türkiye’ye yayılmamış
nüktedan insanlar da aynı amaçla insanların dikkatlerini çekmek isterler
gerçeklere... Ancak böyle yapılırsa veya anlatılırsa, insanlar daha iyi ve çabuk
gerçeklerin farkına varırlar diye niyetlenilmiştir ve böylece niyetler de
gerçekleşmiş olur. Her bir fıkra, saatler boyu tartışılacak ders konusudur bu
yönüyle... Fıkraların bir başka özelliği de konuşma dilinin bütün kıvraklığını,
canlılığını, güzelliğini ortaya çıkarmasıdır. Güzel Türkçeyi iyi bir fıkra
anlatıcısının ağzından daha iyi duyarız. Konuşmanın doğallığını ve sınır
çizilemez, tahdit konulamaz özgürlüğünü fıkralarda buluruz bütün öğeleriyle...
Çocuklarımızın eğitimine bu yönüyle de yardımcı olur fıkralar. Bir yandan dil ve
konuşma eğitimine yardım ederken, diğer yandan zekâsının ve anlayışının
gelişmesine de yardım eder. Her duyduğu veya gördüğü olayın, bir de arka yüzünün
bulunduğunu hatırlamasına yardımcı olur, destek verirler. Onların tatlı dilli,
güler yüzlü, her yerde aranan, sevilen bir kişilik kazanması, fıkraları
bilmesine, iyi anlatmasına ve yerinde kullanmasına bağlıdır. En ciddi konularda
sertçe tartışırken bile, yerinde-zamanında anlatılan bir fıkra, arada oluşan
buzları eritir, konuşmaları mutlu ve olumlu bir sonuca doğru götürmekte baş rolü
oynar.
|