Evlenme sürecinin en son safhası olan düğün, geleneksel yaşantı içinde
heyecanla beklenen, özlenen ve yüzlerce uygulamayı içinde barındıran bir
dönemdir. Nişanlanma süresinin kısa veya uzun olmasına bakılmaksızın, düğün
hazırlıklarına erkenden başlanır. Bir yandan ev için eşya seçilip alınırken,
diğer yandan davet edilecek konukların listeleri yapılır, çağrılanın sosyal ve
ekonomik durumuna göre, nasıl bir davet ile ve kim tarafından çağrılacağı
belirlenir. Çağrılanın ağırlığına göre saygılı davranılması, davetiyle birlikte
hediyesinin de gönderilmesi gerekir.
Düğün öncesinde gerçekleştirilen en önemli olay, kız evinin düzenlendiği kına
gecesidir. Bazı yerlerde damat evinde de böyle bir uygulamanın var olduğu ve
damada da kına yakıldığını biliyoruz. Kız evinden bir tepsi içinde, hediyelerle
birlikte erkek evine gönderilen kına, sağdıç olarak tayin edilen kişi tarafından
damadın eline yakılır. Sağdıç, düğünde damadın her türlü işine koşan, ona maddî
ve manevî yardımlarda bulunan; yeri ve zamanı geldiğinde öğütler veren, yol
gösteren; damat adına hediye ve para dağıtan; ailenin sevdiği, saydığı,
güvendiği önemli bir kişidir. Geleneksel evlenme törenlerinde kına yakma, önem
verilen bir uygulama olduğundan, bu görev erkek evinde sağdıca düşer.
Kırsal bölgelerde gelin adayına kına yakılırken, kız evinde gelinin bekâr
veya evli arkadaşlarına yemek ikram edilir. “Kına yemeği” özel olarak
hazırlanır, ayrı bir yeri vardır. Evde birtakım eğlenceler düzenlenir, oyunlar
oynanır. Bu kına gecesinin en unutulmaz anları, kına türkülerinin, mânilerinin
yanık yanık söylenmesidir. Bu mâni ve türkülerin sözleri, gelin adayı ile
annesinin ayrılacağını vurgular, onların üzülüp ağlamasına yol açar. Hiç evlenmemiş bir kız, gelinin sağ eline ve sağ ayağına, yeni evli genç bir
kız da sol eline ve sol ayağına kına yakar ve böyle bir işlemin geline uğur
getireceğine inanılır. Kına yakıldıktan sonra, kınanın uzun süre kalması,
çabucak silinmemesi için üzeri bezle sarılır. Gelini yakın arkadaşları yedirir
içirirler, elleri sargıyla örtülü olduğu için... Bazı yerlerde gelinin başı
üzerinde renkli mumlar yakılmış büyücek bir tepsi ilahiler okunarak çevrilir.
Genellikle Yunus Emre’den alınan ilâhiler okunur.
Dokunaklı mânilerle, türkülerle, ilâhilerle ağlatılmaya çalışılan genç gelin
adayı, artık yeni bir hayata ilk adımlarını atacaktır. Bunun için, kız evinden
ayrılmadan önce, yüzü yazılır (makyajı yapılır), en güzel giysilerini giyer,
gelinliğini de giydikten sonra merdiven başında, evden çıkmadan önce, babası,
amcası veya erkek kardeşi tarafından beline “gayret kuşağı” adı verilen,
genellikle kırmızı bir kuşak bağlanır. Ata bindirildiği zaman bir koç süslenmiş
olarak getirilir, atın sağ yanında tutulur. Gelin atın üzerinden inmeden koçu
tutup ayaklarını yerden keserse, güçlü kuvvetli çocuklar doğuracağına inanılır.
Evden ayrılmadan önce geline son kez öğütler verilir. İyi geçinmek, fedakârlık
yapmak, anlayış ve hoşgörü göstermek, saygıda kusur etmemek, eşini, aşını, işini
bilmek, dedikodu yapmamak vb. öğütler, kızın mutluluğunun artmasına yarayacak,
kulağına küpe olacak sözlerdir. Sonunda da genç kız, “kınayı tasta, anayı yasta koyup”, bir kalabalıkla erkek
evine doğru yola çıkar... Yöresel gelenekler arasında vazgeçilmeyen başka bir uygulama da “gelin
hamamı” idi. Önceden sepetler, tepsiler, bohçalar içinde hamama getirilen
yiyecekler, hamamın göbek taşına serilirdi. Bu özel güne sadece gelinin yakın
akrabaları, arkadaşları ve hatırı sayılır, ağırlığı olan davetliler
katılabilirdi. Bir yandan börekler, çörekler, söğüşler, dolmalar, helvalar,
tatlılar yenip vişne, nar, kızılcık şurupları içilirken; diğer yandan mâniler,
türküler söylenirdi. Bu arada herkes usulünce yıkanır, paklanırdı. Gelin adayı
ise iki yaşlı kadın tarafından soyundurulur, peştemalı kuşandırılır, kollarına
girilerek hamamın soğukluğunda üç kez dolaştırılır, başının üzerinden bozuk
paralar avuç avuç saçılırdı. Genç kızların uğur getirsin diye bu paraları
kapıştığı ve kendi sandıklarında sakladığı bilinmektedir. Bundan sonra gelin
hamama sokularak kurnanın başına getirilir ve yıkanırdı. Sonra başından aşağı
gümüş veya altın tas ile üç kez su dökülür ve ona nar şerbeti içirilirdi. Kuru
peştemalını kuşandıktan ve göbek taşı etrafında da üç kez dolaştırıldıktan sonra
soğukluğa çıkarılırdı. Gelinle ilgili bu uygulamalar sürüp giderken oğlan evinde birçok işin
yapıldığını görüyoruz. Önce güveyin yeni giysilerle donatıldığını, giydirilme
işi bittikten sonra önce babasının, amcasının, yakınlarının, yaşlıların ve hazır
bulunanların ellerini öptüğünü, hayır dualar aldığını, yaşıtları ve
arkadaşlarıyla tokalaşıp kucaklaştığını birçok yerde bulabiliyoruz. Bu arada
oğlana babası tarafından yapılan önemli bir bağış da, yüksek sesle
çevresindekilere duyurulur. Düğün günü oğlan evinde gündüz vakti güreş, cirit, köçek oyunları yapılır,
hazırlanan sofralarda gelen davetlilere yemekler ikram edilir, içecekler
sunulur. Bir gece öncesinde oğlan evinde, sazlı sözlü, yemekli içkili bir
eğlence de düzenlenir. Yakın dostlar, akrabalar bu eğlenceye ayrıca
davetlidirler. Türkü eşliğindeki oyunlara herkes katılır, damat da gençlerle
birlikte oyuna kaldırılır. Damat evinden kız evine gidip gelini alacak olanlar vakitlice yola çıkarlar.
Davulzurna eşliğinde, ara sıra havaya silâh sıkılarak, türküler söylenip oyunlar
oynanarak, kız evine gelirler. Kızın hazırlanıp çıkmasından sonra, yine hep
birlikte ve büyük bir kalabalıkla erkek evine doğru yola çıkılır. Eve
yaklaşıldığında yine silâhlar patlatılarak haber verilir. Kız evin önünde attan
veya otomobilden inmeden önce, onu getirenlere bir hediyenin verilmesi beklenir.
Sonra kızın başından aşağı bozuk para, kuru yemiş saçılır. Gelin tellerinden
bekâr kızlar birer tane alıp saklarlar. Bununla tez zamanda kendi kısmetlerinin
çıkacağına ve evleneceklerine inanırlar. Erkek evine girmeden hemen önce eşikte gelinin kucağına küçük bir erkek çocuk
verilmesi, onun ilk çocuğunun oğlan olması dileğiyle ilgili bir inanıştır.
Ayrıca avcuna bal ve yağ sürülür, kapı eşiğinde veya üstünde nar kırılıp
dağıtılır. Böyle birçok uygulama ile, gelinin eve uğur ve bereket getireceği
inancı sürdürülmektedir. Gelin erkek evine geldikten sonra medenî nikâh kıyılır. Birçok yerde dinî
nikâhın da kıyıldığı bilinmektedir. Böylece bu evlilik birliğinin, hem
yasalarla, hem de din kurallarınca ve törelerce onaylandığı, geçerlik kazandığı
da gösterilmiş olur. Erkek evinde yapılan eğlenceler, oyunlar yenen yemekler sonrasında, gece,
düğüne son verilir. Damat ile gelin başbaşa bırakılır ve gereken öğütler kıza
yenge, damada sağdıç tarafından verilip gerdeğe girmeleri sağlanır...
|