Türk halk tiyatrosunun en önemli bir kolu Karagöz olarak bilinen, hayal veya
gölge oyunudur. Halk düşünce, felsefe ve yaşayışının örneklerinin sergilendiği
bu dal, yüzlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Ancak bu tür gölge oyunlarının
diğer ülkelerde de çok eski tarihlere dayandığı bilinmektedir. Başka Uzakdoğu
ülkelerinde benzerleri olsa da, Karagöz adıyla-sanıyla, tipleriyle,
sazı-sözüyle, olayları ile tamamen bize özgü bir temaşa, bir seyir, bir eğlence
dalı olup çıkmıştır. Amacı eğlendirmek, seyredenlere hoşça vakit geçirtmek,
seyircinin gündelik dert ve tasalarından uzaklaşmasını sağlamak, Türkçenin
inceliklerini ve kıvraklığını göstermek, kelime oyunlarıyla dili sevdirmek
olarak gösterilen bu halk tiyatrosu dalı, günümüzde sayılı sanatçılarla ayakta
durmağa çalışmaktadır. Karagöz oyununda baş oyuncular iki kişidir: Karagöz ile Hacivat! Karagöz saf,
içi dışı bir, düşündüğünü bir art niyeti olmaksızın hemen dobra dobra söyleyen,
biraz kaba ama sevecen, dürüst, dünyaya metelik vermeyen bir kişidir. Tahsili
yoktur, doğru-dürüst bir işi veya mesleği de bulunmaz. Oburluğu ile tanınır;
üstüne vazife olsun olmasın her olaya karışmak ister. Bu yüzden başına binbir
türlü belâ gelir, sıkıntıya düşer. Hacivat ise aklı başında, tahsil görmüş, Türkçe’den başka Arapça, Farsça
bilen, âlim geçinen, ukâlalıklar yapan, çok bilmiş, ağzından parlak ve süslü
sözler dökülen, hikmetler savuran, uysal, her zor durumdan kurtulmasını bilen,
yardımsever, çevresi geniş, her makamda tanıdığı olan, çelebi bir kişidir.
Karagöz ile konuşurken söylediklerini rahatlıkla anlayıp kavrayamayınca, sözü
onun anlayacağı bir yolla söyler, anlaşmaya çalışır. Bu oyunda diğer tipler arasında Çelebi, Zenne, Tiryaki, Beberuhi, Tuzsuz Deli
Bekir, Sarhoş ile mahallî kişilikler yer almaktadır. Ayrıca halk edebiyatında
hikâyeleri anlatılan Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Leyla
ile Mecnun zaman zaman perdede görünürler. Mahallî kişilikler oyunlarda sadece
yerel ağız özellikleri, giysileri, davranışlarıyla komik unsur olarak karşımıza
çıkarlar. Oyundaki asıl olayda pek rolleri yoktur, olsa da önemli değildir. Karagöz oyunlarında konular genellikle hayatın içinden alınır. Günlük hayatta
karşılaşılan olaylar, olay içindeki zıtlaşmalar, komiklikler vurgulanır, içinden
çıkılmaz gibi görünen durumlar yaratılır, kargaşa ve anlaşmazlıklar sürüp
gidecek gibi görünürken, Hacivat akılcı bir çözüm bulur, herkes sonuçtan memnun
olur. Seyredenler de saatler süren bu meraklı oyundan mutlu, eğlenmiş ve
dinlenmiş olarak, yüzünde gülücüklerle tiyatrodan ayrılır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, özellikle Ramazan akşamlarında, iftar
sonrasında Karagöz, en belli başlı bir eğlence aracı idi. Ailelerin sevdiği ve
topluca seyrettiği Karagöz’de herkes kendinden bir parça bulurdu. Kendi
çevresinden, mahallesinden tanıdığı, az-çok benzerlikler taşıyan tiplerin
perdede boy göstermesi, seyircinin Karagöz oyunlarına uzun süre canlılık
katmasına yol açmıştır. Yöre tipleri, söz gelimi Kastamonulu oduncu, Kayserili
pastırmacı, Bolulu aşçı, Aydınlı zeybek, Harputlu bekçi, Rumelili pehlivan veya
arabacı, Trabzonlu kayıkçı vb. seyredenlerin kendi yörelerinde tanıdığı
tiplerdendir. Ayrıca birlikte yaşadığı Acem, Arap, Rum, Ermeni, Yahudi, Arnavut
vb. tiplerin de özelliklerini bildiği ve bunları yakından tanıdığı için, Karagöz
oyunu, seyircilere büyük zevk vermiştir. Eski İstanbul’un herhangi bir mahallesinde yaşayan çeşitli insanların, konu
olarak seçilen bir oyunda perdeye, hayal oyunu biçiminde getirilmeleri,
seyircinin her zaman ilgisini çekmiştir. Ayrıca bu oyundaki özel çalgı ve
musiki, okunan şarkı ve gazeller aracılığıyla küçük yaştan başlayarak bir yandan
da seyircilerin kulağının eğitildiği gözden uzak tutulmamalıdır. Hızla değişen hayat şartları, sanayi ve teknolojik gelişmeler, bu halk
tiyatrosu dalının, eskisi gibi rağbet görmemesine, seyircinin başka arayışlar
içine girmesine yol açmıştır.
|