1-MİNYATÜR RESMİNDEN, TUVAL RESMİNE GEÇİŞ VE İLK YAĞLIBOYA RESSAMLARI Türk resminin Avrupa sanat estetiğine ve tekniğine yönelişi, Lâle Devri
(1703- 1730)nde Batılılaşma süreci ile birlikte olmuştur. Avrupa kültürünü ve
sanatını, Fransız örneğinde tanıyan Osmanlı Devleti, bu kültüre duyduğu ilgiyi
XVIII. yüzyılda Fransa’nın yanısıra, çeşitli Avrupa ülkeleriyle kurduğu kültürel
ilişkiler sonucu geliştirmiştir. Batılılaşma düşüncesinin resim sanatına
yansımasında ise, XVIII. yüzyıl ilk çeyreğinde, yabancı ülke elçileriyle
İstanbul’a gelen ressamların, doğal ve tarihî zenginlikleri, saray çevresini ve
güncel yaşantıyı konu alan gravür ve yağlıboya resimlerinin etkisi olmuştur. XVIII. yüzyılda, minyatürde Levnî ve Abdullah Buhari’nin yenilik arayışları,
yüzyıl ortalarında Batı etkisiyle egemen duruma gelen manzara konusu, minyatür
resmin yerini alan duvar resimlerinde de görülmüş, Türk resminde yağlıboya resim
geleneğini başlatması açısından, bu yüzyılın son çeyreğinde önemli bir gelişme
sağlamıştır. Diğer yandan Batı uygarlığının bilgi ve tekniğinden yararlanma düşüncesi,
tuval resminin gelişmesinde ilk girişimleri, III. Selim ve II. Mahmut ile; önce,
Mühendishane-i Berri-i Hümayûn (1795)da teknik resim ve sonra da, Askerî Tıbbiye
(1827) ve Harp Okulu (1834)nda serbest resim derslerinin programa alınmasıyla
başlamıştır. II. Mahmut’un portresini yaptırıp, Batılı bir hükümdar gibi, resmî
ve sivil kurumlara astırmış olması ve bir grup askeri okul öğrencisini Fransa ve
İngiltere’ye göndermesi, resim sanatının gelişmesi yönünde atılmış ciddi bir
adımdır. Tanzimat’ın ilânından (1839) sonra, Batılılaşma bilinçli bir devlet
politikası hâline gelmiş, kültürel değişme yönündeki çabalara yeni bir ivme
kazandırılmıştır. Sanat eğitimi alanında gerçekleştirilen yeni düzenlemeler Türk
eğitim sisteminin temelini oluşturduğu gibi, düşünsel gelişmeyi de sağlamıştır.
Mimarlık Okuluna dönüştürülen Mühendishane-i Berri-i Hümayun (1847)da, ”Ressam
Sınıfı” olarak, 1851-1852 öğretim yılında, altı yıl süreli bir programla resim
öğretmeni ve asker ressamların yetiştirilmesine olanak sağlanmış ve bir meslek
okulu olarak Osmanlı eğitim sisteminde yerini almıştır. Diğer yandan, kendisi de resim yapan ve sanat eğitiminde geleceğe yönelik
önemli bir kararı; askerî okul mezunu Ahmet Ali (1843-1907) ve Süleyman Seyyit
(1843- 1913)’i Paris’teki Mekteb-i Osmanîye (1861), Güzel Sanatlar Akademisi
(GSA)ndeki resim uzmanlık eğitimleri için göndererek almış olan Sultan
Abdülaziz, Chelebowski’ye savaş resimlerini; Ayvazovski’ye de portresini
yaptırmış, bunu bazı Türk sanatçılarının yaptığı portreleri izlemiştir.
Avrupa’nın ünlü sanatçılarının tablolarını, saray koleksiyonu için satın alması,
Abdülaziz’in, sanata verdiği önemi ve sevgisini gösterir. Onun döneminde Menşe-i
Muallimin açılmış (1864), askerî ortaokul ve Galatasaray Mekteb-i Sultanisi ders
programlarına resim dersleri konmuştur (1869). Bu yıllarda oryantalist sanatçı
Guillement’in İstanbul Pera’da açtığı özel akademisi (1874) resim eğitiminin
yaygınlaşmasında olumlu etkiler yapmış, 1876’daki sergileri sanata ilgiyi
artırmıştır. Dönemin diğer sergi etkinlikleri Şeker Ahmet Paşanın düzenlediği
grup sergileri (1873,1875), Elifba Kulübü, Sanatçılar Lokali üyeleri ve GSA
öğrencilerinin yıl sonu sergileri olarak görülüyor. Ayrıca gazetelerde, düşünce
yazıları yanında yer alan peyzaj konulu resimler, resim sanatının toplum
yaşamına girmeye başladığını kanıtlamaktadır. Darüşşafakalı (1873) bir grup öğrencinin fotoğraflardan yararlanarak
yaptıkları tabloları, saray ve köşk görünümleri ile bahçelerin tenha köşelerine
ait, perspektif acemilikleri içeren kompozisyonlardan oluşmaktaydı (1891). Türk
resminde ”Primitif” olarak adlandırılan bu sanatçılar; Şefik, Eyüplü Cemal,
Vidinli Osman, Gedikpaşalı Cemal, Osman Nuri, Salih Molla Aşkî, Ahmet Ragıp
olup, deniz ressamı olarak da Fahri Kaptan ve Emin’dir. Böylece Batı
anlayışındaki yağlıboya tuval resmindeki teknik aşama, bu kuşak sanatçılarının
gelişme düzey ve şartlarına uygun, belli bir teknik yeterlilikle
sağlanabilmiştir.
|