"d" GRUBU(1933-1947) Cumhuriyet’in onuncu yılında, gittikçe güçlenen ulusallık bilinci ve
çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda, genç sanatçılar, Atatürk’ün yenileşme
düşüncelerine ve önerilerine coşku ile katılmışlardır. Bir grup genç sanatçı,
MRHB’den ayrılan Nurullah Berk’in öncülüğünde “d” Grubu’nu kurdular (1933-1947).
Abidin Dino (1913-1993), Zeki Faik İzer (1905-1988), Elif Naci ( 1898-1988),
Cemal Tollu (1899- 1964) ve heykeltraş Zühtü Müridoğlu (1906-1992)’ndan oluşan
Grup sanatçıları; modern Türk resminin temelini hazırlamak düşüncesiyle
çalışmalarına başladılar. 1933’teki ilk sergi etkinliklerinden itibaren
konferans, şiir ve söyleşilerle, karikatür yapıtlarının da katıldığı Grup
sergileri, sanat ortamına yenilik getirmiş, üyelerinin dergi ve gazetelerdeki
sanat yazıları, sanat kültürünü olduğu kadar, sanat literatürünün
oluşturulmasında da etkili olmuştur. Gruba 1934’te Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turgut
Zaim, Halil Dikmen, Salih Urallı, Arif Kaptan; 1941’de Hakkı Anlı, Sabri Berkel,
Fahrünnissa Zeid, Nusret Suman; 1947’de ise, Zeki Kocamemi katılmışlardır. Grup,
kübist, ekspresyonist, fovist, empresyonist ve realist anlayışta çalışan
üyeleriyle, çok akımlı bir dönemi başlatmış ve gelişmelere katkıda bulunmuştur.
1928-1956 yılları arasında, devlet bursu ya da kendi olanakları ile sanat
eğitimlerini pekiştirmek üzere Paris’e giden 40’a yakın sanatçının, kübizmin
kuramcısı Andre Lhote (1885-1962) atölyesinde, birkaçının da kübizmin tanınmış
temsilcileri olan Fernand Leger (1881-1955) ve Jean Metzinger (1883-1956) gibi
usta sanatçılarla çalışmaları, kübist eğilimin 1960 yılına kadar Türk resminde
etkili olmasına neden olmuştur. Lhote’un etkisinde kalan çoğu sanatçı 1933’ten
sonra Türk resminde, neredeyse bir Lhote ekolü yaratmıştır. Türk sanatçısının
akademizm yönündeki ısrarlı tutumunu ancak Lhote öğretileri kırabilmiştir. Bazı
sanatçılar, kübizmin soyuta giden tavrına uygun bir gelişme ile soyut sanat
akımlarına yönelmişler, bazıları kübizmden hareketle yarı-soyut anlatımda
biçemlerini belirlemişlerdir. Çağdaş Türk resminde usta sanatçı kimliklerine
ulaşmış sanatçılardan Şükriye Dikmen’in yalın figür ve doğa yorumlarındaki
özgünlük, Ercüment Kalmık’ın kübist ve fovist eğilimindeki başarısı kübist
eğilimde temellendirdikleri biçemlerinin oluşmasında etkili olmuştur.
Grup içinde Nurullah Berk, kübizmin kuramlarına bağlı portre ve natürmort
çalışmalarından sonra, 1960’a kadar geleneksel yaşam konulu yapıtlarında
figürleri ve yöresel motifleri, çizgisel ritm ve yüzeysel plânlarla, düz renk ve
geometrik bir düzen içinde, pürist bir yaklaşımla yorumlamıştır. 1973’te soyut
anlayışa ulaşan sanatçı, daha sonra yarı-soyut anlatımını sürdürmüştür. Cemal
Tollu, 1950’den sonra kübist etkiyi, Hitit kabartmalarını konu alan geometrik,
kitlesel yapılı figürleri, siyah konturla biçimlendirilmiş, donuk mavi ve
kahverengi renklerle yarısoyut bir anlatımla ortaya koymuştur. Salih Urallı’nın,
“sentetik kübizm” etkili yapıtları 1935’ten sonra görülür. Sabri Berkel, Grup
içinde 1933’lerde realist portre çalışmaları ve kübizmin Cezanne dönemini
çağrıştıran natürmortları ile etkili oldu. Halil Dikmen resimlerinde
ışık-gölgeye verdiği önem yanında, ayrıntıdan uzak, yalın figür yorumlarında,
temiz, belirgin olarak kullandığı konturla, hacimsel yapıyı ortaya koymuş;
Turgut Zaim, yörüklerin yaşamını iki boyutlu, yüzeysel bir anlatım ve naif bir
yaklaşımla yansıtmıştır. Anadolu folkloruna yönelik, nakış sanatı motiflerini
kullandığı resimleriyle Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1936’da Moskova’da açılan “Türk
Resim Sergisi”nde, “Düşünen Kız” adlı resmi ile birincilik ödülüne değer
görülmüştür. Sanatçı, fovizm etkili yapıtlarında, bu akımda ustalığını
kanıtlamıştır. 1950 başlarında Anadolu insanını konu aldığı yapıtlarında kübist
eğilimi göstermiştir. Eren Eyüboğlu, kübist ve fovist eğilimleri içeren figürlü
kompozisyonları ve görünü resimleriyle, güçlü yapıtlar gerçekleştirmiştir. Eşref
Üren (1897-1984), kübist etkiyi 1928-1938 yılları arasında yaptığı bir dizi
kadın portresinde ortaya koymuş, bu tarihten sonra, empresyonist görüşünü,
Avrupa empresyonist sanatçılarının aksine, gri atmosferde yaptığı resimlerle
özgün yorumlarında yansıtmıştır. Atatürk döneminde, kültürel değişmenin ve sanatsal gelişmelerinin geniş halk kitlelerine yayılması ve halkı eğitmek için, devlet bilinçli bir politika ile sanat eğitimine yönelmiştir. 1932’de Halkevleri açılmış, Halkevleri Güzel Sanatlar Kolu, diğer sanat dallarında olduğu gibi, plâstik sanatlarda da sergi etkinlikleri, konferanslar ve atölye çalışmaları ile sanatın gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Devletin desteklediği sergilerden 1933’te Milli Eğitim Bakanı tarafından birincisi açılan “İnkılap Plâstik Sanatlar Sergisi”, Atatürk Devrimleri’ni konu edinen resim ve heykellerden oluşuyordu. Hamit Görele’nin
“Müzik ve Dil Kongresi”, ”Atatürk Dil Uzmanları ile” ve ”Büyük Atatürk“ adlı portresiyle ”Hava Müdafaası”
(heykel) ve “Eski Ankara” adlı yapıtları; Malik Aksel’in “Halı Dokuyanlar”, ”Aile İçinde Cumhuriyet Bayramı”; Şeref Akdik’in “Mekteb’e Kayıt”, ”Okuma Yazma
Öğrenenler”, “Atatürk Telgraf Başında”; Cemal Tollu’nun “Kitap Okuyan Köylü Kız”, Celal Esat Arseven’in “TBMM ve Atatürk”, Arif Kaptan’ın ”Cumhuriyet’in Gençliğe Tevdiği”, Zeki Faik İzer’in “İnkılap Yolunda”, Halil Dikmen’in “İstiklâl Savaşında Cephane Taşıyan Köylü Kadınlar”, Turgut Zaim’in “Doğu ve Batı Halkının Atatürk’e Arz-ı Şükranı”, Refik Epikman’ın “O Gün”, Ruhi Arel’in ”Türk Ordusunun İstanbul’a Girişi”, İbrahim Çallı’nın ”Hatay’ın Anavatana Hasreti” (1936), Melek Celal Sofu’nun “Türk Kadını TBMM’de” adlı yapıtlarıyla örneklediğimiz birçok tablo, Cumhuriyet ilk kuşak sanatçılarının, Atatürk’ün düşün sistemine uygun ideallerini ve onunla bütünleşen sanatçı kişiliklerini sergiliyordu. 1936’da Güzel Sanatlar Akademisi Reformu ile sanat eğitiminde
gerçekleştirilen yeni düzenlemeler sonucunda, Resim Bölümü Başkanlığına atanan
Fransız ressam Leopold Levy (1882-1966), modern sanat anlayışında çalışan 28
kuşağı sanatçılarından, Zeki Faik İzer, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ali Çelebi, Zeki
Kocamemi, Sabri Berkel, Nurullah Berk’in bölüme asistan olarak alınmasını
sağlamıştır (1936- 1939). Aynı yıl Güzel Sanatlar Akademisinde açılan, retrospektif nitelikli “50
Yıllık Türk Sanatı Sergisi” (1936), Türkiye’de devlet resim heykel müzesinin
açılması gereğini gündeme getirmiş ve Atatürk’ün emri ile 1937’de İstanbul
Devlet Resim ve Heykel Müzesi açılmıştır. Atatürk döneminde güzel sanatlar
alanındaki yayınlar devlet tarafından desteklenmiştir. Bu dönemdeki önemli yurt
dışı sergi etkinliklerinden; Moskova, Atina, Belgrad ve Bükreş’te açılan Türk
Resim Sergileriyle, 1934’te de Türkiye’de açılan ”Sovyetler Birliği Resim
Sergisi”, uluslar arası sanat etkileşimini başlatmıştır.
CHP’nin kültür politikası gereği düzenlediği ”Ressamların Yurt içi Gezileri
Programı” (1938-1943)nın sanatçıların halkı ve yaşantısını, yörenin doğal ve
tarihî zenginliklerini tanıması ve sevmesi açısından katkısı büyük olmuş,
başarılı yapıtlar gerçekleştirilmiştir. Halkevleri sergilerine katılan
yapıtların, devlet koleksiyonu için satın alınması devletin sanatçıya olan
desteğini göstemektedir. Bu program kapsamında Anadolu’ya gönderilen
sanatçılardan, yapıtlarında geleneksel ve güncel yaşam konularını işlerken lirik
ve dramatik anlatımlara ulaşan Malik Aksel (1903-1987), sanatçı ve sanat
eğitimcisi kimliği yanında halk kültür ve sanatı, özellikle halk resmi
konusundaki araştırmalarına, gittiği kentlerden bol malzeme sağlamıştır.
Cumhuriyet ilk kuşak sanatçılarından, Edip Hakkı Köseoğlu (1904- 1990),
1930’larda toplumsal yaşam konulu yapıtlarında, insanların varoluş çabalarını,
psikolojik yaklaşımla ve toplumsal-gerçekçi anlayışta işlemiş, ancak kuşağı
içinde tek kalmıştır. Gerçekçi anlayışta çalışan Nusret Karaca, Ayetullah Sümer,
Ali Karsan ve Saip Tuna, Atatürk portreleri ile tanınmaktadırlar. Saip Tuna’nın
yaptığı yağlıboya Atatürk portresi (1935), Atatürk tarafından beğenilerek
imzalanmış ve 1965, 1966, 1967 ve 1970 yıllarında, posta pullarına basılmıştır.
Şefik Bursalı ise, gerçekçi anlayışta kuşağındaki diğer sanatçılardan farklı
olarak, kendi duyarlılığını ve kişiliğini, ışık ve renk kullanımındaki
ustalığını, doğanın yalın, lirik anlatımında ortaya koymuştur. Cumhuriyet kuşağı
içinde, Fikret Mualla (1903- 1967), özgün kişiliğini, ruhsal coşkusunu, güçlü
bir lirizmle bütünleştirdiği yapıtlarıyla ayrıcalık gösterir. Yapıtları,
döneminin sanat eğilimlerini aşan ve 1980 sonrasının yeni-dışavurumcu anlayışını
çağrıştıran bir niteliğe sahip olmuştur.
|