1980 sonrası dönemin en çarpıcı özelliklerinden biri, devletin sinemaya
yaklaşımındaki değişimdir. Bunu, hükümetlerin film yapımına sağladığı parasal
destekten, Türkiye’nin Avrupa ortak film yapım fonu Eurimages’a üyeliğine,
sansürün gevşemesinden sinema ile ilgili yasa ve yönetmelik oluşturma
çabalarına, alanla ilgili çeşitli konularda izlemek mümkündür.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, aşağıda değineceğimiz çeşitli girişimlere
karşın, tiyatro, opera ve bale gibi “yüksek sanatlar”ın desteklenmesi tercih
edilmiş ve bu çerçevede 1930’lu yıllarda Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera ve
Balesi ile Devlet Konservatuarı kurulmuştur. Bununla beraber, tek parti yönetimi
ve aydınlar, sinemanın eğitim ve propaganda yanına ilgi duymuştur. Örneğin,
Sovyetler’dekine benzer biçimde, hükümet tarafından düzenlenen bir kültürel
program çerçevesinde, Ankara ile Samsun arasında bir trende gerçekleştirilen
etkinlikler arasında film gösterimlerine de yer verilmiş, 1932’de kurulan
Halkevleri yerli ve yabancı film gösterimleri düzenlemiş, hükümet “eğitici ve
teknik belgesellerin” yapımını ve ithalini kolaylaştıran kararlar almış,
Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde Sovyet sinemacılara çeşitli belgeseller
yaptırılmıştır.
Sinema alanının bir yasa ile düzenlenmesi ve özellikle devletin film yapımına
fon ayırması konularında 1960’lı yıllardan başlayarak, daha ziyade sinemacıların
önayak olduğu birtakım girişimler bulunmaktadır. Ancak, sinemacıların
gerçekleştirdiği lobiler sonucu gündeme gelen tasarıların hiçbiri siyasal karar
mekanizmaları tarafından daha ileriye götürülmemiştir. Yerli sinema sektörünün
içinde bulunduğu krizin 1980’lerde giderek derinleşmesi, alanın bir kez daha ele
alınması gereğini gündeme getirmiş ve Kültür Bakanlığınca hazırlanan 3257 sayılı
Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu 1986’da yürürlüğe girmiştir. Söz konusu
yasanın asıl hedefi, video kaset alanındaki korsanlığa son vermek ve bu pazarı
kontrol altına almak olmuştur. Bu gelişmede, aynı yıllarda Türkiye’deki korsan
video kaset pazarının yarattığı mali kayıplar nedeniyle rahatsızlık duyan büyük
Amerikan film yapım ve dağıtım şirketlerinin hükümetler düzeyindeki
girişimlerinin önemli bir rolü olduğunu da belirtmek gerekir.
Yukarıda belirtilen kanuna bağlı yönetmelikler çerçevesinde başlatılan
uygulamalardan biri de kurmaca film, belgesel ve canlandırma filmlerinin
yapılması için maddi destek sağlanmasıdır. Buna göre, 1990’da “Film Yaptırma ve
Destekleme Esasları Yönergesi” yürürlüğe konuldu ve başvuracak projeler
arasından seçim yapmak üzere Kültür Bakanlığından iki, sinema
profesyonellerinden dört, üniversiteden bir olmak üzere yedi üyeden oluşan bir
“Değerlendirme Komisyonu” kuruldu. Komisyonun her yıl belirlediği 10-12 film
projesine, her birinin bütçesinin yüzde 40’ı oranında destek sağlanmaya
başlandı. Bu yardımın ilk yarısı karşılıksız, diğer yarısı da kredi biçiminde
veriliyordu. Belgesel ve kurmaca yapımlarla canlandırma filmlerini desteklemek
üzere oluşturulan fonun toplam miktarı 13 milyar TL idi. Bunun yalnızca 8 milyar
TL’si uzun metrajlı kurmaca film yapımına ayrılmıştı ve 200 milyar TL’lik
dilimler halinde Kültür Bakanlığına başvuran film projelerinden onaylananlara
eşit biçimde veriliyordu. Bu dilimler, yapım giderlerindeki artışa bağlı olarak
300, 400, 600 milyon, daha sonra da 1-2 milyar TL’ye yükseldi. Kültür Bakanlığı,
1990 ile 1995 arasında, fon aracılığıyla toplam 44 uzun metrajlı kurmaca filmin
yapımını destekledi ve bu çerçevede 12 genç yönetmen ilk filmini gerçekleştirdi.
Ancak, ekonomik istikrarsızlık ve birbiri ardına gelen krizlerin yanısıra
hükümetlerin sık sık değişmesi film yapımını destekleme fonunun işlerliğini
zayıflattı.
Türkiye’de film sansürü devlet ile sinema arasındaki ilişkiyi belirleyen en
önemli konulardan biri olmuştur. 1939’da yürürlüğe giren Filmlerin ve Film
Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname, “politik ve dinsel propaganda”, “kamu
düzeni”, “genel asayiş” ve “genel ahlak” gibi belli bazı konularda sıkı kurallar
getirmişti. Film sansürü, 1961 Anayasası ile birlikte geçici bir süre için
gevşemiş, ancak 1971 ve 1980 yıllarındaki askeri müdahaleler döneminde yeniden
sıkılaşmıştır. Sansür Kurulu filmlere, senaryo aşamasında ve çekimin
tamamlanmasından sonra olmak üzere iki kez denetim uygulamaktaydı.
1986 tarihli Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu, senaryo aşamasındaki sansüre son verdi
ve 16 yaş sınırı uygulamasını getirdi. Belirtilen kanuna bağlı olarak, Sinema,
Video ve Müzik Eserlerinin Denetlenmesine İlişkin Yönetmelik’e göre, sinema
filmleri gösterime çıkarılmadan önce Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema
Müdürlüğünce SESAM (Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği), Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti ve Kültür Bakanlığı temsilcilerinden oluşan bir alt komisyon tarafından
değerlendiriliyor. Komisyonun denetlenmesini gerekli gördüğü yapımlar, Millî
Güvenlik Genel Sekreteri, Millî
Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kültür
Bakanlığı, SESAM ve MESAM (Müzik Eseri Sahipleri Meslek
Birliği) temsilcileri
ile Kültür Bakanı tarafından seçilen bir sanatçının oluşturduğu Denetleme Üst
Kuruluna gönderiliyor. Üst kurul uygun bulmadığı takdirde denetlenen filmin
gösterimini yasaklıyor. Film sansürü konusunda, 1990’lardan başlayarak daha
özgürlükçü bir ortamın varlığından söz etmek mümkündür. Genel olarak, liberal
söylemlerdeki artış ve özel televizyon kanallarının başta cinsellik olmak üzere
toplumda tabu sayılan hemen birçok konuyu çoğu kez abartılı biçimde ele alması,
sinemada sansürün konumunu anlamsız bir noktaya taşımıştır. Ancak şunu da önemle
belirtmek gerekir ki, merkezî ya da yerel resmî kurum ya da kişilerin
müdahaleleri sonucunda özellikle politik konulardaki bazı filmlerin yasaklanması
durumu hâlâ söz konusudur.
|