GARİP DIŞINDA KALAN BAĞIMSIZ ŞAİRLER Atatürk’ün ölümünden sonra ortaya çıkan Garip hareketi, kuşkusuz dönemin
bütün şairlerini kendi çatısı altında toplayabilmiş değildir. 1940’tan sonra ün
kazanan birçok şair, Garip şiirine katılmayarak şiirlerini kendi çizgilerinde
bağımsız bir şekilde sürdürmüş ya da Memleket Şiirini kendilerine özgü bir
şekilde devam ettirmişlerdir.
Şiire Garip şairlerinden daha önce başlayan Asaf Halet Çelebi (1907-1958),
mistik ve dolayısıyla esrarlı bir hava taşıyan tamamen içe dönük şiiriyle 1940
sonrasının en orijinal şairleri arasındadır. Doğu ve batı kültürünü ve
felsefelerini çok iyi tanıyan Çelebi’nin He (1942), Lâmelif (1945) ve Om Mani
Padme Hum (1953) gibi kitaplarında toplanan şiirleri masallardan, dinlerden veya
şairin rüya ve hayallerinden gelen, dolayısıyla büyülü bir hava yaratan
sembollerle yüklüdür. Şiiri bir bilmeceye dönüştüren bu semboller, ses
tekrarları ve özellikle doğu dillerinden alınma kelimeler şairin ruh dünyasına
veya bilinçaltına ait gizli duygulara tekabül ederler.
Doğum tarihi bakımından Orhan Veli ve arkadaşlarıyla aynı kuşaktan olan Fazıl
Hüsnü Dağlarca (d. 1914) da şiire onlardan önce başlamış ve 1935’de Havaya
Çizilen Dünya adlı ilk şiir kitabını yayımlamış olmakla birlikte, 1940’tan sonra
peşpeşe şiir kitapları çıkarmış ve ününü de bu tarihten sonra yapmıştı. Çok
verimli bir şair olan ve seksenden fazla şiir kitabı bulunan Dağlarca,
gerçeküstücü şairlerin sık sık başvurduğu, bizde ise 1950’den sonra yaygınlaşan
serbest çağrışım yöntemini ilk kullananlar arasındadır. Başlangıçta esasen kendi
beniyle ilişkisini yakından duyduğu kozmik âlem ve bunun esrarı etrafında dönen
şiirler yazan Dağlarca, sonraki kitaplarında Türk tarihinin büyük zaferlerini,
batı emperyalizmini ve bu emperyalizm altında ezilen Vietnam ve Cezayir
halklarının dramını ve daha birçok konuyu destansı bir havada anlatan uzun
şiirler ve ayrıca çocuk şiirleri kaleme almıştır. O Cumhuriyet dönemi Türk
şiirinin kendi yolunu kendisi bulan ve tek başına yürüyen en güçlü şairleri
arasındadır. Şiirde asıl benliğini 1940’tan sonra bulan Behçet Necatigil (1916-1979) de
Garip dışında kalan önemli şairler arasındadır. Ömrü boyunca halis şiirin
peşinde olan Necatigil’in içe dönük ve çekingen mizacıyla şiiri arasında yakın
bir ilişki vardır. O, ilk şiirlerinde dış âlemin çirkinlikleri ve içi dışı
farklı insanlar karşısında daima huzur bulduğu ailesine ve evine sığınan bir
şairdir. Bu bakımdan da “ev içi şairi” olarak tanınmıştır. Bazı şiir
kitaplarının adlarında bile (Kapalı Çarşı, 1945; Çevre, 1951; Evler, 1953) bu
özellik görülür. Şiirinde kendine özgü, tutarlı bir dünya kuran Necatigil, daha
sonraki eserlerinde Divan şiirinin cinas ve tevriye gibi anlatım araçlarından ve
mitolojik unsurlardan çağdaş şekilde yararlanan kapalı bir şiire yönelmiştir. Bu
orijinal ve çok ilgi çekici şiirler, şairin batı ve doğu şiirini yakından
tanıyan zengin kültürünün ürünüdür.
İlk şiirlerindeki Garip etkisinden bir süre sonra kurtulmuş olan Cahit Külebi
(1917- 1997) de 1940 sonrasında ün yapmış şairler arasındadır. Memleket Şiirine
yeni bir hava getiren şiiri, saz şiirinin daha modern bir biçimi gibi kabul
edilebilir. Bu şiirde halk edebiyatı geleneğinin rolü kadar şairin yetiştiği
çevreyle yakından ilgili çocukluk izlenimlerinin de önemli bir yeri vardır.
Bu dönemde kendine özgü bir şiir dünyası oluşturan başka tanınmış şairler de
vardır. Bunlar arasında ironiye kaçan bir anlatımla sıradan insanların günlük
yaşayışından kesitler veren Salah Birsel’i (1919-1999), bir süre Garip tesirinde
kaldıktan sonra bireyin hayatın akışı içerisindeki sevinç ve mutluluklarını
anlatan şiirden insanın evrendeki yerini arayan felsefî bir şiire kaymış olan
Sabahattin Kudret Aksal’ı (1920-1993) ve romanlar ve oyunlar da yazmakla
birlikte Batı Anadolu’yu ve yaşama sevincini anlatan yaşantı şiirleriyle ün kazanmış olan
Necati Cumalı’yı (1921-2001) sayabiliriz.
|