1955 SONRASI: II.YENİ ŞİİRİ 1940-1950 arasında şiir dünyamızı yaygın bir moda halinde hükmü altına alan
Garip şiiri, 1950’den sonraki örneklerinde yavaş yavaş kendini tekrarlamaya ve
yozlaşmaya başlar. Bu şiire karşı 1950’de Hisar şairleri, 1954’te Attilâ İlhan
tarafından yöneltilen eleştiriler ve daha çok da İlhan’ın imaja yeniden dönen
şiirleri sonucunda Türk şiirinde yeni bir hareket doğar. 1954’te başlayarak
1960’lı yılların ortalarına kadar devam eden, daha doğrusu on yıllık bir süreci
kapsayan bu hareket, Garip şiirinden sonra gelen ikinci önemli yenilik gibi
düşünüldüğü için esasında yanlış bir şekilde II. Yeni Şiiri olarak
adlandırılmış, bu ad sonradan yaygın bir şekilde kullanılır olmuştur.
Bu harekette şiir hem kendi içinde önemli bir değişmeye uğrar hem de alanını
genişletir ve dışa açılır. II. Dünya Savaşının sona ermesinden sonra Türkiye’nin
batıya, özellikle de Amerika’ya yaklaşması ve 1950’den sonra gerçek anlamda çok
partili hayata geçiş ve Demokrat Parti iktidarını deviren askerî hareket
sonucunda kabul edilen 1960 anayasasının getirdiği geniş özgürlük ortamı II.
Yeni Şiirinin genişleme ve dünyaya açılmasında önemli rol oynayan siyasî ve
toplumsal etkenler arasındadır.
Yeni tarzdaki şiir, 1954’ten itibaren Yedi Tepe, Pazar Postası, Salkım,
Kimsecik ve Köprü gibi dergilerde, 1960’tan sonra da Yeni Dergi ve Papirüs’te
kendini göstermiştir. Bu dergilerde herhangi bir bildiri veya ortak hareketle
kendilerini takdim etmeksizin Cemal Süreya, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip
Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan ve Ülkü Tamer’in benzer doğrultuda şiirleri
yayımlanır. 1956’da yayımladığı Perçemli Sokak kitabıyla harekete katılan Oktay
Rifat, kitabına II. Yeni Şiirinin teorik temellerini ortaya koymayı amaçlayan
bir ön söz koyar. Diğer şairler de şiirlerini daha sonraki yıllarda
kitaplaştırırlar. Böylece 1957’de Edip Cansever’in Yerçekimli Karanfil, 1958’de
Cemal Süreya’nın Üvercinka ve İlhan Berk’in Galile Denizi, 1959’da da Turgut
Uyar’ın Dünyanın En Güzel Arabistanı, Sezai Karakoç’un Körfez, Ece Ayhan’ın
Kınar Hanım’ın Denizleri ve Ülkü Tamer’in Soğuk Otların Altında adlı kitapları
ard arda şiir okurunun karşısına çıkmış olur.
Garip şiirine bir tepki olarak doğan, 1960’lı yılların ortalarına kadar güçlü
bir şekilde devam eden, hatta bazı çizgileri günümüz şairlerinde de yaşayan II.
Yeni Şiiri, Garip şiirinden daha çok tartışılmış, lehinde ve aleyhinde çok şey
söylenmiştir. Esasen serbest çağrışıma dayanan ve bir bakıma Tanzimat’la
başlayan romantik çizgiyi değişik bir biçimde yeniden canlandıran bu harekette
şiir, bir anlam sanatı olmaktan çıkar ve bir görüntü sanatı haline gelerek
imajist bir karakter kazanır. Kelime ve kelimenin diğer kelimelerle ilişkisinden
doğan karmaşık çağrışımlar alışılmadık görüntüler yaratır. Şairlerin kelimelerle
çok oynaması, cümle yapısındaki bozmalar, mantık dışı söyleyişler ve
soyutlamalar bazan aşırıya giderek ortaya “anlamsız şiir” denebilecek örnekler
çıkar. Bununla beraber II. Yeninin önde gelen şairleri kapalılığı daima
önemsemekle birlikte, anlamsız şiire hiçbir zaman prim vermemişler ve bu şiirin
aslında değişen toplumsal ve kültürel şartların ortaya çıkardığı karmaşık
insanı, onun karmaşık ruh halini ve başta kadın ve cinsellik olmak üzere çeşitli
sorunlarını anlatabilmek için böyle bir anlatıma yöneldiğini haklı olarak
belirtmişlerdir.
Gerçekten de II. Yeni Şiiri, Garip Şiiri’nden daha ileri bir yeniliği
gerçekleştirerek dilin anlatım imkânlarını olabildiğince genişletmiş, şiir
cümlesinde büyük yenilikler yapmış ve sıradan gerçekliğin, görünen gerçekliğin
ifadesi olmanın ötesine geçerek şiiri yeniden sanat kutbuna döndürmüştür. Bu
şiirin var oluşunda Gerçeküstücülüğün, Freud’un bilinçaltıyla ilgili
görüşlerinin ve Marksizmin Garip Şiiri’ne kıyasla daha güçlü etkileri
bulunduğunu belirtelim.
II. Yeninin önde gelen şairlerinden Cemal Süreya (1931-1989), zarif ve
parıltılı şiirinin yanı sıra yazıları ve değerlendirmeleriyle de bu şiirin
niteliğini en iyi ortaya koyan isimdir. Şiire daha önce başlamış olmakla
birlikte bir öncü olarak bu hareketi başlatan İlhan Berk (d. 1918) anlamsız
şiire yaklaşan şiirleriyle bir farklılık gösterir. Edip Cansever’in (1928-1986)
ve Ece Ayhan’ın (1931-2002) şiirleri de kapalılıkta İlhan Berk’in şiirine
yakındır. Son şiirlerinde Behçet Necatigil gibi Divan şiiri geleneklerinden de
yararlanan Turgut Uyar (1927-1985) ise bu dönem şiirlerinde daha çok toplum ve
törelerle çatışarak yenilgiye uğrayan insanın acılarını nisbeten açık bir dille
anlatır. Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken Cemal Süreya ile birlikte şiire
başlayan Sezai Karakoç (d. 1933) da II. Yeninin güçlü ve etkili şairleri
arasındadır. Dünya görüşü bakımından diğer şairlerden farklı olan Karakoç,
İslâmî düşünceyi gerçeküstücülükle kaynaştıran, çarpıcı benzetme ve imajlarla
yüklü kapalı bir şiir oluşturmuş ve din duygusunu taze bir ilhamla yeniden
dirilterek birçok genç şairi etkilemiştir. Bu etki, şiirimizde Cahit Zarifoğlu,
Erdem Beyazıt ve Alaattin Özdenören gibi şairlerin elinde 1960’lı ve 1970’li
yıllarda İslâmcı şiir denilebilecek bir şiir çizgisine yol açmıştır.
1950’li yılların sonlarında Hilmi Yavuz (d. 1936) ve Özdemir İnce (d. 1936),
1960’lı yıllarda da Ataol Behramoğlu (d. 1942), İsmet Özel (d. 1944), Süreyya
Berfe (d. 1943) ve Refik Durbaş (d. 1944) gibi şairler genel olarak II. Yeninin
etkisinde veya izinde kendilerine özgü bir şiiri geliştirirler. Bu isimler
1980’li ve 1990’lı yılların da önde gelen şairleri arasındadır.
Şiirlerini esasen 1965’ten sonra yayımlayan Can Yücel (1926-1999) ve Osman
Türkay (1927-2001) da devrin II. Yeni dışında ün kazanmış şairleri arasındadır.
Bu iki şairden Can Yücel, siyasî şiirleri ve zaman zaman küfre kaçan ironik
üslûbuyla, Osman Türkay ise Kıbrıs üzerine yazdığı şiirlerle dikkati çeker.
|