DENEME - EDEBİ ELEŞTİRİ
Şiir, hikâye, roman ve tiyatro; edebiyatın esasını oluşturan ana türler
olmakla birlikte, bu türlerin dışında kalan bazı yazı çeşitleri de edebî bir
dille yazılmış olmaları ve yazarının kişiliğini veya kişisel duygu ve
düşüncelerini yansıtmaları bakımından edebiyatla yakından ilgili görülerek bu
sanatın kapsamı içine sokulurlar. Denemeler, eleştiriler, günlükler, anılar,
gezi yazıları, mektuplar, hatta biyografik yazı ve eserler bu gruptadır. Bu tür
yazılarla gerçek edebiyat arasında kesin bir ayırım yapmak zordur. Aynı zorluk
bu yazı çeşitlerinin birbirinden ayrılması sırasında da karşımıza çıkar.
Biz, kendi başlarına da ayrı bir tarihi bulunan bu gibi yazı çeşitlerinin
tamamını ele almayarak, edebiyatla daha yakından ilişkili saydığımız deneme
tarzındaki yazılar üzerinde kısaca duracağız. Deneme yazarları, diğer konuların
yanı sıra temel konusu insan olan edebiyattan ve edebî eserlerden sık sık söz
ettikleri ve böylece bir çeşit edebî eleştiri yaptıkları için, eleştiri tarihine
girmeksizin bu yöndeki yazı veya eserlerine de işaret edeceğiz. Böyle bir
ayırıma gitmemizin nedeni, bilimsellik iddiasında bulunmadan serbest bir şekilde
edebiyat üzerinde duran bu eleştirilerin kendilerinin de edebî bir değer
taşımalarıdır.
Avrupa’da 16. yüzyılın ikinci yarısında Montaigne’in yazılarıyla kendini
bulan deneme türünün bizdeki olgun örnekleri ancak Cumhuriyet döneminde ortaya
çıkar ve deneme bu dönemde gelişmiş bir yazı türü halinde görünür. Cumhuriyet’in
ilk yıllarında Ahmet Haşim’in özellikle Bize Göre’sinde (1928) ve Reşat Nuri’nin
Anadolu Notları’nda (1936) toplanan bu tarz yazılarından sonra denemenin ilk büyük
ismi olarak Nurullah Ataç’la karşılaşırız. Nurullah Ataç’ın (1898-1957) deneme ve eleştiri niteliği taşıyan yazıları
1946-1957 yılları arasında Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze,
Ararken, Diyelim, Söz Arasında, Okuruma Mektuplar, Günce, Prospero ile Caliban
kitaplarında bir araya getirilmiştir. Kendi beninin kuvvetle hissedildiği bu
yazılarda Ataç çeşitli konuların yanı sıra yakından izlediği Türk edebiyatının,
özellikle şiirimizin temsilcileri ve eserleri hakkında etkili değerlendirmeler
yapmış, genç şairleri yönlendirmiş ya da onların Orhan Veli örneğinde olduğu
gibi edebiyat kamuoyunda tanınma ve ün kazanmalarında önemli bir rol oynamıştır.
Yargılarında kişisel zevkini ölçü olarak alan, bu yüzden zaman zaman çelişkili
değerlendirmeler yapabilen Ataç’ın yazıları 1940’lı ve 50’li yılların edebiyat
dünyasında silinmez izler bırakmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar da Beş Şehir (1946) ve Yaşadığım Gibi (1970) adlı
eserleri ile deneme türünün eşsiz denebilecek eserlerini vermiştir. Zengin bir
kültür birikimi ve sanatkârane bir üslupla yazılan bu eserlerin ilkinde ünlü
romancımız, Türk kültürünün bir aynası olarak gördüğü Erzurum, Konya, Bursa,
İstanbul ve Ankara’yı tarihin ve halihazırın ışığında bir sanatçı bakışıyla ele
almış, bu uzun denemelerinde Türk tarih ve kültürüne dair orijinal ve ufuk açıcı
değerlendirmeler yapmıştır. Yaşadığım Gibi ise onun tarih, coğrafya ve
kültürümüzün çeşitli cephelerine değinen aynı orijinallikteki kısa deneme
yazılarından oluşur. Aynı kuşağa mensup Suut Kemal Yetkin (1903-1980) de Ataç ve Tanpınar gibi
1940’lı ve 50’li yılların önde gelen deneme ve eleştiri yazarları arasındadır.
Sağlam bir kültür ve ölçülü bir zihin çalışmasının ürünü olan bu yazılar
Edebiyat Konuşmaları (1944), Edebiyat Üzerine (1952), Günlerin Götürdüğü (1958),
Düşün Payı (1960), Yokuşa Doğru (1963), Denemeler (1970) gibi kitaplarında toplu
olarak yayımlanmıştır. Deneme, sonraki kuşakların elinde daha geniş bir alana yayılan yazı tarzı
haline gelir. 1960’lı ve 70’li yıllarda deneme ve eleştiri yazıları ile dikkati
çeken yazarlar arasında Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Mehmet Kaplan, Melih
Cevdet Anday, Oktay Akbal ve Vedat Günyol ön plana çıkarlar. Montaigne’in
Denemeler’ini 1943’te Türkçe’ye çeviren Eyüboğlu’nun (1908-1973) denemeleri ve
edebiyatımızı hümanist bir bakışla değerlendiren eleştirileri Mavi ve Kara
(1961), Sanat Üzerine Denemeler (1974) kitaplarında toplanır. 1970’te Türk Dil
Kurumu deneme ödülünü alan Salah Birsel’in (1919-1999) deneme tarzına
sokulabilecek yazı ve kitaplarının sayısı ise daha fazladır. Çok canlı, renkli
ve ironik bir üsluba sahip olan ve anı özelliği de taşıyan bu kitapların ilki,
Şiirin İlkeleri (1952), ikincisi ise Sen Beni Sev (1957) adıyla çıkar. Daha
sonra yayımlanan on üç kitap ise 1001 Gece Denemeleri genel başlığını
taşımaktadır. Akademik anlamda Yeni Türk Edebiyatı araştırma ve incelemelerinin öncü
isimlerinden olan Mehmet Kaplan’ın (1915-1986) da okur üzerine çok etkili olan
deneme ve eleştirileri vardır. Onun Türk tarih, kültür ve edebiyatının çeşitli
konuları üzerindeki düşüncelerini berrak bir dille ortaya koyan bu yazılar,
Nesillerin Ruhu (1976), Büyük Türkiye Rüyası (1969), Edebiyatımızın İçinden
(1978), Kültür ve Dil (1982) gibi kitaplarda toplanmıştır. Garip şairlerinden Melih Cevdet Anday’ın, 1980 sonrasının önemli hikâye
yazarlarından Oktay Akbal’ın (d. 1923) ve Vedat Günyol’un (d. 1912) da 1960
sonrasında yayımlanmış çok sayıda deneme yazısı ve kitapları vardır. Orhan
Burian da denemeleri ile tanınmış bir başka önemli isimdir. Aslında deneme yazarları bu saydığımız adlardan ibaret değildir. Eserlerinin
çoğunu 1980’li ve 90’lı yıllarda yayımlayan sonraki kuşaktan Memet Fuat ve Nermi
Uygur’u, esasen bir eleştirici olmakla birlikte denemeler de yazan Asım Bezirci
ve Ahmet Turan Alkan’ı çerçevemizin darlığı dolayısıyla sadece zikretmekle
yetineceğiz.
|