Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü
Kısas Köyü ve Kısaslı Aşıklar Şanlıurfa’ya, “Peygamberler Şehri”, “Müze
Şehir”, “Tarih ve Tarım Şehri” ünvanlarıyla anılmasının yanısıra aynı zamanda
bir “Musiki Şehri” de diyebiliriz. Yöremizden çok değerli müzisyenler yetişmiş,
yurtiçinde ve dışında ilimizi başarıyla temsil etmişlerdir. Bu yöremizdeki
kültür değerlerinin içinde musiki, halen çok önemli bir yer tutmaktadır. “Aşıklar Diyarı” olarak bilinen Kısas Köyü ise Güneydoğu Anadolu bölgesinde
aşık tarzı şiir geleneğini sürdüren ve kırk civarında saz şairinin yetiştiği,
gönül ehli insanların yaşadığı bir beldemizdir. Köydeki aşıklar kendi
deyişlerinin yanısıra usta malı da çalıp söylemektedirler. Ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan birlik ve beraberlik ruhunun oluşmasında
âşıklarımızın önemli bir yeri bulunmaktadır. Kısas’ta yetişen Aşıklar gerek yurt içinde gerekse yurtdışında hayatları
boyunca şiirler yazıp, deyişler söyleyerek, bağlama çalarak bu geleneği
başarıyla sürdüren sanatçılarımızdır. Halkın anlayabileceği yalın bir dille yazan, hece vezni kullanan, sazı ve
sesi güçlü, kendi deyişlerinin yanısıra usta malı deyişler de okuyan Kısaslı
Aşıkların şiirlerinde Alevi-Bektaşi kültürüne özgü motiflerin yanısıra sosyal
konular da genişçe yeralmaktadır. Şanlıurfa’da, aşık tarzı şiir geleneğini sürdüren saz ve söz ustalarının
kültür dünyasına tanıtılması ve eserlerinin gelecek kuşaklara aktarılması
amacıyla yapılacak çalışmalar en önemli dileğimizdir. Kısas Köyü Tarihi ve Halkı Kısas, Şanlıurfa ilinin 12 km güney doğusunda Tektek Dağları’na giden yolun
üzerinde, Harran Ovası’nın başlangıcında yeralmaktadır. Dili, geleneği-göreneği
ve yaşam biçimi bakımından çevresindeki köylere benzemeyen, fakat şehir merkezi
ile benzerlik gösteren ve Şanlıurfa merkezine bağlı bir Türkmen köyüdür. 1992
yılında belde olmuştur. Kısas adının tarih olarak geçtiği en eski kaynakta, 1035
yılında Arapların hâkimiyetindeki Kısas’a Urfa’daki Bizanslıların akınlar
yaptıkları bahsedilmektedir. Kısas adından bahseden diğer eski bir kaynak ise Urfalı Mateos’tur.
Vak’ayinâme’sinde ünlü Selçuklu kumandanı Sâlâr-ı Horasan’ın (1065 yılında)
Urfa’ya gelişinden “... Sâlâr-ı Horasan, Urfa memleketine geldi ve Çalap (Culap)
üzerine yürüdü. Oranın muhtelif yerlerinde şiddetli katliamlar icra etti ve
birçok insanı da esarete sürükledi. Sonra Deb denilen kaleye karşı yürüdü.
Oranın halkını kâmilen kılıçtan geçirdi. Sonra da Ksaus denen yere gelip
karargâh kurdu. Urfa’da bulunan 4000 atlı ve piyade Roma askeri, Türklere karşı
yürüyüp Ksaus’a yakın bir yer olan Tılag’a geldiler, bunu gören Sâlâr-ı Horasan
askerlerine hücum emrini verdi. Fakat Roma askerleri muharebe daha başlamadan
önce kaçtılar... Müslümanlar onları şehrin hendeğine kadar kovaladılar.” diye
bahsedilmektedir. Buradan da anlaşılıyor ki Türkler ilk kez 1065 yılında Kısas’a
kadar gelmişlerdir. J.B.Segal’in, Edessa ‘The Blessed City’ isimli kitabının 233. sayfasında;
1110 yılında Musul valisi Emir Mevdud’un komutasındaki ve diğer Türk
komutanlarından oluşan bir grubun Urfa üzerine geldiği, Türklerin Urfa’nın
doğusunda, Kısas Kalesi yakınında kamp kurdukları, Urfa’yı kuşatmayıp ancak
manastırları tahrip etmekle yetindikleri yeralmaktadır. Kısas’taki höyükte daha
önceleri bir kalenin bulunduğu buradan anlaşılıyor. Yine aynı kitabın 237. sayfasında; “1138 yılında Artuklu beyi Timurtaş,
civarda yaptığı birkaç başarılı akın ve savaş sonucunda birçok Frankı öldürdü ve
esir aldı. Esirlerle Urfa önüne geldi ve kentin teslimini istedi. Ancak Franklar
kenti teslim etmediler. Bunun üzerine Türkler Urfa’nın doğusundaki önemli bir
kale olan Kısas kalesini zaptettikten sonra geri çekilmişlerdir.” diye
bahsedilmektedir. 16. yüzyılın sonlarına doğru Mevali Türkmenleri’nin yaşadığı Kısas’ta
halkının Suriye’yle Türkmen Culabı (rakka şehrinin çevresinde bir yer) denen
bölgeye göç edip yerleştiğini ve köyün uzun süre boş kaldığını söyleyen Sefâî,
köyün bugünkü halkının buraya gelişini ise şöyle hikâye etmektedir: “Zeynel
Abidin’in torunlarından olduğu söylenen Seyit Ahmet adında bir Türk 1600
yıllarında yakınlarıyla birlikte Horasan’dan buraya gelir yerleşir. Kerâmet ve
mûcizeler sahibidir. Fakir fukaraya kazan kaynatan ve sevilen bir zattır. Bizler
bu topluluğun evlatlarıyız.” Aşık Sefâi, Kısas adının ise Emeviler’le Abbâsiler arasında yapılan
savaşlarda tarafların “kısasa kısas” davranışlarından geldiğini söylüyor ve
ekliyor. “Emevi halifeleri, iktidarları döneminde müslüman halka çok
zulmediyorlardı. Nihayet Horasan’dan Eba Müslim denen bir yiğit 40 sene süren
bir savaş sonunda Yezid’in oğlu Mervan’ı yendi. Böylece hem Türkler hem de
Araplar huzura kavuştular.” Aşık Sefâî destânımsı hikâyesine devamla şöyle diyor: “Muharebenin çoğu
Harran ovasında olur. Emeviler esir aldıkları askerleri bir tepede diri diri
yakarlarmış. Eba Müslim tarafı ise esir aldıkları Emevi askerlerini önce yola
çağırırlar ve yola girmedikleri takdirde oniki imam aşkına başlarına oniki çivi
çakarlarmış”. Aslında Aşık Sefâî burada, 8. yüzyılda Arap Dünyası’ndaki toplumsal
bölünmelerden yararlanarak Emeviler’e karşı bir ayaklanma başlatan Eba Müslimi
Horasanî’nin, son Emevi halifesi II. Mervan’ı yenilgiye uğratarak Ebü’l Abbas’ın
Abbâsi halifesi seçilmesini sağlayan savaşını, efsânevi bir dille anlatmaktadır.
Şah Muhammed Aşık Sefâî’nin anlattığına göre Eba Müslimi Horasani’nin Emevilerle olan ve
kırk sene süren savaşında Eba Müslim’e, Hürzem (Harezm) beylerinden Şah Muhammed
ve kardeşi Fatma Hatun yardım etmişlerdir. Şah Muhammed bir gün ava çıkar. Kırk
kişilik bir kalabalık görür. Bunların kimler olduğunu öğrenmek üzere adamlarını
gönderir. Adamlar gider bakarlar ki kırk kişiden otuz yedisi ölmüş, üçü yaşıyor.
Ama onların da dili kesilmiş. Dilsizlerin yazıyla anlatmalarından Eba Müslim’im
askerleri oldukları anlaşılır. Eba Müslim’in burada Emevilerle savaş yaptığını
öğrenen Şah Muhammed, şimdiye kadar mücâdeleye girmemiş olduğuna kahırlanır.
40.000 askeriyle savaşa katılır ve altın tahtını Eba Müslüm’e hediye eder. Uzun
yıllar süren savaşlar sonunda Şah Muhammed bir savaşta şehit düşer. Türbesi
halen Kısas’ta bulunmaktadır ve önemli bir ziyaret yeridir. Hazreti Ali yanlısı oluşu ve Kerbela faciasının öcünü almak için Emevilere
karşı savaşması ile Eba Müslüm, Anadolu’da bulunan inanışlar arasında olduğu
gibi Kısas halkının zihninde de efsânevi bir kişiliğe bürünmüştür. Kısas’da Sosyal ve Kültürel Yapı Kısas halkı tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Buğday, arpa, pamuk,
mercimek, fıstık yetiştirilmekte; az ölçüde bağcılık da yapılmaktadır. Son
yıllarda sulu tarıma geçilmiştir. Ekonomik durum orta düzeydedir. 1997 sayımına
göre köy 700 hâneli olup nüfusu ise 5.400’dür. Beldede; Belediye teşkilatı, Tarım Kredi Kooperatifi, Sağlık Ocağı,
İlköğretim Okulu ile Belediye Kütüphânesi, Sulama Birliği, 3 kahvehâne, 3 fırın,
10 bakkal dükkânı, Ziraat Teknisyenliği, PTT acentalığı, 2 Cem Evi ve 2 cami
bulunmaktadır. Şehir merkezi ile bağlantıyı sağlayan yol asfalttır. Çevresinde yeralan; Fiyen, Sultan Tepe, Çekçek, Çamurlu, Köpürlük, Cüdeyde
gibi köylerde yoğun olarak Arapça konuşulmasına karşılık; Kısıs’ta konuşulan tek
dil Türkçe’dir ve şehir merkezindeki Türkçe’ye göre, daha saf ve daha temizdir.
Okuma yazma oranı diğer köylere göre daha ileridir. Kısas halkı, dinine, geleneklerine, devlete ve Cumhuriyete bağlı; milliyetçi,
vatanperver, misafirperver insanlardır. Köyde ağalık ve büyük toprak sahipliğine rastlanmamaktadır. Herkesin kendine
yetecek kadar toprağı bulunmaktadır. Kısaslılar; “Biz kendimize Alevi diyoruz ama aslında Bektaşi’yiz. Zaten
Alevi, Bektaşi aynıdır” demektedirler. Kısas Köyü’nün çoğu Bektaşi olmakla
birlikte köyde Sünni Türkmenler de yaşamaktadır. Bektaşilerin iki cem evinin
yanısıra Sünnilerin de köyde iki camileri vardır. Köyde manen ayrılıklardan
dolayı bugüne kadar hiç kavga olmamış, zaman zaman olan kavgalar ise başka
kaynaklıdır. Gelenekler Kısas, geleneklerini yaşatmaya çalışan gönül ehli insanların beldesi ve
aşıklar diyarıdır. Düğün geleneği kısmen değişmiş olup bazı aileler şehirde
düğün salonlarında düğün yapmaktadır. Eskiden köyde yapılan düğünler çok
şenlikli olup on gün sürermiş. Ölümle ilgili gelenek ise Kısas’ta şöyledir: Cenaze, evde imam tarafından
yıkanır. Mezarlıkta namazı kılınır. Mezar başında hoca, dua okur. Üç gün taziye
yapılır. Komşular, cenaze sahibini yemeğe davet eder. Üç gün sonra cenaze sahibi
kurban keser ve bütün köyü davet eder (Buna “Topraktan Kaldırma” denir).
Taziyede, gelenler tarafından Yasin ve Fatiha sureleri okunur. Kısas’ta 12 gün Kerbela şehitleri, 3 gün de mas’um-ı pâklar için olmak üzere
her yıl muharrem ayında 15 gün oruç tutulur. Oruçta 15 gün boyunca etli yemek
yenmez, sakal traşı olunmaz yıkanılmaz, aynaya bakılmaz, su içilmez (Ayran,
şerbet içilir). Mecbur kalanlar suyun içine biraz toprak karıştırarak içer.
İftarda kana kana su içmek günah sayılır. Oruç sonunda aşure pişer. Kazan
başında toplanılarak dua okunur. Aşure’nin yanısıra kurban kesenler de olur.
Oruç bitse bile Muharrem ayı içinde kelle ve ciğer gibi yemekler yapılmaz (diğer
etli yemekler yapılabilir). Yılda bir defa Ocak ayında görgü-sorgu kurbanı yapılır. Tarikat mensupları,
aralarında para toplarlar. Kurban alınıp kesildikten sonra, Baba: “Razı mısınız
birbirinizden?” diye sorar. Küskünler barışır. “Gelme gelme, dönme dönme,
gelenin malı, dönenin canı” diye yemin verilir. Düşkünler (suç işlemiş kişiler)
görgü-sorgu kurbanına katılamaz. Kısas’ta Cem Cem’de 12 Hizmetin Sahipleri 1- Dede: Sercem de denilir. Cem’i yönetir. 2- Rehber: Cem’e katılanlara yardımcı olur. 3- Gözcü: Cem’de düzeni ve sükûneti sağlar. 4- Çerağcı: Çerağın yakılması, meydanın aydınlatılmasıyla görevli 5- Zakir: Deyiş, Duvaz, Mirac’lama söyler 6- Farraş: Meydanı Süpürür 7- Sakka: İbriktar, saka suyu dağıtır 8- Sofracı: Kurban ve yemek işlerine bakar. 9- Pervane: Samahcı, samah yapanlar. 10- Peyik: Cem’i komşulara haber veren. 11- İznikçi: Cem evinin temizliğine bakar. 12- Bekçi: Cem’in ve Cem’e gelenlerin evlerinin güvenliğini sağlar. Halka Namazı (Kırklar Namazı) Kısas’ta Cuma akşamları cem evinde yapılan toplantıya “Halka Namazı” ya da
“Kırklar Namazı” denilmektedir. Cem’e herkes lokmasını (evindeki yiyeceği)
alarak gider. Önce âdâbınca sohbet yapılır, sonra namaza geçilir. Namazda ilk hizmet sahibi “Selmanı Farraş” önce meydanı süpürür, meydanı
açar. Sonra abdest suyu dağıtılır ve herkes elini yıkar. Meydan açılırken çıra
duasının (Nur suresi 35. ayet) okunmasıyla delil uyandırılır ve arkasından edebi
erkan ile üç Duvaz-ı İmam (Düvâzdeh imâm) birbirine bağlı olarak okunur. Kısa
bir ara verilir. Bundan sonra âşıklar fasıla başlar. Burada daha çok Hazreti
Ali’yi, Oniki İmamı, Hacı Bektaşı Veli’yi öven medhiye türü şeylerle Duvaz-ı
İmam (Oniki imamın adının geçtiği Nefes) okunur. Aşıklar böylece bir fasıl
geçtikten sonra kısa bir ara verilir. Gözcü; “Zâkirlerin zikri gerek” der ve
ikinci fasıl başlar (Deyişler okunur). Bu da bittikten sonra namaza devam
edilir. Üç Duvaz-ı İmam okunur sonra “mi’raçlama” okunur. Mi’raçlama okunurken
Hazreti Muhammed’in Mi’rac’a çıkışına sıra geldiğinde topluluk ayağa kalkar ve
bir dörtlük ile öylece ayakta okunur. Sonra semaha geçilir. Kısas Köyünde Yapılan Semah Bu samaha “Kırklar Semahı” denilmektedir. Miraçlama’nın sonunda başlar ve şu
şekilde olur. 1- Çark (Hızlı dönüş, pervane) sonunda samah dönenler ayakta durur ve baba
gülbeng okur. 2- Duvaz-ı İmam (saz eşliğinde okunurken dönenler oturur) 3- Gülbeng (baba veya dede dualar okur) 4- Semah Yürüyüşü (Turnalar deyişi eşliğinde) 5- Çark (samah dönüşüne bağlı olarak hızlı dönüş) sonunda semah dönenler
ayakta durur ve baba gülbeng okur. 6- Duvaz-ı İmam (saz eşliğinde okunurken dönenler oturur) 7- Gülbeng 8- Ağırlama (nenni de denir, samah dönenler ayakta durur) 9- Samah Yürüyüşü (deyiş eşliğinde) 10- Çark (samah yürüyüşüne bağlı olarak hızlı dönüş) 11- Gülbeng (ayakta dua edilir) 12- Tevhid (dönenler ve ayaktakiler diz üstü oturur, Sadık Baba’nın veya Kul
Hüseyin’in deyişi okunur) 13- Tevhid’den sonra bir kişi: “Çekelim aşkın yayın, Cem’e girmesin hayın,
Tevhid kemalı buldu, Erkan yerini aldı, Diyelim ahhh Hüseyin” der. 14- Gülbeng çekilir 15- Saka Suyu (Saka Hüseyin) iki veya üç görevli, saka suyu duası okunduktan
sonra Cem’de oturanlara tas ile su dağıtır ve birer yudum içilir. 16- Lokma ve sofra (getirilen lokmalar sofraya dizilir, yemekten önce ve
sonra dua okunur.) 17- Gözcü ortaya gelir “Oniki hizmetin tamamına diyelim Allah Allah”! der.
Sonra Baba son gülbengi okur: “Allah Allah, Allah, Allah, akşamlar hayr ola, hayırlar feth ola, şerler
def’ola, münkirler mat, münafıklar berbad ola. Ya Hazreti Allah namazımızı
niyazımızı kabul eyliyesen. Üçler, Beşler, Yediler, Oniki İmam, Ondört Mahsum-ı
Pâk, Onyedi Kemerbest ve Kırkların hayli himmetleri; sefa nazarları üzerimizde
hazır ve nazır ola, gelmiş görmüş ola, göz gönül katmış ola. Bilerek, bilmeyerek
yaptığımız günahlarımızı af ü mağfiret eyleyesen, bin günahımızı bir gerçeğe
bağışlayasan. Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali, pirimiz-üstadımız Seyyit Hünkâr Hacı
Bektaşı Veli. Dil bizden nutuk Hazreti pirden. Gerçeğin demine hû Ya Ali. Oturup
duran, pir ve civan ârife nazar, gerçeğe hû; Gaybetsiz başını yastığa koyan sağ
yata selâmet kalka; sırrı sır edenin demine hu, hak saklaya, Hızır bekleye cem’i
cümlemizi.” Samahta 3-5-7 kişi dönmekle birlikte, yerin durumuna göre coşan, içi kaynayan
samaha kendini katar. Bacılar da isterlerse katılabilirler. Kısas’da Âşıklık Geleneği Köyde aşıklık geleneği en iyi şekilde muhafaza edilmekte ve sürdürülmektedir.
Hemen hemen her evde bir bağlama bulunmaktadır. Bu özellikleriyle Kısas,
“Aşıklar Diyarı” ünvanına lâyıktır. Köydeki aşıklardan yurt içinde ve dışında
sesini duyuranlar da bulunmaktadır. Bu halk şairlerimiz, sazlarıyla halkın dilini şiirleştirip duygularını dile
getirmektedirler. Ayrıca şiirlerinde geleneklerini, inançlarını, atasözlerini,
deyimlerini dile getirip sevdiklerini överler ve onlara ait menkıbeleri
şiirleştirirler. Sosyal hayattaki değişiklikler de şiirlere tesir etmektedir.
Köyde yetişen aşıklardan bağlama çalanlar kendi deyişlerinin yanısıra;
herkesçe tanınmış, Kısas dışındaki eski aşıklardan Sadık Baba, Sıtkı Baba,
Dertli, Derviş Ali, Edip Harâbî, Virâni, Kul Hüseyin, Kul Himmet, Seyyid Nesimî,
Şah Hatâyî ve Pir Sultan’ın deyişlerini de (usta malı) okumaktadırlar. Kısas’da Müzik Geleneği Kısas Köyü halk müziği, Şanlıurfa’ya göre farklı bir zenginlik
göstermektedir. Urfa türkülerinde koşma biçimi yok denecek kadar az olup
türkülerde ise daha çok mani biçimine rastlanmaktadır. Kısas’ta ise durum bunun
tersidir. Yaşlı, genç bütün aşıklar en güzel deyişlerini bir bütünlük içinde
koşma biçimiyle söylemektedirler. Köydeki çalıp söyleyenlerin tümü bağlamada Alevi-Bektaşi müziğinin temel
akordu olan bağlama düzenini kullanmaktadırlar. Veli Göncü ise makam (gazel)
okurken bozuk düzeni kullanmakta genellikle Kürdi ve Araban gazellerini
okumaktadır. Köyde, Şanlıurfa merkezinde icra edilen tüm makamlar bilinmemektedir. Kısas
uzun havalarında Barak yöresi tarzına da rastlanmaktadır. Bu durum boy birliğine
bağlanabilir. Köyde, hoyrat türlerinden ise sadece Beşiri hoyrat okunmaktadır.
Dinî bir törenin gereğini yerine getirmekte olan Kısas semahı ise kendine has
karakterlerini diğer ezgilere göre daha çok korumuş olup kompozisyon bakımından
renkli, şiir yönüyle de çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.
|