Doğum Öncesi

Doğum Öncesi

Geçmişte kadın hamile kaldığında genellikle doğururdu. Çocuk sahibi olmak istendiğinde genellikle erkek korunmaktaydı. Kadın çocuğunu düşürmek istediğinde ise hem kendisine, hem de bebeğe zarar verebilecek ilkel yöntemlere başvurmaktaydı.

Bunlara örnek olarak;

Yüksekten atlar,
Ağır yük taşır,
Soğan kabuğunu kaynatır aç karnına içer,
Kına içer,
Ebegümecinin kökünü rahme sokar, gibi örnekler verilebilir.

Kadın çocuğu kırk-elli günde düşürürse düşürür, daha sonraki günlerde düşürmeye kalkışmaz, günah olur.

Sürekli düşük yapan kadınlar hocaya götürülerek uzun ince kağıttan boylama yaptırılır. Hoca onu muska şeklinde katlar, ıslanmasın diye naylonun içine koyarak çocuk doğana kadar boynuna asar, doğunca çıkarır.

Ahlat merkezde, günümüzde artık bu türden uygulamalar tamamen kalkmış durumdadır. Doğum kontrolleri modern tıp yöntemleriyle yapılmaktadır.

Hamile kadına yörede; “hamile”, “gebe”, “yüklü” denmektedir. Kadın geçmişte hamile kaldığını sadece eşine söylerdi, evin yaşlıları ise kadında meydana gelen değişikliklerden kadının hamile kaldığını anlarlardı.

Kadın hamile kaldığında; adet zamanı geçer, midesi bulanır, canı herşeyi ister, evin yemeğini yiyemez, komşudan yemek bekler. Bu belirtiler hamileliğin işareti olarak anlatılmaktadır. Hamileliğin ilk dönemlerinde kadında meydana gelen bu değişiklikler, “aşerme” olarak tanımlanmaktadır. Yöre halkının anlatısına göre aşerme, hamileliğin kırkıncı günü başlamakta, hamileliğin 4,5 ayından sonra çocuk annenin karnında deprendimi (oynadımı) durmaktadır.

Aşerirken ve hamilelik döneminde geçmişte olduğu gibi günümüzde de kadının davranışlarına göre, uyulan, uyulmadığı durumlarda çocuğun güzel olmayacağına veya zarar göreceğine dair inanmalar yaygındır. Bu uygulamaların tümü kadın üzerinde yoğunlaşmaktadır. Hamile kadın;

- Tavşan eti yemez, yerse çocuğun dudağı mırık (açık) olur.

- Çocuğun yanakları al olsun diye elma yer.

- Çocuk güzel olsun, yanakları gamzeli olsun diye ayva yer.

- Çocuk oynadığı zaman güzele bakar.

- Hamileyken canının istediği herşeyi yer, yemezse çocuğu salar (düşer), çocuk ister yemeyi, kadın onun için yemek ister, eğer yemezse çocuk doğduğu zaman dudağı teprenir (titrer).

Çocuk 4,5 ayda teprenir diyen Ergezer mahallesinin ara ebesi; “Çocuk ana rahmine düştüğü andan beri canlıdır, canlı olmasa büyür mü.” şeklinde açıklama yapmaktadır.

Hamile kadının doğuracağı çocuğun cinsiyetinin ne olduğu her zaman merak konusu olmuştur. Günümüzde gelişen tıp bilimi hamileliğin belli bir döneminden sonra bu soruya kesin yanıt vermektedir. Ancak geçmişte yöre halkı kadının görüntüsüne, davranışlarına, sancısının geliş biçimine kadar, başka bir çok unsuru da ölçüt alarak bir takım tahminlerde bulunmaktaydı.

Konuyla ilgili yörede yapılan tespitler aşağıda yer almaktadır:

Kız çocukla erkek çocuğun oynaması farklıdır. Kız çocuk kaynar, oğlan çocuk atar, oğlan öyle oynar ki kadını silkeler.

40 günlük düşen çocuğun cinsiyeti belli olur. Erkek çocuk beyaz, kız çocuk siyah olur. Oğlan çocuğunun her yeri bellidir.

Kadın rüyasında altın ve salatalık görürse oğlan, kayısı görürse kız doğurur.

Kadın çok ekşi yerse kız doğurur, tatlı yerse oğlan doğurur.

Oğlan ana karnında, sağ tarafta; kız, sol tarafta durur.

Kadının hamileliği sırasında alttan başlayarak yukarıya doğru bir çizgi oluşur. Çizgi göbeği geçerse oğlan, göbekte kalırsa kız doğar.

Doğum esnasında; kız yukarı, oğlan aşağı bakar.

Kadın hamileyken güzelleşirse oğlan, çirkinleşirse kız doğurur. “Oğlan bezer, kız bozar.” denir.

Kadının yüzü gözü çillenirse kız doğurur. Çiller geçsin diye çocuğun hiç kullanılmamış ve yıkanmamış beziyle doğum esnasında kadının yüzü silinir.

Kız oğlandan daha zor doğar.

Kız dokuz gün eksik doğar, ara ebe bunu; “kız, eteği eksik ya” şeklinde ifade etmektedir. Oğlan çocuğu ise dokuz ay dokuz günde doğar.

Hamile kadın düz olarak durduğunda; arkası uzun olur, önü havaya kalkarsa kız doğurur, eteği yuvarlak durursa oğlan doğurur.

Çocuk yukarıda olursa oğlan, aşağıda olursa kız doğurur.

Kadının kalçaları büyük olursa kız doğurur.

Kadının hareketleri ağır olur, sürekli uyursa kız, hareketleri hafif olursa oğlan doğurur. Ara ebenin anlatısıyla; “kız yükü tuz yükü, kızı taşımak zordur” şeklinde ifade edilmektedir.

Göğüslerin ucu siyahlanırsa kız, pembeleşirse oğlan doğar.

Pişirilen kelle ikiye ayrılır, başında saçak çıkarsa kız, dümdüz olursa oğlan doğurur.

Hamurun içerisine dikiş iğnesi konarak ateşte pişirilir, hamile kadına verilir. Önce iğne geçirecek yeri çıkarsa kadın kız doğurur, uç kısmı çıkarsa oğlan doğurur.

Kadın birinin altına makas, birinin altına bıçak konulan minderlerden hangisinin üzerine oturursa ona göre yorum yapılır. Makasa oturursa kız, bıçağa oturursa oğlan doğurur.

Kadın kız doğuracaksa, doğum esnasında göğsünün altı çöker, oğlan doğuracaksa dimdik kalır.

Kadının ilk doğumunda bebeğin tüm ihtiyaçlarını hamile kadının annesi yapar. Hazırlıklar çocuk karnında oynadığı zaman yapılmaya başlanır. Anneanne, geçmişte beşik günümüzde ise karyola içinin yatağı, yorganı, çocuğun bütün çamaşırlarını, giysilerini hazırlar.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 189742 kez gösterilmiştir.