Doğum Sonrası Çocuklar ölü doğuyor veya bir süre sonra ölüyorsa; kadın ziyaretlere götürülür, evliya hatırına Tanrı'dan çocuk istenir. Çocuğu yaşamayan kadına; bir akrabası veya bir komşusu yedi veya kırk evden parça toplar, diker, doğar doğmaz çocuğa giydirir.
Doğumdan sonra ebeye ve orada bulunan herkese, ev sahipleri tarafından “çocuk aç kalmasın” diye yemek verilir.
Önce gözaydına, sonra çocuk görmeye gelinir. Gözaydına gelinirken kadına süt getirilir. Gelenlere “loğusa şerbeti” dağıtılır.
Çocuk görmeye gelenler;
Analı babalı büyüt.
Allah uzun ömürlü etsin.
Allah nasibini bol etsin gibi dileklerde bulunurlar.
Ay hali olan kadın çocuk görmeye gitmez; günah sayılır.
Ebe eve gider gitmez elbiselerini çıkartır, gusül abdesti alır. Ebenin hakkı yaklaşık 15 gün sonra para ve elbiselik olarak verilir. Ebe hakkı vermek şarttır; verilmezse, ebe öbür dünyada elleri kanlı olarak kadının karşısına çıkar.
Çocuğun göbeği beş günde düşer, göbek düşmeden çocuk her gün yıkanır. Göbek düşünce kahve basılır, para veya dümdüz sarılarak koka şeklinde yassılaştırılmış bez konur, çocuk ağladığı zaman göbek dışarı fırlamasın diye göbek beziyle bağlanır. Göbek düştükten sonra, çocuk üç gün yıkanmaz. Üç gün sonra, “çocuk çabuk büyüsün” diye kırk gün boyunca hergün yıkanır. Göbeği düşünce çocuğun gözüne sürme çekilir. Düşen göbek, ya çocuk uyusun diye yastığın altına konur ya da okusun diye caminin bahçesine atılır.
Çocuk zayıfsa, toplaması için, yumurtanın akı bir kapta çırpılır, çocuğun vücudunun her tarafına sürülür, bir de bir çay kaşığı badem yağı içirilir.
Çocuğun temel gıdası anne sütüdür. Kadının korku veya heyecandan sütünün kesilmesi veya sütü olmaması halinde, “Sütlü Bulak” diye bir yer vardır. Kadın hedik pişirerek oraya gider. Hem orada kendi hedik yer, hem de kuşlar yesin diye serper; kuşlar yer, kadının sütü gelir. Kadının sütü yoksa çocuğa başka bir emzikli kadın süt ver2ebilir. Ancak sütün asil sahibi erkektir, kadın kocasından izin almadan başka bir çocuğa süt veremez.
Yeni doğum yapan kadın evde yalnız bırakılmaz. Bırakılırsa, kadını “kara basar”; kadın korkar, ateşlenir. Kadını yalnız bırakmak zorunda kalınırsa; ya yanına küçük bir çocuk ya da kadının başına küçük Kur'an-ı Kerim, makas, iğne; yastığının altına ekmek bırakılır. Kadının göğsüne iğne takılır. Bu gelenek günümüzde kadın hastanede doğum yapsa bile eve gelir gelmez uygulanmaktadır. Loğusa 15 gün yatar.
İki kırklı çocuk karşılaşırsa üstüne gelen basar, üstüne gelinen büyüyemez; basılmasın diye çocukların anneleri, karşılıklı olarak çocuklara süt verirler, emzirirler ve iğne değişirler.
Kırklı çocuğu et ağır olduğu için et basar. Çocuk üç Çarşamba tezekle tartılır. Bakarlar çocuk mu ağır geldi tezek mi. Çocuk ağır gelirse kurtulur.
Cenaze de çocuğu basar, çocuk baskın olmasın diye cenazenin suyuyla yıkanır.
Kırklama; Kadın ve çocuğun rahata çıkması için doğumu yaptıran ebe, kadını ve çocuğu kırklar.
Yörede on beşinci gün on beş kırkı ve otuz sekizinci gün büyük kırkı olmak üzere iki defa, geçmişte olduğu gibi günümüzde de kırklama yapılmaktadır. On beş kırkında, temiz bir bezin içine 40 tane nohut veya buğdayın hepsine ayrı ayrı Kulfu Allah (İhlas Suresi) okunarak bağlanır, çocuğun ve kadının yıkama suyuna konur. Önce kadın temizce yıkanır. Yıkandıktan sonra çocuğu kucağına alarak leğenin içine oturur. Çocukla kadının başından okunmuş su aynı anda dökülür. Leğendeki su temiz bir yere dökülür; okunmuş nohut veya buğday ise dizilerek, çocuğu kırk basmasın diye, başının üzerine asılır. Büyük kırkında tekrar kullanılır.
Büyük kırkında yine aynı işlem olur. On beş kırkında okunan nohut ve buğdaya tekrar, tek tek İhlas Suresi okunur, beze konarak yıkama suyunun içine atılır. Kadın ve çocuk leğenin içerisine oturur; önce kadının sağ omuzdan şifa, rahatlık, uyku suyu olmak üzere üç defa; sonra başın üzerinden üç defa aynı şekilde, son olarak da sol omuza üç defa çocuğa aynı anda olmak üzere su dökülür. Daha sonra kırk suyundan evin dört bir köşesine dökülür. Dökerken de, “kırk kırk evden barktan çık çık, evde kalma çık dışarıya, bebek büyüsün çık çık” denir.
Kırklamadan sonra çocuk dışarı çıkartılır. Buna “kırk uçurma” denir; kırk uçurmaya gidilen evde çocuğun kundağına yumurta konur, yüzüne un sürülür. Elbise ve mendil verenler de olur. Kırklı iken ölen kadına şehit denir.
İki üç gün sonra çocuğun asıl adı konur. Ad koyma hakkı anne babanındır. Ancak yörede adı ailenin büyükleri vermektedir.
Beşik; İlk çocuğun beşiğini kızın ailesi getirir. Aile gücüne göre beşikle birlikte çocuğun tüm ihtiyaçlarını alır ve bir altınla beşiği götürür. Konu komşu herkes toplanır; yenir, içilir ve çocuk beşiğe konur. Çocuk beşiğe konmadan beşiğin demiri üç kere dişlenir ki, beşik çocuğu ısırmasın.
Çocuk beşiğe konurken, beşiğin üstünden kırılmış şeker ve çikolata serpilir. Orada bulunan çocuklar şekerleri toplar. Bütün çocuklara yapılan bu uygulama günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir.
|