YENİ-DIŞAVURUMCU SANAT EĞİLİMİ
Türk resminde, batı resmine koşut bir gelişme, “yeni-dışavurumcu” sanat
eğilimi ile 1980’lerde gerçekleştirilmiştir. Varoluş sorununa ve simgesel
anlatıma yönelen bireysel yaklaşımlar; özgün biçimlendirmeler ve güçlü
renklerle, biçem çeşitliliğini yarattığı gibi, resim sanatına yeni bir dinamizm
getirmiştir.
Mehmet Güleryüz, zaman zaman fantastik ve mecazi bir içerikle, simgelere
ağırlık vererek, oluşturduğu düşsel portreleri ve figür işleyişlerinde, dinamik
çizgisel renk lekelerinin güçlü dokusal etkileri, aşırı deformasyon, gerilmiş
vücut ve alabora olmuş yüz ifadelerindeki güçlü yorumlarıyla, usta sanatçı
kimliğini belirlemiş ve sanatının doruk noktasına ulaşmıştır. Bedri Baykam
(d.1957), insanla yaşam arasındaki çelişkiyi, özellikle kadının içsel
gerçeklerini, kadın erotizmini bilinçaltı verilerine dayalı olarak ve varoluşçu
bir yaklaşımla ele aldığı yapıtlarında, fotoğraf, yazılı metinler kullanarak,
soyut-somut karşıtlığında ve simgeler çokluğu ile boya akıtma-serpme,
kolaj-dekolaj teknikleriyle zengin imgeler kümesini oluşturmaktadır. Hale
Arpacıoğlu (d.1951), kadının içsel yaşamını, yoğun renk alanları, kalın atak
çizgiler ve deformasyonla, dinamik yapıda; Mustafa Ata (d.1945), geniş, atak
fırça vuruşlarının oluşturduğu renk şeritleriyle, dinamizm yüklü figür
soyutlamalarını, varoluşçu bir yaklaşımla; Umur Türker (d.1947), insanın içsel
yaşamındaki karmaşayı; Hanefi Yeter (d.1947), toplumsal içerikli konuları,
korkuyu, şaşkınlığı, savaş paniğini yansıtan portreleriyle, yığınlarla ilgili
algı boyutunu ortaya koyarak; Şenol Yorozlu (d.1950), insanın duygusal
coşkusunu, psişik gerilimlerini, leke öğesinin egemen olduğu figür soyutlamaları
ile; Yasemin Şenel (d.1953), doğulu renk duyarlılığını figür soyutlamaları ve
dekoratif unsurlarla birlikte zenginleştirerek; Fuat Acaroğlu (d.1951),
insan-çevresi çekişmelerini, yoğun renk alanları ve dokusal etkilerle; Metin
Talayman (d.1939), insanın içsel yaşantısındaki çeşitli yoksunluk duygularını,
işlediği gizemli mekânlarla özdeşleştirerek, yoğun renk alanları ile; Gülsen
Erdoğan (d.1940), kadının yaşama karşı direnişi ve varoluş çabasını; Cuma Ocaklı
(d.1947), kimliksiz silüet halindeki figürleri, hem parçalanmış hem de kitlesel
yapılarıyla yorumlayarak, ruhsal çıkmazlarını; Muharrem Pire (d.1944), geniş
lekesel renkli resim alanlarını, aniden patlayarak, etrafa fışkıran coşkunun
güçlü devinimleriyle ortaya koyan özgün yapıtlar gerçekleştirmişlerdir. Bu
anlayışa 1990 sonrasında katılan, Hüseyin Ertunç, Mustafa Horasan, Alp Tamer
Ulukılıç, Elif Ayiter, Gonca Sezer, Gülden Artun, Serap Etike, Murat Morova,
Emre Zeytinoğlu, Murat Sinkıl, Nuyan İnanç, Atilla İlkyaz, Elvan Alpay, Şirin
İskit, Selim Altan, Enis Aktaş , Altan Çelem, İnci Eviner, Argun Okumuşoğlu,
Esat Tekand, Şahin Paksoy, Mahir Güven, Mevlüt Akyıldız ve Kemal Önsoy özgün
yapıtlarıyla bu eğilimin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Türk resminde, 1980’de güçlenen “fantastik-gerçekçi” eğilim ise,
“yeni-figürasyon” akımının, “dışavurumcu-sürrealist” yönündeki araştırmaları ile
psikolojik ve toplumsal eleştiri yüklü yorumlarından temellenmiştir. Erken
örneklerini 1960 başında Nedim Günsür’ün çocukluk düşlerinin fantastik
kurguları, 1966’dan sonra Cihat Burak’ın, düşsel yaratıkları; Arslan Gündaş’ın
(d.1914) boşlukta yüzen figürleri ile yarattığı düşsel mekânları ve 1965’te Erol
Deneç’in, deformasyon ve detay işleyişlerini önemsediği yapıtlarında vermiştir.
Nuri Abaç, sembolik figür ve objelerle, korku veren fantastik figür yorumlarını
1975’e kadar sürdürmüş, Karagöz’ün görsel ve toplumsal mizahi yanını, düş
dünyasının fantazileri ile birlikte, güncel yaşam konuları çevresinde ele
almıştır. 1970’de Ertuğrul Oğuz Fırat (d.1923), bu eğilime katılırken, 1972’den
sonra, düşüncelerini Freud’dan temellendiren Cengiz Kabaoğlu, kadının cinselliği
ve doğurganlığını; yaşamındaki kederi, düşsel olarak işlemiştir ve aynı biçimde
anlayışını sürdürmektedir.
1980’den sonra fantastik-gerçekçi anlayışta görülen yoğunlaşma, 1990’larda
genç sanatçıların farklı yaklaşımlarıyla, anlatım zenginliğini ortaya koymuştur.
Üst üste bindirilmiş anlatım plânları ile resimsel mekânın zenginleştirilmesi
“süperpoze” yöntemini de yapıtlarında yansıtan sanatçılar Kayıhan Keskinok
(d.1923), Fikri Cantürk (d.1933), Bünyamin Balamir (d.1953), Habip Aydoğdu
(d.1950) ve Ertuğrul Ateş’tir (d.1954). Sonsuz uzay boşluğunda, sınırlandırılmış
mekânlarla, mekânsal derinliği veren Teoman Südor (d.1942) ve geriye çekilmiş,
çerçevelenmiş, oyulmuş biçimlerle Ertuğrul Ateş, bilinçaltı verilerinin yoğun
karmaşasını duyuruyorlar. Teoman ve Gülseren Südor (d.1945) sınırlandırılmış
düşsel oyuklar ve fantastik renk-ışık ve dokusal etkileri yapıtlarında
aramaktadırlar. Südor‘un romantik yaklaşımı, Abdullah Demir’in romantizmini de
aşan düşsel doğa görünüleriyle ortaya çıkıyor. Ekrem Kahraman (d.1948)
gökyüzünün düşsel yorumları ve simgesel nesnelerle sonsuz mekân duygusunu;
Ertuğrul Ateş, uzay boşluğunda yer verdiği, kadın vücut parçaları ve uzuvlarını,
kuş, insan figürü ve doğasal organik formların değişime uğramış formlarını,
simgesel öğelerle zenginleştirerek, gerçeküstücü anlatıma yönelen bir yaklaşımı
yansıtmaktadırlar. Habib Aydoğdu, uzay boşluğu içinde doğanın ve figürlerin
parçalanmış formlarını, fantastik yaratıklara dönüştürdüğü lekesel
soyutlamalarını, 1980 sonlarında, kuş başlı, insan gövdeli, mitolojik
yaratıklar, 1990’larda uzay boşluğunda asılı fantastik figür ve biçimler, aniden
ortaya çıkan panik yüz ifadeleri, hırçın fırça vuruşları, renk lekeleri,
deformasyon ile güçlü dramatik anlatımları ortaya koymuştur. 1980 ortalarından
sonra Balkan Naci İslimyeli, siyah-beyaz ağırlıklı yapıtlarında düşsel kurguda
düzenlemelere yönelmiştir. Selma Gürbüz (d.1960), insanoğlunun ürettiği düşsel
formlar ve büyü sembollerini, Zodiak işaretlerini ve sembol hayvanlarını,
fantastik çağdaş yorumlarla; Fatma Tülin Öztürk (d.1950), 1985’te el ve parmak
aralarına yerleştirdiği elma, şeftali çekirdeği, deniz kabuğu gibi nesneleri
soyutlayarak, fantastik bir yapıda; Can Göknil (d.1945) ve İnci Çakmakçı, Berna
Türemen çocuksu ve düşsel kurgulu anlatımlarını, özgün figür yorumlarıyla
gerçekleştirmektedirler. Necla Özbay Özdemir (1935-1990), boş mekânları, gizemli
atmosferi, boşluk duygusu ve yalnızlığın boyutlarını, metafizik yönde irdelediği
dingin doğa soyutlamalarını düşsel formlarla yorumlamıştır. 1985’ten sonra,
Kezban Arca Batıbeki (d.1956), çağımız insanının gelecek yaşamındaki bilimle
ilgili tasarımlarını, uzay boşluğunda, simgesel figür ve objelerle fantastik
yapıda oluşturuyor. Gül Derman, Kadri Özayten, Turgut Uzunömeroğlu, Yavuz
Tanyeli fantastik yönde çalışan diğer sanatçılarımızdır. Türk resminde 1980’li yıllarda, figüratif anlatımda görülen yoğunlaşma ile
birlikte, sanatsal gelişim grafiğinin yükseldiği ve etkin bir sanat ortamının
yaratıldığı görülüyor. Biçemlerinde usta sanatçı kimliklerini ve yetkin teknik
güçlerini anlatım çeşitliliği içinde ortaya koyan sanatçılar, sanat piyasasının
da güçlenmesinde ve giderek büyük sanat müzayedelerine dönüşmesinde etkili
olmuşlardır. Ancak, tablo resmin ticari meta olarak kazandığı bu önem, bazı
sanatçıları arza göre resim üretimine yöneltmekle olumsuz etkiler de
yaratmıştır. Buna karşın, 1960’lı yıllardan bu yana üç kuşak sanatçının
buluştuğu bu yıllarda, biçemlerinde ustalaşmış ve uluslar arası tanınırlığa
ulaşmış sanatçıların, resmi düşünsel bir temele oturtan ve teknik güçlerini
sergileyen özgün yapıtları, genç kuşak için örnek oluşturarak, yeni bir
bilinçlenmeyi sağlamıştır. Bu dönemde 40 kuşağı sanatçılarından Neşe Erdok, Nur
Koçak, Komet, Utku Varlık, Alaeddin Aksoy, Mustafa Ata, Ömer Kaleşi, biçemlerini
değiştirmeden; Mehmet Güleryüz renkli anlatıma, Ergin İnan Mesnevi’den
hareketle, hat yazısını yapıtlarında değerlendirerek, Balkan Naci İslimyeli
fantastik ve kavramsal yönelişleri, Özdemir Altan, Burhan Doğançay ve Erol
Akyavaş, sürekli kendini yenileyen ve giderek kavramsal yaklaşımla anlatımlarını
bütünleştiren çabalarını; Serhat Kiraz, Ayşe Erkmen kavramsal yönde; Adnan
Çoker, Adnan Turani, Halil Akdeniz, Zafer Gençaydın ulusal ve uluslar arası
alanda sanatsal dinamiklerini koruyarak çalışmalarını sürdürmektedirler. 1980’lerde uluslar arası büyük sanat etkinliklerinin gerçekleştirildiği
görülüyor. Asya-Avrupa Bienali (1986) ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfının
düzenlediği İstanbul Bienali (1987) giderek kurumlaşıp, başarılı
organizasyonlarla geleneksel olarak sürdürülmektedir. Bu etkinliklere sanatsal
kişiliklerini belirlemiş, Türk sanatçıları katılmış ve Erol Akyavaş, Nihat
Kahraman, Burhan Uygur ve Ergin İnan, Asya-Avrupa I. ve II. Bienallerinde
ödüllendirmelerde yer almışlardır. 1986’da Kültür Bakanlığının “Kültür ve Sanat
Büyük Ödülü” ise, Şefik Bursalı’ya verilmiştir.
|