SANAYİ-İ NEFİSEDEN CUMHURİYET'E TÜRK HEYKEL SANATI
Sanayi-i Nefise Mektebinde heykel eğitimine başlandığında, eğitimini yurt
dışında tamamlayarak yurda dönmüş olan Oskan Efendi (1855-1914)’den başka
heykeltıraş yoktu. Dolayısıyla Ermeni asıllı bir Osmanlı yurttaşı olan Oskan
Efendi, heykel bölümünün ilk ve tek hocasıdır. Yapıtlarında akademik, natüralist
(doğacı) bir yaklaşımın özellikleri görülen Oskan Efendinin sanatı ve özgeçmişi
hakkında geniş bilgi Mustafa Cezar’ın Adolphe Thalasso’dan yaptığı aktarımdan
edinilmektedir: “Ressam ve heykeltıraş olan E. Oskan Efendi, Hamdi ve Halil Beylerle Osmanlı
sanatının sacayağını teşkil eder. O, Türkiye doğumlu üç büyük sanatçıdan
biridir. Venedik Rafael Kolejinde Luigi Quere’nın Roma Kraliyet Güzel Sanatlar
Okulunda Enrico Decceetti ve Girolamo Masini’nin öğrencisi olmuş ve çağdaş sanat
tarihindeki yeri büyük olan ölümsüz Gigi’nin derslerine devam etmiş olan Oskan
Efendi, 12 yılını desenin, yalama resmin, perspektivin, mimarlık ve
heykeltıraşlığın etüdüne hasretmiştir. 1878’de Paris’e gelmiş, önce, sergilere
eserleri kabul edilen milletleri temsil eden büyük figürler için çalışmış sonra
sergi bitince iki yıllığına bronz sanatı eserleri vererek atelyesine
kapanmıştır. Şayet ailevi sebepleri memlekete dönmesini zorunlu kılmasaydı, o
kesin olarak Paris’e yerleşecekti. Dönüşü Osmanlı Müze-i Hümayunu ve İstanbul
Güzel Sanatlar Okulunun kuruluşu ile aynı zamana rastlıyordu. Her iki kurumun da
müdürü olan Hamdi Bey, onu derhal kendi hizmetine aldı. O, önce Güzel Sanatlarda
heykel hocası olmuş, sonra bu okulun müdür yardımcılığına atanmıştır. Halen aynı
okulun dahili müdürüdür.
Yorulmak bilmez çalışmalarıyla çok eser vermiştir. Bronz ve mermerden
yapılmış heykelleri sayılamayacak kadar çoktur. Oryantal, tarihi ve mitoloji
gibi çok çeşitli konuları işlemiştir. İstanbul’da heykeltıraşlık yapan ilk odur. İstanbul’da mermer heykeller
sergileyen ilk odur. Ve bu sanatı teşhirde salonda tek adamdı. Sergiye gönderisi, bilhassa formun kalitesi duygusu bakımından değerli. Pek
saf hatlı “Muzaffer Venüs”ü, tam bir oryantal realizmine sahip. “Tavuk Satan
Kadın”ı ve “Kılıçla Danseden Zeybek”in ince hareketleri, bütün yorgunluğuna
değmiş eserlerdir. Resim sanatındaki ilk günlerini hatırlayan sanatçı, elini konuşturmak için
olacak, mermer heykellerine oryantal konuları işleyen üç akuarel eklemiş...”
(1971: 421) Sanayi-i Nefise Mektebinin ilk öğrencilerinden olan ve hocası Oskan Efendi
gibi akademik, doğacı bir anlayışı benimseyen İhsan Özsoy ise, İlk Türk
heykeltıraşı olması bakımından oldukça önemli bir isimdir. Oskan Efendinin
Sanayi-i Nefise Mektebinde 31 yıl süren hocalığı sonunda, İhsan Özsoy
(1867-1944) mezuniyetinin ardından 1891 yılında devletçe gönderildiği Paris’te
eğitimini tamamlayarak yurda dönmüş ve 1908 yılında Oskan Efendinin yerine
Sanayi-i Nefisede heykel hocalığına atanmıştır. Diğer yandan Oskan Efendinin bir başka öğrencisi olan ve bu alanda etkinlik
gösteren İsa Behzat (1875-1916)’ın da Oskan Efendi ve İhsan Özsoy’da olduğu gibi
akademik, doğacı bir anlayışı benimsediği görülmektedir. Yine bu dönemde, Mehmet
Mahir Tomruk (1885-1954) ve Nijad Sirel (1897-1959) eğitimlerini Almanya’da
tamamlamış ve ardından her ikisi de Sanayi-i Nefisede görev almışlardır. Şurası açıkca görülmektedir ki, Sanayi-i Nefiseden (1883) Cumhuriyet’e (1923)
kadar geçen 40 yıllık sürede, gerek kentsel yapılanmada henüz heykele gereksinim
duyulmaması, gerekse toplumda yaygın olarak oluşmamış sanat bilinci ve özellikle
de heykele karşı söz konusu olan duyarsızlık bu alanda yetişecek sanatçıların
sayılarını olduğu kadar, yetişmiş olanların da etkinliklerini çok sınırlamıştır.
|