TOPLUMCU GERÇEKÇİ YAZARLAR: KÖY ROMAN VE HİKAYESİ Birinci dönemde Sadri Ertem, Reşat Enis ve Sabahattin Ali’nin eserleriyle
ortaya çıkan ve esasen Anadolu köy ve kasabalarının sorunlarını konu edinen
toplumcu gerçekçi roman ve hikâye, 1930’lu yılların sonunda Samim Kocagöz ve
Kemal Bilbaşar gibi yazarların elinde alanını genişletir ve 1950’den sonra büyük
yazarların elinde yaygın bir hareket haline gelir. Bu devrede Salim Şengil’in
1947-1957 arasında çıkardığı Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, köyü konu alan
hikâyelere veya köy hikâyeciliğine yeni bir hız kazandırır. Köy konusunun
1950’li yılların yanı sıra 1960’lı ve 70’li yıllarda da yaygın bir şekilde ele
alınmasında Nâzım Hikmet’in şiirleriyle güçlenen Marksist fikir ve inanışların
da kuşkusuz önemli bir rolü vardır. İlk romanı olan İkinci Dünya’yı 1938’de, ilk hikâye kitabı olan Telli Kavak’ı
da 1941’de yayımlayan Samim Kocagöz (1916-1993), konularını çoğunlukla Söke
ovası ve Menderes vadisi dolaylarında yaşanan olaylardan seçerek toprak
sorununu, sınıflar arası çıkar çatışmalarını, ekonomik etkenlerle ortaya çıkan
değişmeleri anlatır. Eserlerinde Samim Kocagöz gibi daha çok Batı Anadolu köy ve
kasabalarını anlatan Kemal Bilbaşar (1910-1983) da ilk hikâye kitabını
Anadolu’dan Hikâyeler adıyla 1939’da, ilk romanını da Denizin Çağırışı adıyla
1943’te yayımlamıştır. Onun özellikle Doğu Anadolu bölgesindeki zalim ağa-yoksul
köylü ilişkisini ve hazin bir aşkı masalımsı bir dille anlatan Cemo (1966)
romanı, yayımladığı dönemde çok yankı uyandıran bir eser olmuştur. Sonraki yıllarda da Marksist fikirler doğrultusunda eserler veren bu
yazarlardan başka, Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal gibi büyük yazarların
elinde toplumcu gerçekçi roman ve hikâye, daha geniş bir alana yayılır ve
edebiyat dünyamızda büyük yankılar uyandıran ve geniş bir okur kitlesi
tarafından okunan örneklerini verir.
Ekmek Kavgası adlı ilk hikâye kitabını ve Baba Evi adlı ilk romanını 1949’da
yayımlayan Orhan Kemal (1914-1970) de Kocagöz ve Bilbaşar gibi hikâye ve romanı
birlikte yürüten yazarlardandır. Roman konularını bizzat gördüğü ve yaşadığı
olaylardan çıkaran Orhan Kemal, birçok eserinin konusunu yakından tanıdığı
Çukurova bölgesinden almıştır. Bunlarda tarlada ağır şartlar altında çalışan
ırgatların, dokuma fabrikalarındaki işçilerin, büyük şehre göç eden
gurbetçilerin acıklı hikâyeleri yaşanmışlıktan gelen bir kuvvetle anlatılır.
Özellikle Bereketli Topraklar Üzerinde (1954) ve Murtaza (1962) romanları çok
sözü edilen ve beğenilen eserleri arasındadır. Son romanlarında aynı başarıyı
yakalayamayan yazarın hikâye ve romanlarında yapı ve üslûp endişesi çoğu zaman
geri planda kalmıştır. Nâzım Hikmet’le birlikte 1938’de on beş yıl hapse mahkûm edilmiş olan Kemal
Tahir (1910-1973) ise daha çok roman üzerinde yoğunlaşmış ve bu türde verdiği
eserlerle Orhan Kemal’e kıyasla daha yaygın bir üne kavuşmuştur. Onun 1955’te
Sağırdere’yle başlayan romanlarının bir kısmında köy konusu, hapisteyken
yakından ilgilendiği Çankırı ve Çorum yöresinde geçen olaylara ağırlık verilerek
ele alınır ve buralardaki mülkiyet ilişkileri, ağalık kurumu ve eşkiyalık
hareketleri tarihî köklerine dikkat çekilerek anlatılır. Önemli bir kısım romanı
da konularını doğrudan doğruya tarihten alır. Yakın tarihe ait çeşitli olaylar
Esir Şehrin İnsanları (1956), Esir Şehrin Mahpusu (1962) ve Yol Ayrımı (1971)
gibi başarılı romanlarında, farklı bir tarih görüşüyle Osmanlı Devletinin
kuruluşu da çok yankılanan ve tartışılan Devlet Ana (1967) romanında
anlatılmıştır. Tarihî maddeciliğe farklı bir bakış getiren romanlarında yazar,
daha çok toplumların tarihini ön plana çıkardığı için genel olarak
kahramanlarına oldukça mesafeli ve olumsuz bir açıdan bakar. Kemal Tahir’in
romanları, diyaloglara aşırı derecede ağırlık veren objektif anlatım yöntemi ve
kendine özgü üslûbuyla çağdaşlarına nazaran bir farklılık ve üstünlük taşır. Kemal Tahir gibi daha çok roman türünde yoğunlaşan Yaşar Kemal (d. 1923) de
yurt içinde ve yurt dışında çok yankılanan romanlarıyla büyük bir ün kazanmış
toplumcu gerçekçi yazarlardandır. Onun 1955 yılında yayınlanan Teneke ve İnce
Memed romanlarından başlayarak günümüze kadar yazdığı yirmiden fazla romanı
çeşitli dillere çevrilmiş, bunlar yurt içinde ve dışında birçok ödüle lâyık
görülmüştür. Sınıfsal bir bakış açısıyla romanlarında, genellikle Çukurova köylüsünün,
Güney ve Doğu Anadolu insanının ekonomik ve toplumsal değişimden kaynaklanan
sorunlarını, buralardaki ekonomik sömürüyü, yoksul köylü-zalim ağa çatışmasını,
düzene başkaldıran köylüleri, töreleri ve kan davalarını ele alanYaşar Kemal, bu
olayları anlatırken halk türkü, masal, efsane ve destanlarından hem konu hem de
üslûp açısından geniş ölçüde yararlanmıştır. Bu durumun bir sonucu olarak üslûbu
da lirik ve şiirsel bir niteliğe bürünmüştür. Karakteristik bir şekilde İnce
Memed romanında görülen bu üslûp, yazarın hemen bütün romanlarında karşımıza
çıkmaktadır.
Toplumcu gerçekçi ya da sosyalist gerçekçi roman, daha sonra yetişen köy
enstitülü yazarlar kuşağında çok daha şematik kalıplar içerisinde devam
ettirilmiştir. Bunlar arasında Sarı Traktör (1959) romanıyla Talip Apaydın’ı (d.
1926) Yılanların Öcü (1959) romanıyla da Fakir Baykurt’u (1929-1999)
sayabiliriz. Kendisi de bir köy enstitüsü mezunu olan Mahmut Makal’ın 1950’de
yayımlanan ve köye dair ilgi çekici mektup ve notları içeren Bizim Köy kitabının
köy romanı üretimine bir hareket, bir hız kazandırmış olduğunu da bu vesileyle
belirtelim.
Yazı hayatına Sabahattin Ali’yle birlikte çıkardığı Markopaşa adlı mizah
gazetesiyle başlayan Aziz Nesin (1915-1995) de 1948’den itibaren yayımlanan
mizahî hikâye ve romanlarıyla toplumcu gerçekçi edebiyatta önemli bir yer işgal
eder. Toplumdaki aksayan yönleri, yergiye elverişli tarafları, türedi, zıpçıktı
tipleri abartılı, paradoksal, zaman zaman da ironik bir dille anlatan bu hikâye
ve romanlar Türk okurunun en çok okuduğu eserler arasına girmiş, yazarın böylece
genişleyen ünü sonradan yurt dışına da yayılmıştır.
|