Tiyatromuzun gelişim çizgisi

TİYATROMUZUN GELİŞİM ÇİZGİSİ

Günümüz Türk tiyatrosu on dokuzuncu yüzyıldan bu yana batı tiyatrosu doğrultusunda gelişmektedir. Batı ülkelerinin ünlü topluluklarının İstanbul’da verdikleri temsillerle bu tiyatro tarzını tanımış olan tiyatromuz, ilk ürünlerini Ermeni topluluklarının etkinlikleriyle vermiş; Türk oyuncuların katılımı, yeni toplulukların kurulması, tiyatro binalarının yapılması, en önemlisi, yerli oyun yazarlarının yetişmesi ile gelişimini sürdürmüştür. Bu tarzın ilk Türk oyunu olarak tarihe geçen Şinasi’nin Şair Evlenmesi başta olmak üzere, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, Ali Haydar gibi Tanzimat döneminin; Cenap Şehabettin, Hüseyin Suad, Halit Ziya, Ali Ekrem, Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi, İzzet Melih, Halit Fahri gibi Meşrutiyet döneminin ünlü yazarlarının yazdıkları oyunlarla zengin bir birikime kavuşan tiyatromuz siyasal olaylara koşut olarak, özellikle İstanbul’da, toplumun özlemlerini, heyecanlarını, umutlarını, düş kırıklıklarını yansıtan hareketli bir sahne ortamı yaratmış, tiyatro topluluklarının turne temsilleriyle bir ölçüde Anadolu halkına da tanıtılmıştır. 1914’de, önce tiyatro okulu olarak tasarlanan, daha sonra belediyeden ödenekli bir tiyatro topluluğuna dönüşen Dârülbedayinin kurulması, Cumhuriyet öncesinde tiyatro sanatı adına gerçekleştirilmiş önemli bir adım olmuştur.

Cumhuriyet döneminde devleti yönetenlerin tiyatroya ilgi gösterdiği ve destek sağladığı, ödenekli ve özel tiyatroların sayısının arttığı, Anadolu’ya yaygınlaştığı, oyun yazarlığının geliştiği, tiyatro okullarının açıldığı, gösterimlerin düzeyinin yükseldiği görülür. Mustafa Kemal Atatürk’ün tiyatro sanatına önem vermesi, tiyatro sanatçılarına saygıyla yaklaşması, özellikle de, müslüman Türk kadınının oyuncu olarak sahneye çıkmasını sağlaması Türk tiyatrosunun gelişmesinde büyük rol oynamıştır. 1920 yılında Afife Jale adındaki genç oyuncu adayının Hüseyin Suat’ın Çürük Temel adlı oyununda rol aldığı için kovuşturulduğunu, sahneye çıkmasının engellendiğini, bu yüzden erken ölümle sonuçlanan mutsuz bir ömür sürdüğünü hatırlıyoruz. Oysa, üç yıl sonra Bedia Muvahhit, Türk kadını sahneye çıkmadıkça tiyatromuzda özlenen gelişimin sağlanamayacağına inanmış olan Mustafa Kemal’in teşvikiyle, 31 Temmuz 1923’te İzmir’de, İbnürrefik Ahmet Nuri’nin Ceza Kanunu adlı oyununda, Dârülbedayi sanatçılarıyla birlikte rol almış, sanatını ölümüne kadar sürdürerek kendinden sonra gelecek olan kadın sahne sanatçılarına öncülük etmiştir.

Devletin tiyatroya destek olması, Türk kültür ve sanat yaşamında benzersiz bir girişimin ürünü olan Halkevleri projesinin gerçekleşmesi, Devlet Konservatuvarının açılması, Devlet Tiyatrosunun kurulması sahne sanatları adına atılmış en önemli adımlar olmuştur.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 2122 kez gösterilmiştir.