Ahmet Say Bu yazıda, Türk müzik kültürünün geçmişten günümüze uzanan süreç boyunca
geçirdiği evreleri özet biçimde ele almak istedim. Kuşkusuz ki konuya
müziğimizin Şaman ve İslâm uygarlıkları içindeki yerinden başlamak gerekiyordu.
Erken Orta Çağda 6. yüzyılda Göktürk uygarlığında boy veren müzikal gelişim,
devletin sağladığı siyasi, toplumsal ve kültürel birlik sayesinde kaynaşık bir
nitelik sergilemiştir. 10. Yüzyılda Karahanlıların İslâmiyeti devletin resmî
dini olarak kabul etmesiyle Türk müzik yaşamı İslâmî kültür çevresinin bir
parçası olmuş, böylece önceki dönemlerden farklı bir gelişim sürecine girmiştir.
Din ve bilim dili olarak Arapça’nın, edebiyat dili olarak Farsça’nın ağırlık
kazanmaya başlaması da bu döneme rastlar. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra
Anadolu’da yeni bir devlet kuran Selçukluların yükselttiği kültürel gelişim,
eski Şaman geleneklerinin yanı sıra , İran, Arap, Bizans, hatta antik Yunan,
Roma ve İbrani kültürlerinin etkisiyle oluşturulmuş bir sentezdir. Özellikle 13.
yüzyılda yükselmeye başlayan bu sentezin hümanist derinlik taşıyan oluşumu,
“tasavvuf düşüncesi” adı altında geliştirilmiştir. Tasavvuf müziği, bu hümanist
felsefenin müzikteki açılımını sergiler. Yaklaşık 700 yılı kapsayan Osmanlı
kültürü döneminde, Türk müziğinin üç ana türü olan halk müziği, geleneksel sanat
müziği ve geleneksel askerî müzik, bu alandaki yaşamımıza bütünüyle egemen
olmuştur. Avrupa müziğinin etkileri yurdumuza ancak 19. yüzyılda girmeye
başlamıştır. Türk müzik kültürünün uluslararası plânda yerini alması ise
Cumhuriyet döneminde başlar.
|